www.musluman.biz

12 Mart 2012 Pazartesi

SEVAP

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

SEVAP

       

Sevap Nedir?


Bu kavramın aslı olan ‘sevb’ kelimesi sözlükte; bir şeyin kendi önceki haline geri dönmesi demektir. Meselâ, bir kimsenin evine geri dönmesine, ‘o eski haline döndü’ derler. ‘Sevb’ böyle durumları ifade eder. ‘Sevb’ aynı zamanda, bükülmüş yün ve pamuk ipliğinin düşünülen, takdir edilen şekline de denir. Ki bu da elbiseden başkası değildir.Türkçe’de kullanılan ‘esvab’ kelimesi bu ‘sevb’in çoğuludur.[1]

Karşılık Olarak Sevap:


‘Sevab’ Islâmí kaynaklarda, insanın işlediği amellerin sonuçlarından doğan şey şeklinde anlaşılmaktadır. Yapılan şeyin sonucuna ‘sevab’ denmektedir.  Ceza, bir amel için takdir edilen, düşünülen sevaptır, yani amelin karşılığıdır. Nitekim Kur’an, ‘Kim zerre miktarı hayır işlerse karşılığını görecektir, kim de zerre miktarı şer işlerse karşılığını görecektir” (Zilzâl: 66/7-8) buyuruyor.
Ceza daha çok olumlu veya olumsuz anlamda karşılık demektir. Sevap ise, yapılan bir işin neticesidir.  ‘Sevap’ hayır ve şer olan bütün ameller için kullanılsa da, hayırlı ameller hakkında kullanılması daha yaygındır. Kur’an şöyle buyuruyor:
“… (Bu), Allah katından bir sevap (karşılık)tır. Sevabın (karşılığın) en güzeli şüphesiz O’nun katındadır.” (Âl-i İmran: 3/195)
“Kim dünya sevabını (faydasını) isterse ona ondan veririz, kim de Ahiret sevabını (karşılığını) isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri yakında ödüllendireceğiz.” (Âl-i İmran: 3/145)
Inanmayanlara verilecek olan kötü cezanın, ‘sevab’ ile aynı kökten gelen ‘mesûbet’ ile karşılandığını görüyoruz. Çünkü ceza da sevab gibi bir amelin karsılığıdır.[2] ‘Mesûbet’in, Allah katındaki ve mü’minlere verilecek mükâfat anlamında da kullanıldığı görülmektedir.[3][4]

Mükâfat Olarak Sevap:


‘Sevab’, iyi amellere karşı Rabbimizin vermesini ümit ettiğimiz sonuçtur. Mü’minler, Islâmın kendilerine emrettiği şeyleri yerine getirdikleri zaman bunun ‘sevabını’ alacaklarını bilirler. ‘Sevab’ farzları ve vacipleri yerine getirmenin karşılığı olduğu gibi, mü’minlerin nafile olarak yaptıkları her türlü ibadetin ve her türlü iyiliğin (hasenenin) de karşılığıdır.
“Her kim kötülük eder de onun kötülüğü kendisini çepeçevre kuşatırsa işte o kimseler cehennemliktir. Onlar orada devamlı kalırlar. Iman edip salih amel işleyenlere gelince; onlar da cennetliktirler. Onlar da orada ebedi olarak kalacaklardır.”  (Bakara: 2/81-82)
Bu âyette ve diğerlerinde iyi ve kötü diye nitelenen amellerin karşılığının mutlaka verileceği bildiriliyor. Üstelik bu karşılıklar da geçici bir zaman için değil sürekli olacaktır. Âyette geçen insanı çepeçevre kuşatan ve sahibini edebiyyen cehenneme sürükleyecek amel süphesiz ki inkârcılıktır. Zaten Islâma inanmayanlar salih amel işlemeyi bilmezler.Insanın ahiretteki durumu sevabının azlığı veya çokluğu ile belli olacaktır. Sevabı çok olanlar Cennete, günahı çok olanlar Cehenneme gidecektir. Kur’an bunu ‘tartısı ağır olanlar, tartısı hafif olanlar’ diye nitelemektedir.[5] Rabbimiz, ‘sevabın’ yücesinin kendi yanında olduğunu haber vererek, insanları iman etmeye ve kendisinden sakınmaya (takvaya) davet ediyor.[6] Allah (cc) dünya sevabının (mükâfatının) da ahiret sevabının da kendi katında olduğunu, ondan dilediği kimseye dilediği kadar verebileceğini haber vermektedir.[7] Allah’ın insana verdiği mallar ve evlatlar dünya hayatının süsüdür. Fakat devamlı kalacak olan güzel amellerin Allah’ın yanında sevabı (karşılığı) ise hayır bakımından daha önemlidir. Insanlar belki mal ve nesil yönünden zengin olmayı daha hayırlı sanabilirler. Ancak amellerin Allah katında güzel bir sevaba  kavuşması, sevab kazanabilecek amellerinin çok oluşu insan için daha hayırlıdır.[8]
Şu âyet-i kerime oldukça dikkat çekicidir: 
“Allah, hidayet bulanların hidayetini artırır. Sürekli olan salih davranışlar, Rabbinin katında sevab bakımından daha hayırlı, varılacak sonuç bakımından da daha hayırlıdır.” (Meryem: 19/76)
Halk arasında her türlü hayırlı iş, salih amel veya Allah’ın razı olacağı bütün davranışlar ‘sevab’ diye nitelenir. Bu, Islâmın insanları davet ettiği ‘hayr’dır. Islâm insanları devamlı böylesine  hayırlı ve sevap iş yapmaya davet ediyor. Mü’minler, daha çok sevab kazanmak için insanlara iyi davranırlar, iyilik ederler, yardımda bulunurlar, hayırlı işlere koşarlar. Onlar bilirler ki Allah rızası için yapılan bütün ameller mü’mine sevab kazandırır.
Unutmamak gerekir ki sevab ancak sağ iken kazanılır. Yalnız sadaka-i câriye (devam eden sadakanın) sevabı ise ölümden sonra da sürer. [9]




[1] , İslam Akaidi: 366.
[2] Maide: 5/60.
[3] Bakara: 2/84.
[4] , İslam Akaidi: 366-367.
[5] Karia, 6-11.
[6] Bakara: 2/103.
[7] Nisa: 4/134; Maide: 5/85.
[8] Kehf: 18/46.
[9] , İslam Akaidi: 367-368.