www.musluman.biz

14 Mart 2012 Çarşamba

Gazaba Uğrayanlar ve Sapıklar

Sahabilerden Adiy b. Hatem (Sahabi'nin büyüklerinden olan Adîy bin Hâtem'in asıl adı, Adî bin Hâtem bin Abdullah bin Sa'd El-Tâîd'ir. Câhiliye döneminde iyilik ve cömertliğiyle ünlüydü. H. 10. Yılında müslüman oldu. Câhiliye döneminde de Müslüman olduktan sonra da kabilesinin lideriydi. Riddet günü, -İslamdan dönmelerin olduğu dönem- müslüman kaldı. Irak ve diğer ülkelerin fethinde bulundu. Daha sonra Kûfe'de yaşamını sürdürdü. Sıfiîyn olayında Hz. Ali'nin yanında yer aldı. H. 68'de 120 yaşında öldü. Bkz. El-İsâbe, Temyiz El-Sahabe, c. 2, sh. 468-469.) -Allah ondan razı olsun- diyor ki:
“Bir gün Rasûlüllah'ın (salât ve selâm üzerine olsun) yanına girdim. O sırada mescidde oturuyordu. Yanındakiler kendisine “Bu Adiy b. Hatim'dir” dediler. Elimde ne emannâme ve nede bir tavsiye mektubu vardı.
Yanına götürüldüğümde elimi tuttu. -Daha önce bir defasında benim için “Allahdan onun elini benim elime koymasını dilerim” demişti- Elimi tutarak ayağa kalktı, birlikte Mescidden çıktık. Yolda önüne bir kadınla bir çocuk çıktı. Kadın:
“Sen'den bir dileğimiz var” dedi. Bunun üzerine elimi bırakıp onların yanına gitti ve dileklerini yerine getirdi.
Arkasından yine elimden tutarak beni evine götürdü. Cariyesi Velide'nin getirdiği bir yer minderi üzerine oturdu. Ben de karşısında oturdum. Allah'a hamd-ü sena ettikten sonra bana:
“Lâilahe illallah (Allahdan başka ibadete layık ilâh yoktur) demekten mi kaçınıyorsun? Yoksa Allah'dan başka ibadete layık ilâh olduğuna dair bir bildiğin mi var?” diye sordu.
Kendisine “Hayır, yok” diye cevap verdim. Bu cevabım üzerine bir süre konuştuktan sonra bir ara yine bana dönerek:
“Allahüekber (Allah en büyüktür) demekten mi kaçmıyorsun? Yoksa Allah'dan daha büyük bir şey olduğuna dair bir bildiğin mi var?” diye sordu.
Ben kendisine yine “Hayır, böyle bir bilgim yok” diye karşılık verince sözlerine:
“Yahudiler, gazaba uğramışlar ve hristiyanlar da sapıklardır” diye devam etti. Ben kendisine “Ben dosdoğru yolu benimsemiş (Hanif) bir müslümanım” deyince yüzünün sevinçle parladığını gördüm.”
Daha da uzun olan bu hadis Tirmizî'de yer almış ve “Hasen” ve “Garib” olarak nitelenmiştir. (Sünen El-Tirmîzi, Kitab'u Tefsir El-Kur'an, Fatiha Sûresinin Açıklaması Babı, H. No: 2953, c. 5, s. 202, 203,204. Tirmizî, hadisin “Hasen” ve “Garip” olduğunu, Simak bin Harb'den başkasının rivayet ettiğim bilmediğini söylüyor. Hadisin başka tanıkları ve çoğu kısaltılmış diğer bir takım rivayet yollan da vardır. Bkz. Ahmed'in Müsned'i, c. 4, s. 378.)
Bu hadisin anlamını pekiştiren Kur'an-ı Kerim'in bir yerinde şöyle buyuruluyor:
“De ki, Allah katında yeri bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? Allah'ın kendilerine lanet ve gazab eylediği ve aralarından bir kısmını maymun, domuz veya tağut tapıcısı yaptığı kimseler...”  (Mâide: 60)
Ayetin daha öncesinden kolayca anlaşılabileceği üzere burada yahudiler kasdedilmektir.
Yine Cenab-ı Allah (c.c.) başka bir ayette şöyle buyuruyor:
“Allah'ın gazabına uğramış bir kavmi dost edinenleri görmüyor musun? Onlar ne sizdendirler ve ne de onlardan” (Mücâdele: 14.)
Burada sözü edilenlerin yahudileri dost edinen münafıklar olduğu tefsir alimlerinin sözbirliği ve bu ayetin daha öncesinin işareti ile sabittir.
Başka bir ayette de şöyle buyuruluyor:
“Nerede olurlarsa olsunlar, üzerlerine zillet damgası vurulmuştur. Ancak Allah'dan ve insanlardan eman alarak bu zilletten kurtulabilirler. Onlar Allah'ın gazabına uğramışlardır” (Âl-i İmrân: 112)
Aynı ifade Bakara sûresinde “Onlar Allah'ın gazabına uğramışlardır” ve “Onlar gazab üstüne gazaba uğradılar” (Bakara: 61, 90.) şeklinde iki yerde tekrar edilmiştir.
Bu ayetler yahudilerin “gazaba uğramışlar” olduklarını açıkça belirtmektedirler. Öte yandan Cenab-ı Allah (c.c.) hristiyanlar hakkında da şöyle buyuruyor:
“Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kesinlikle kâfir olmuşlardır. Oysa, tek ilâhdan başka hiç bir ilâh yoktur. Onlar bu dediklerinden vazgeçmedikleri takdirde aralarındaki kâfirler kesinlikle acı bir azaba çarpılacaklardır.
Onlar hâla tevbe edip Allah'ın mağfiretine sığınmayacaklar mı? Allah bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
Mesih oğlu İsa sadece bir peygamberdir. O'ndan önce de bir çok peygamberler gelip geçmiştir. Annesi de doğru yolda idi. Her ikisi de (diğer insanlar gibi) yemek yerlerdi. Bak biz onlara ayetlerimizi nasıl açıklıyoruz da sonra onlar nasıl iftiralar düzüyorlar.?
De ki, Allah'ı bırakıp ne fayda ve ne de zarar verme gücü olmayan nesnelere mi tapıyorsunuz? Hiç şüphesiz Allah işiten ve bilendir.
De ki, ey kitaplılar (ehl-i kitab) dininizde hiç bir haklı gerekçeye dayanmaksızın aşırılığa düşmeyiniz; daha önceleri sapmış, bir çoklarını saptırmış ve doğru yolu kaybetmiş bir kavmin keyfine uymayınız.” (Mâide: 73-77)
Bu ayetler sözün gelişinden kolayca anlaşılacağı üzere hristiyanlara sesleniyor. Görüldüğü gibi Cenab-ı Allah onları aşırılıktan, yani sınırı aşmaktan sakınmaya çağırıyor. Nitekim aynı çağın şu ayette de tekrarlanıyor:
“Ey kitaplılar, sakın dininizde aşırılığa düşüp, Allah hakkında aslı olmayan sözler söylemeyiniz. Meryem oğlu İsa Mesih sadece Allah'ın rasûlü, Meryem'e sunulmuş kelimesi ve O'ndan gelen bir ruhtur.” (Nisa: 171)
Buna göre  yahudiler hakkın (gerçeğin) gerisinde, berisinde kalanlar, hristiyanlar da gerçek çizgisini aşanlar,ötesine taşanlardır.
Bu arada yahudilerin “gazaba uğramışlık” ve hristiyanların “sapıtmışlık” damgaları ile damgalanmalarının gerek kolayca anlaşılabilecek (zahirî) ve gerekse derinliğine düşünmeyi gerektiren (batini) bir çok sebebi vardır ki, ele alınmalarının yeri burası değildir.
Sözün kısası, “yahudilerin kâfirliği”, bildiklerini uygulamamalarından ileri gelir. Onlar gerçeği bildikleri halde kimi zaman ya söz ya da davranışları ile kimi zaman da ne söz ve ne de davranışları ile buna uymamaktadırlar.
Bunun yanında “hristiyanların kâfirliği” ilme dayalı olmayan amelleri yüzündendir. Çünkü onlar, Allah katından gelen bir şeriatın kılavuzluğuna bağlı olmaksızın bir çok ibadetler yapıyor ve Allah ile ilgili aslını bilmedikleri çeşitli iddialar ileri sürüyorlar.
Bu yüzdendir ki, aralarında Süfyan b. Uyeyne'nin de bulunduğu bazı İslâm büyükleri şöyle demişlerdir: (Selef imamlarından olan Süfyan bin Uyeyne'nin asıl adı, Süfyan bin Uyeyne bin Ebi İmran'dır. Benî Hilalin dostudur. Künyesi, Ebû Muhammed'dir. 107 h.'de Kûfe'de doğdu. Rivayet ettiği hadislerin bir çoğu delil olabileceği kanıtlanmış Sika (sağlam) bir ravidir. Mekke'de yaşadığı dönemde Hicaz'ın Muhaddisi (hadisçisi)ydi. İmam Şafiî hakkında, “Eğer İmam Mâlik ve Süfyan olmasaydı Hicaz'da ilim yok olurdu.” der. Mekke'de yaşadı ve orada vefat etti. (198. H). Bkz. El-Tabakat El-Kübrâ, İbn Sa'd, c. 5, s. 497; ayrıca, Zerkelî El- Âlâm, c. 3, s. 105.)
Alimlerimiz arasında kim yoldan çıkarsa bazı bakımlardan yahudilere benzemiş, buna karşılık ibadetle uğraşanlarımız arasında yoldan çıkanlar da kısmen hristiyanlara benzemiş demektir.” Bu görüşü açıklamanın yeri de burası değildir.
Cenab-ı Allah (c.c.) bizleri yahudilerle hristiyanlara özenmeyelim, onların peşlerine takılmayalım diye uyardığı halde bu konudaki takdiri geçerli olmaktan geri kalmamış ve ezeli bilgisinin kavramış olduğu bu takdiri vaktiyle Peygamberimize (salât ve selâm üzerine olsun) bildirmiştir.
Nitekim Ebu Said-i Hudrî'nin -Allah ondan razı olsun- rivayet ettiğine göre Rasûlüllah bir gün sahabilere:
“Sizden öncekilerin geleneklerine kılı kılına kesinlikle uyacaksınız. Öyle ki, onlar kertenkele deliğine girse siz de (mutlaka bir hikmeti vardır) diyerek oraya gireceksiniz.”  buyurunca sahabiler:
“Ya Rasûlüllah, bizden öncekilerden kasdınız yahudilerle hristiyanlar mıdır?” diye sordular. Peygamberimiz de kendilerine:
“Başka kimler olabilir” diye karşılık vermiştir. (Bu hadis, yaygın sahih hadis kitaplarında (Buhâri Müslim) Sünenlerde (Süneni Ebû Davud, S. Tirmizi, S. Nesâi S. İbn Mâce) ve Müsned'lerde (Ahmed İbn Hanbel'in müsnedi) nakledilmiştir. Buhari, Müslim, hadisi bir takım yollardan rivayet ediyorlar. Neki, orada “Hazvel kuzaeti bil-kuzze” ibaresine rastlanılmadı. Sahihayn'in (Buhâri -Müslim) söz birliğiyle rivayet ettikleri sözcükler Ebu Said El-Hudri'nin rivayetidir. O da “Le tetbe 'anne sünene men kâne kableküm şibran bi şibrin ve zira'an bi zira in...” -Yani, (Sizden öncekilerin geleneklerine karış karış adım adım uyacaksınız- kelimelerini içeren rivayettir.
Bkz. Sahih el Buhârî, Kitab el-İ'tisam, Peygamberin:
“Sizden öncekilerin geleneklerine mutlaka uyacaksınız” hadisi Babı, H.No: 7320, Feth El-Bâri, c. 3, s. 200. Müslim, Kitab El-İlim, Yahudi Ve Hıristiyanların Yollarına Uyma Babı. H. No: 2669, c. 4, s. 2054.
Hadisi yukarıda geçen metniyle Ahmed bin Hanbel Müsned'inde c. 4, s. 125'de tahriç etti. Ayni sözcüklerle İbn el Esir, Cami El-usûl isimli eseri, c. 10, s. 34'de anlatmış.)
Diğer yandan Buharî'nin Ebu Hureyre'de (Büyük Sahabilerden olan Ebû Hureyre'nin asıl adı, Abdurrahman bin Sahra El-Dûsî'dir. Hicretin yedinci yılında müslüman oldu. Çoğunlukla Rasûlüllah'la birlikte olduğu ve onun hizmetinde bulunduğu için çok hadis rivayet etti. Ayrıca Ashab-i Suffa'dandı. Rasûlüllah'a (salât ve selâm üzerine olsun) unutkanlığından yakındı. Rasûlüllah gömleğini yaymasını emretti. O da yaydı sonra topladı. Ebû Hureyre bu olaydan sonra hiçbir hadisi unutmadığını söyledi. Hz. Ömer (Allah ondan razı olsun) onu Bahreyn'e gönderdi. Oradan döndükten sonra Medine'de yaşadı ve orada öldü. (H. 59). Bkz. El-Bidaye Ve El-Nihâye, İbn Kesir, c. 9, s. 103-114; Esed El-Ğâbe, c. 5, s. 315-316.) -Allah ondan razı olsun- rivayet ederek kaydettiği bir hadise göre Peygamberimiz (salât ve selâm üzerine olsun) bir defasında:
“Ümmetim karış karış ve kulaç kulaç eski devirlerin adet ve geleneklerini benimsemedikçe kıyamet kopmayacaktır.” buyurmuş ve sahabilerin:
“Ya Rasûlüllah, Bizans ve Pers, devirlerini mi kasdediyorsunuz” şeklindeki sorularına
“Onlardan başka kim olabilir ki?” diye cevap vermiştir. (Sahih El-Buhâri, Kitab El-İtisam, “Sizden öncekilerin Yollarına Mutlaka Uyacaksınız” Bölümü, H. No: 7319, Feth El-Bâri, c. 3, s. 300.)
Görülüyor ki, Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) hem ehl-i kitap olan yahudiler ile hristiyanlara ve hem de Bizanslılar ile eski İranlılara benzeyeceklerini, onların yaşama tarzlarına özeneceklerini vaktiyle açık açık bildirmiştir. Bu yüzden Peygamberimiz hayatı boyunca müslümanlara hem berikilere ve hem de ötekilere benzemeye kalkışmayı kesinlikle yasaklamıştır.
Yalnız Peygamberimizin (salât ve selâm üzerine olsun) çok önceden haber verdiği bu tehlike ümmetin tümünü kapsamaz. Çünkü bu hadisler yanında O'nun şöyle buyurduğunu da biliyoruz:
“Kıyamet gününe kadar ümmetim arasında hakkı tutup destekleyenler her zaman varolacaktır.”
(Bu hadis, ünlü hadis kitaplarının hemen hepsinde naklediliyor. Biz burada sadece Sahihaynin -Yani, Buhari ve Müslimin rivayetlerine değinmekle yetineceğiz. Buhârî hadisi, Kitab El-Menakib, bab, 27, H. No: 3640'da tahriç ediyor. Bkz. Feth El-Bârî, c.6, s. 632 H. No: 7311: Aynı hadis 7459 numara ile Muğîre bin Şu'be'den rivayet ediyor. Muaviye'den de başka sözcüklerle tahriç etmektedir. Feth El-Bârî, H. No: 3641. Müslim bu hadisi Kitab El-İmâre, Peygamberin “Ümmetimden Bir Topluluk...” sözü babında naklediyor. Hadis numaraları, 1920, Sevban'dan, 1921. Mugîre'den, 1037, Muaviye'den.)
Şu hadisler de aynı anlamdadır:
“Hiç şüphesiz Allah bu ümmeti sapıklıkta birleştirmez.”
(Hadisi Tirmizî İbn Ömer'den naklediyor. (Allah onlardan razı olsun) Cenabı Rasûl (salât ve selâm üzerine olsun) buyurdu: “Kuşkusuz Allah ümmetimi -Ya da Muhammed ümmetini- sapıklık üzerine birleştirmez. Allah'ın eli toplulukla birliktedir. Kim topluluktan (cemaat) ayrılırsa ateşe yaklaşır.” Bkz. Tirmizî, Kitap El-Fiten, Cemaatin Gerekliliği babı, H. No: 2167, c. 4, s. 466. Tirmizî, hadis bu yönüyle “gariptir” diyor. Hâkim'in Müstedrek'inde hadisin başka râvileri de vardır. Bkz. c. 1, s. 115-116. ibn Ebî Âsım'ın Sünne'sinde hadis şu numaralarla naklediliyor. 80, 82, 83, 84, 85, s. 39,41,42; Aynı hadisi Süyûtî, Cami El-Sağîr isimli eserinde -Allah'ın eli cemaat üzerindedir. Kim cemaatten ayrılırsa ateşe yaklaşır- fazlalığıyla anlatıyor. Ve hadisin “Hasen” olduğunu söylüyor. El-Câmi El-Sağîr, c. 1, s. 278, H. No: 1818; Hadis Müsned'de başka ravi'den naklediliyor. Ebû Zer şöyle anlatıyor Peygamber'den “Kuşkusuz Allah azze ve celi kesinlikle ümmetimi hidayetten başka bir şeyde toplamaz.” Müsned, c. 5, s. 145. Sünen El-Dâremî, c. 1, s. 29. Giriş kısmında, Peygambere Verilen Üstünlükler Babı. Burada “Onlar sapıklık üzerine birleşmezler” ibaresi kaydedilmiş.)
“Hiç şüphesiz Allah her dönemde bu dinin toprağına yeni fidanlar diker ve onları kendisine ibadet etmeye, yöneltir.”
(İbn Mâce hadisi, eserine giriş kısmında tahriç ediyor. Bkz. S. ibn Mâce, Rasûlüllah'm Sünnetine Uyma Babı, H. No: 8, c. 1, s. 5. Ebi Unbe El-Havlânî (Allah ondan razı olsun) anlatıyor: Rasûlüllah'dan şöyle duydum. Diyordu: “Allah her zaman bu dinin toprağında, kendisine itaatte kullanacağı fidanlar diker. (Yetiştirir). Ahmed'in Müsned'inde aynı raviden, buna benzer bir şekilde rivayet ediliyor. El-Müsned, c. 4, s. 200. Hadisten söz eden imamlara rastlanılmadı. Ancak hadisin râvileri, hadisi reddedecek ölçüde zayıf değillerdir.)
Demek ki, Peygamberimizin verdiği doğruluğu kesin bu haberlerden açıkça anlaşılıyor ki, bu ümmetin bir kesimi O'nun katıksız İslâm dini demek olan rehberliğine sımsıkı bağlı kalırken, diğer bir kesimi “yahudi dininin” bazı unsurlarına başka bir kesimi de “hristiyan dininin” bazı geleneklerine sapacaktır.
Her ne kadar kimi durumlarda insan bu sapma yüzünden kâfir, hatta fasık (günahkâr mümin) olmasa bile, bazan bu sapma, sahibini kâfirlik veya fasıklığa sürükler. Bazan bu sapma günah ve bazan da hata niteliği taşır.
Bu sapma insan tabiatının hoşuna giden ve şeytan tarafından göze alımlı gösterilen bir hastalıktır. Bu yüzdendir ki, Cenab-ı Allah (c.c.) kullarından bizleri ne yahudiliğe ve ne de hristiyanlığa hiç bir şekilde sapmayan dosdoğru yola iletmesi için kendisine dua etmemizi istemiştir.
Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler