www.musluman.biz

14 Mart 2012 Çarşamba

Kıble Değişiminin Hikmeti

Cenab-ı Allah, açıkça belirtiyor ki, kıble değişikliğinin hikmeti bu konuda kafirlerden ayrılmak, onlara ters düşmektir. Böylece onların sapık beklentilerine kesin şekilde set çekilmek istenmiştir. Bilindiği gibi bu gerekçe, bu endişe bütün uyum ve karşı çıkışlarda vardır. Çünkü kâfirin her hangi bir konudaki görüş ve davranışına uyulduğu takdirde bu uyum daha sonraki bağlılıkların gerekçesi ve basamağı olmaktadır. Tıpkı kıble konusunda yahudiler için söz konusu olduğu gibi.
Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Sakın kendilerine açık deliller geldikten sonra bölünüp ayrılığa düşünler gibi olmayınız.” (Âl-i İmran: 105)
Ayette söz konusu olan zümreler, aralarında yetmişten çok guruba ayrılmış olan yahudilerle, hristiyanlardır. Bu yüzdendir ki, Peygamber Efendimiz (salât ve selâm üzerine olsun) ümmetini onlar gibi bölünüp parçalanmamaya çağırmış, bu alanda onların kötü geleneğine özenmemizi yasaklamıştır. Bununla birlikte yine Peygamberimiz:
“ümmetinin yetmiş üç guruba ayrılacağını” da haber vermekten geri kalmamıştır.
Burada önemli bir nokta var ki, o da şudur:
Peygamberimizin “Falanca gibi olma, ona benzeme” şeklindeki yasaklayıcı sözü sözel veya anlam bakımından genellik ifade eder. Genellik ifade etmediği durumlarda da söz konusu zümrelere ters düşmenin, onlara benzemekten kaçınmanın şeriata uygun olduğu, şeriatımızda kesinlikle yasaklanmamış olan konularda onlara benzemekten ne derece uzak durulursa, özenilmesi kesinlikle yasaklanmış konularda onlara benzeme tehlikesine düşmekten o oranda uzak kalınacağı anlamına gelir ki, bu da çok önemli bir kazanç ve çok yararlı bir başarıdır. Şimdi de bu anlayışla Cenab-ı Allah'ın, Hz. Musa ile Hz. Harun'a -selâm üzerlerine olsun- seslenen şu ayeti okuyalım:
“Dosdoğru olunuz ve sakın bilmeyenlerin yoluna uymayınız.” (Yunus: 89)
Başka bir ayette de şöyle buyurulmuştur:
“Musa, kardeşi Harun'a 'Kavmim arasında benim yerimi al, düzeltici ol, sakın bozguncuların yolundan gitme.' (A'raf: 14)
Bir de şu ayeti okuyalım:
“Kim doğru yolu açıkça belledikten sonra Peygambere karşı gelip müminlerin yolundan başka bir yola girerse onu seçtiği yolla başbaşa bırakır ve cehenneme atarız.” (Nisa: 115)
Kur'an'da aynı anlamda daha bir çok ayet vardır. Bu ayetlerde görüleceği üzere özenilmemesi gereken zümrelerin yolları ve davranışları, “müminlerin dışında kalanların yolları” hatta “bozguncuların” ve “bilmeyenlerin”, yollarıdır.
Şimdi bu genel kavramların kapsamına girmediği farzedilen her hangi bir yabancı görüş ve davranış düşünelim. Bu belirli yabancı görüş ve davranışın cinsinin yasaklandığı kesin olduğuna göre bu cinsin bütün türlerine özenmekten uzak durmak, kesin yasaklardan uzak kalmanın daha güvenli bir yolu olduğu gibi, o belirli görüş ve davranışa yakın durmak da kesin yasaklara düşme tehlikesini daha yakına getirici bir tutumdur.
Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Sana kendinden önceki kitapları doğrulayıcı ve pekiştirici olarak gerçek uyarınca bu Kitabı indirdik. Onların arasında Allah'ın sana indirdiği gerçeklere uygun hüküm ver, sakın sana gelen gerçeklerden ayrılıp onların arzularına uyma. Biz her biriniz için bir düzen ve yol belirledik. Allah dileseydi, hepinizi bir tek ümmet yapardı. Fakat gönderdiği şeriatlerle sizleri denemek istedi. O halde iyiliklerde birbirlerinizle yarışınız. Hepinizin dönüşü Allah'adır, O size anlaşmazlığa düştüğünüz konuların mahiyetini bildirecektir.
Onların arasında Allah'ın indirdiği gerçekler uyarınca hüküm ver, sakın onların keyiflerine uyma, ve onların Sen'i Allah'ın indirdiği gerçeklerin bir kısmından saptırmalarından kendilerini sakındır. Eğer Sen'den yüz çevirirlerse, bilki Allah bazı günahları yüzünden kendilerini musibete uğratmak istiyordur. Zaten insanların çoğu sapık davranışlıdır (fasıktır).” (Mâide: 48-49)
Görülüyor ki, onların yoluna uymak, onların arzularına uymak veya arzularına uyma tehlikesi ile karşı karşıya olmak demek olduğu gibi onların yoluna karşı çıkmak, onların arzularına uyma tehlikesinden kesinlikle uzak kalmak demektir.
Bilesin ki, Kur'anda bizleri kâfir milletlere benzemekten sakındıran ayetler ve onların davranışlarından uzak olmamızı ibretli örneklerle anlatan kıssalar (hikâyeler) pek çoktur.
Meselâ Cenab-ı Allah, kâfirlere vereceği cezalan anlattıktan sonra bize dönerek bir ayette:
“Ey basiret sahipleri, ibret almız” ve başka bir ayette de:
“Onların hayat hikâyelerinde şüphesiz, akıl sahipleri için ibret (ders verici bir öz) vardır.” (Haşr:2;Yusuf;12) diyor.
Kur'an'da bu tip ayetler daha pek çoktur. Bu ayetlerin bir kısmı bizim maksadımızı açıkça belirtirken, diğer bir kısımda maksadımıza işaret etmekte veya bu konuya tamamlayıcı bir açıklık getirmektedir.
Ayrıca şunu da belirtelim ki, kâfirlere karşı çıkmamızın gerekliliği belirtilmek istenince, böyle konular söz konusu olunca bunu bu anlamdaki ayetlerin tümü değil, bazıları açıkça belirtmektedirler. Biz kâfirlere her alanda ve genellikle karşı çıkmanın, ters düşmenin şeriatımıza uygun olduğunu vurguladık. Çünkü bizim bu konudaki asıl amacımız budur. Bu anlamdaki ayetlerin kesinlik ve gereklilik ifade edenleri öyle olmayanlardan ayırdetmeye gelince şu andaki amacımız bu değildir.
İnşaallah (Allah dilerse) ilerde belirteceğiz ki, bayram törenleri konusunda kâfirlere benzemek, haram olan özentilerdendir. Bizim bu eseri yazarken güttüğümüz asıl belirli amaç budur. Bunun dışındaki meseleleri gündeme getirmemizin sebebi bu konuda amacımıza vardıran geniş çerçeveli bir genel kural meydana getirmektir.
Cenab-ı Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:
“Erkek ve kadın bütün münafıklar aralarında bir bütündürler. Hepsi kötülüğü emredip, iyiliği yasaklarlar ve eli sıkı olurlar. Onlar Allah'ı unuttukları için Allah da onları unuttu. Münafıklar, aynı zamanda fasıktırlar.
Allah kadın-erkek bütün münafıklarla kâfirleri ebedi olarak cehenneme koyacağını kesinlikle bildirmiştir, orası onlara yeter. Allah onlara lanet etmiştir, onları sürekli bir azab beklemektedir.
Siz de sizden öncekiler gibisiniz. Onlar sizden daha güçlü, sizden daha çok servet ve evlâd sahibi idiler, dünyalık paylarının zevkine dalıp oyalandılar. Sizden öncekiler nasıl dünyalık paylarının zevkine dalıp oyalandılarsa sizde payınızın zevkine dalıp oyalandınız, batıla dalanlar gibi siz de batıla daldınız. Oysa onlar amelleri dünyada ve aheritte boşuna gitmiş kimselerdir, onlar asıl hüsrana uğrayanlardır.
Onlara kendilerinden öncekilerin Nuh, Ad, Semud kavimlerinin; İbrahim kavminin, Medyen halkının ve Lût kavminin başları üzerine ters dönen şehirlerinin haberleri gelmedi mi? (Onların başlarına gelenleri duymadılar mı?) Peygamberleri onlara açık gerçekler getirmişlerdi (ama inanmadılar ve bundan dolayı Allah'ın gazabına uğradılar) Allah onlara asla zulmetmemişti, tersine onlar kendi kendilerine zulmettiler.
Kadın-Erkek bütün müminler birbirlerinin dostlarıdırlar. Aralarında iyiliği emredip kötülüğü yasaklarlar, namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah'a ve Rasûlüllah'a itaat ederler. İşte bunlara Allah rahmet edecektir. Hiç şüphesiz Allah aziz ve hikmet sahibidir.
Allah Kadın-erkek bütün müminlere altlarından ırmaklar akan içlerinde ebedi kalacakları cennetler ve Adn cennetlerinde alımlı meskenler vadetmiştir. Allah'ın onlardan razı olması, bunların hepsinden büyüktür. İşte büyük kurtuluş budur.
Ey Peygamber, kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et (savaş), onlara karşı sert ol. Onların varacakları yer cehennemdir, orası ne kötü varılacak bir yerdir!” (Tevbe: 67-73)
Yukarıdaki ayetlerde Allah (c.c.) münafıkların ve müminlerin niteliklerini, özelliklerini açıkladı. Bu iki zümrenin her ikisi de müslüman görünüşlüdür. Bu arada sözü geçen nitelik ve tutumlarına rağmen müslüman gibi görünen münafıklarla ne olduklarını açıkça ortaya koyan kâfirleri cehenneme atacağını bildirmiş ve Peygamberine her iki zümre ile savaşmayı emretmiştir.
Şunu belirtelim ki, Cenab-ı Allah'ın, kulu ve elçisi Hz. Muhammed'i (salât ve selâm üzerine olsun) görevlendirip gönderdiği ve hele Medine'ye göç edildiği günlerden beri insanlar mümin, münafık ve kâfir olmak üzere üç kategoriye ayrılmaya başlamışlardır.
Kâfir, inkarcılığını açıkça ifade eden bir kimsedir. Onun durumu ve kimliği bellidir. Bizim buradaki amacımız ise, Kur'an'da ve sünnette belirtilen münafıkların sıfatları ile ilgilidir. Çünkü kıble ehline (yani müminlere) asıl tehlike bu zümreden gelir.
Cenab-ı Allah, yukarıdaki ayetlerde münafıkları “Biribirlerinden olan bir bütün” ve müminleri de “biribirlerinin dostları” olarak nitelendirmiştir.
Bu tespiti şöyle açıklayabiliriz. Münafıklar duygu ve davranış bakımından biribirlerinin benzeri oldukları halde, Cenab-ı Allah (c.c.) onlarla ilgili olarak:
“Sen onları bir bütün zannedersin, ama aslında kalbleri (duyguları) başka başkadır” buyuruyor. (Haşr: 14)
Demek ki, onların kalbleri arasında sevgi ve bağlılık yoktur. Aralarındaki dayanışma ancak hep birlikte inandıkları ortak amaç varoldukça vardır. Bu ortadan kalkınca hemen birbirlerinden kopuverirler. Oysa mümin böyle değildir. O, mümin kardeşini sadece yüzyüze iken değil, gıyabında da sever ve destekler. Araya ülkeler ve çağlar girse bile bu böyle olur.
Yukarıya aldığımız ayetlerde Cenab-ı Allah (c.c.) daha sonra bu iki zümreyi gerek kendilerine dönük, sadece kendilerini ilgilendiren ve gerekse başkalarına dönük, başkalarını ilgilendiren davranış ve tutumları bakımından tanıtmıştır. Cenab-ı Allah'ın bu konudaki ifadeleri alabildiğine geniş kapsamlıdır.
Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler