www.musluman.biz

12 Mart 2012 Pazartesi

Günahlar Nimetleri Giderir

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler


Günahlar nimetlerin yok olup yerine belâların gelmesine yol açar. Kuldan bir nimet ancak bir günahtan dolayı gider ve ona bir belâ ancak bir günah sebebiyle gelir.
Nitekim Hz. Ali:
"Her belâ ancak bir günahtan dolayı gelir ve ancak tevbeyle ortadan kalkar." demiştir. Yüce Allah da:
"Başınıza hangi musibet gelmişse o kendi ellerinizin kazandığındandır. Allah çoğunu da affeder" (Şura, 30)
Yüce Allah başka bir ayette şöyle buyurur:
"Bu; Allah'ın bir topluluğa ihsan ettiği nimeti, onlar kendilerindekini değiştirmedikçe değiştirmeyeceğinden dolayıdır." (Enfal, 53)
Yüce Allah bu âyette herhangi birine verdiği nimeti, o kendindekini değiştirmedikçe; itaati isyana, şükrü nankörlüğe, rızasının vesilelerini gadabının vesilelerine değiştirmedikçe ortadan kaldırmayacağını haber vermektedir. Onlar değiştirince yaptıklarına uygun ceza olarak Allah da değiştirir. Rabbin kullarına karşı zâlim değildir. Eğer mâsiyet tâatle değiştirilirse Allah da bunun karşılığını afiyet vermekle, zillet yerine izzeti bahşetmekle verir. Yüce Allah:
"Bir millet kendi durumlarını değiştirmedikçe Allah onların durumlarım değiştirmez. Allah bir kavme kötülük istedi mi artık onu geri çevirecek yoktur. Zaten onların, O'ndan başka koruyup kollayanları da yoktur." (Ra'd, 11)
Bir kudsî hadiste Allah (c.c.) şöyle buyurur:
"İzzetime ve celâlime andolsun ki kullarımdan biri sevdiğim halden hoşlanmadığım hâle geçtiğinde, mutlaka ben onunla muamelemde sevdiği halden hoşlanmadığı hâle geçerim. Kullarımdan herhangi biri hoşlanmadığım hâl üzereyken hoşlandığım hâle geçerse, mutlaka ben de onunla ilişkimde hoşlanmadığı halden hoşlanacağı hâle geçerim."
Şair ne güzel söylemiş:

Bir nimet ve afiyet içindeysen onu koru
Zira günahlar nimetleri yok eder.
Onu Rabbine tâatinle kendine yerleştir.
Çünkü Rabbi'nin intikamı hızlıdır.
Elinden geldiğince zulümden uzak dur.
Zulmün hazmı kullara pek zordur.
Kalbinle dolaş, kalbinle gez yeryüzünü,
Ta ki zalimlerden artakalan kalıntıları göresin.
İşte ardlarında kalan evleri
Şahiddir aleyhlerine; sakın şüpheyle bakma.
Onlar için zulümden zararlısı yok idi.
Zaten bellerini kıran da o oldu.
Nice bahçeler nice saraylar.
Nice sütunlar bıraktılar ardlarında
Cehenneme konuldular, cenneti kaçırdılar.
Ellerinden kalan ise bir hülya idi.

Günahların bir cezası da Yüce Allah'ın günahkârların kalbine koyduğu korku ve dehşettir. Onu hep korku ve kaygı içerisinde görürsün.
Zira itaat Allah'ın en büyük kalesidir; ona giren dünya ve ahiret cezalarından güvencede olup, ondan çıkanı da dört bir yandan korkular kuşatır. Öyle olunca her kim Allah'a itaat ederse kendisi hakkındaki korkulan güvene, her kim O'na âsî olursa güven hissi korkulara dönüşür. Âsînin kalbi her zaman bir kuşun iki kanadı arasında gibidir:
Rüzgar kapıyı oynatsa "belâ geldi" der, bir ayak sesi işitse onun helak sesi olduğu korkusuna kapılır. Her çığlığın kendisine yapıldığını, her kötülüğün ona doğru geldiğini sanar.
Allah'tan korkan kişiyi O her şeyden güvende kılar, Allah'tan korkmayanı Allah her şeyden korkutur. Yaratıldıklarından beri böyle hükmetti; Allah insanlar hakkında!
Korkular ve günahlar arkadaştırlar daima.
Günahların bir cezası da kalpte büyük bir yalnızlık bırakmasıdır. Günahkâr kendisini yapayalnız hisseder. Bu yalnızlık ve soğukluk hem kendisiyle Rabbi arasında, hem de insanlarla kendisi arasında olur. Günahlar çoğaldığı oranda bu his de artar. En acı yaşam yalnızların ve korku içinde olanların yaşamı, en hoş yaşamsa cana yakınların, insanlarla güzel ilişki içinde olanların yaşamıdır. Akıllı kişi baksa ve mâsiyetin lezzetini, yol açtığı korku ve yalnızlıkla karşılaştırsa; durumunun ne derece kötü, zararının ne kadar büyük olduğunu bilirdi; çünkü kendisi tâatin sıcaklığını, güvenliğini ve tadını, günahın soğukluğu, yol açtığı korku ve zararlarla değişmiştir.
Nitekim şair şöyle der:
Günahlar seni yalnız ve yabanî yapmışsa Bırak onları artık ve gider yalnızlığını!
Meselenin sırrı şudur:
Tâat ve ibadet yüce Rabb'a yaklaşmaya yol açar. O'na ne kadar yaklaşılırsa ünsiyet o kadar güçlenir.
Mâsiyet de yüce Rabb'den uzaklaşmaya yol açar. Kişinin uzaklığı ne kadar artarsa yalnızlık ve yabancılık hissi o kadar kuvvetlenir.
Bu yüzden kul, aralarındaki uzaklık nedeniyle düşmanıyla arasında -onunla içli dışlı ve bedenen yakın olsa bile- soğukluk ve yabancılık hisseder. Sevdiği kimse ile kendisi arasında ise -ondan uzakta da olsa- bir yakınlık, aşinalık ve muhabbet hisseder.
Yalnızlığın ve yabanlığın sebebi aradaki perdedir. O ne kadar kalın olursa yabanilik o kadar artar. Gaflet de yabanlığa yol açar. Ondan daha şiddetlisi mâsiyet yabanlığı, daha şiddetlisi de şirk ve küfür yabanlığıdır. Bunların birini yapan kimsede bunu yaptığı oranda bir yabanilik hissedersin; Yabanilik onun yüzüne ve kalbine iner. Artık kendisi yabanilik hisseder, insanlarda ona karşı yabanilik hisseder.
Günahlar kalbi sağlığından ve düzgün yolundan ayırıp hastalığa ve sapmaya götürür. Artık kalp daima hasta ve sakattır, hayatını ve sağlığını sağlayan gıdalardan hiç bir fayda görmez. Çünkü günahların kalplere etkisi hastalıkların bedenlere etkisi gibidir.
Allah'a seyr-i sülük etmiş herkes şunda ittifak etmiştir: Kalpler mevlâlarına ulaşmadıkça huzur bulmazlar, sağlıklı ve düzgün olmadıkça mevlâlarına ulaşamazlar, hastalığı ilâca dönüşmedikçe sağlıklı ve düzgün olamazlar. Bu da ancak hevâ ve hevese muhalefetle olur. Hevâya hastalık, hevâya muhalefet şifadır. Hastalık kalpte yerleşince onu öldürür veya en azından öldürmeye yaklaşır.
Nefsini hevâ ve hevesine uymaktan men'eden kimse ahirette cennette olduğu gibi bu dünyada da peşin bir cennetledir. Bu cennetin nimetleri dünyadaki hiç bir nimete benzemez. Hatta iki nimet arasındaki fark. dünya nimetleriyle ahiret nimetleri arasındaki fark gibidir.
"İyiler hakikaten nimetler içinde, kötüler hakikaten ateştedirler" (İnfitar, 13,14) ayetinde kastedilenlerin sadece ahiret nimetleri ve ateşiyle sınırlı olduğunu sanma! Bilakis onlar üç devrede de -yani dünya yurdunda, berzah âleminde ve ahiret yurdunda- bazıları nimetler içinde, bazıları ateş ve cehennemdedirler.
Nimetler kalbin nimetlerinden başka nedir ki?
O korku, üzüntü keder, göğüs darlığı kalbin Allah'tan (c.c.) ve ahiret yurdundan yüz çevirmesi, Allah'tan başkasına tutunup Allah'la ilişkisini koparmasından daha çetin azap nedir ki?
Allah'tan gayrisini taparcasına seven herkes bu dünyada üç defa azap görür:
- Evvelâ onu ele geçirmeden önce ele geçirene kadar bir acı çeker.
- Eline geçtiğinde elinden alınır ve ondan ayrılırım korkusuyla, türlü türlü azaplar görür.
- Üçüncü olarak da elinden alındığında elemi, daha da şiddetlenir. İşte bu üç çeşit azap bu dünyada olan azaptır.
Berzah âleminde ise; bir daha buluşulamamanın verdiği elem, aksiyle iştigali nedeniyle bir çok nimetin elinden kaçmasının acısı, Allah'tan perdeli olmanın elemi, kısaca hasretin elemi vardır. Hüzün, keder ve düşünce onların ruhlarında kurt ve haşeratın bedende yaptığını yapar. Hatta bunların ruhlara etkisi, Allah onları bedenlerine gönderinceye kadar daimî ve süreklidir. O zaman ise daha dehşetli ve daha acı azaba geçecektir. Bu kimsenin azabı nerede; sevinçten Rabbiyle birliktelikten, O'na iştiyakından, sevgisiyle rahatlamasından, zikriyle huzur bulmasından kalbi rakseden kimsenin içinde bulunduğu nimetleri nerede?
Bu bahtı açık kullardan biri:
"Dünyanın zavallıları dünyadan, oradaki yaşam zevkini tatmadan, oradaki en tatlı şeyi tatmadan ayrıldılar" diyor.
Bir başkası:
"Hükümdarlar ve prensler içinde bulunduğumuz huzuru bilselerdi bizlerle savaşırlardı" diyor.
Diğeri:
"Dünyada bir cennet vardır, ona giremeyen âhiret cennetine de giremez" diyor.
Yazık pahalı hissesini ucuza satana, bu ticarette tamamen aldanana ve aldandığını da gözleriyle görene! Malın fiyatı hakkında bir bilgin yoksa bari piyasada tecrübe sahibi kimselere sor!
Sendeki mal ne güzel! Alıcısı Allah, fiyatı ebedi cennet, alış-verişte aracılık yapan ve alışının vereceği paraya kefil olan kişi Muhammed (Sallallahu aleyhi ve sellem)! Ama sen onu büyük bir zillet karşılığı satıverdin!
Şairin dediği gibi:
Kulun kendine yaptığı hareket bu, lakin,
Artık ona bundan sonra kim ikram edecek ?

"Allah her kimi zelil yapmışsa, artık ona ikram edecek hiç kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar." (Hacc, 18)
Günahların cezalarından biri de, kalp gözünü körleştirmesi, nurunu söndürmesi, ilim yollarını tıkaması, hidayete götüren şeyleri perdelemesidir.
Nitekim İmam Mâlik, Şafi'yle karşılaşıp ondaki o üstün zeka ve tasavvur gücünü görünce:
"Ben Allah'ın sana bir nûr bıraktığını görüyorum. Onu masiyet karanlığıyla söndürme!" demişti.
Zamanla bu nur zayıflar ve sönükleşir, masiyet karanlığı ise güçlendikçe güçlenir, sonunda kalp zifiri gece karanlığı gibi olur. Nice kimse görmediğinden düşmüş ve helak olmuştur. O adam, gece vakti tehlikeli ve korkunç bir yola çıkan âmâ kimseye benzer. Selamette kalmak ne zor, helak olmak ne kolaydır. Sonra bu karanlıklar güçlenir ve kalpten organlara taşar. Yüzü -karanlığın yoğunluğu oranında- bir siyahlıkla kaplanır. Eğer kişi öldüğünde bu karanlık hâlâ var ise berzah âleminde de ortaya çıkar ve kabir onunla dolar.
Nitekim Rasûlullah:
"Bu kabirler sahibi için karanlıkla doludur. Ancak benim duamdan dolayı Allah onlara kabri aydınlatır." buyurmuştur.
Kıyamet günü gelip kullar mahşer yerine getirildiklerinde bu karanlık yüzlerini kaplar ve onu herkes apaçık biçimde görür. Hatta yüzleri kömür gibi simsiyah hâle dönüşür. Aah ne ceza bu! Başından sonuna tüm dünya zevkleri ve lezzetleri kulun bir anlık yorgun, bitkin, hüzünlü, çekilmez ızdıraplı haliyle nasıl karşılaştırılabilir?
Dünyadaki tüm zevkleri bir anlık rüyadan başka birşey değildir ki! Yardım ancak Allah'tandır.

•  Günahlar nefsi küçültür, basitleştirir, zayıflatır ve yeteneklerini gömer. Öyle ki sonunda kişi küçük ve basit şey oluverir. Bunun gibi tâat de onu geliştirir büyültür ve yüceltir.
Yüce Allah: "nefsini salih amelle yücelten iflah olmuştur, onu alçaltan ziyana uğramıştır." (Şems, 9,10) buyurmuştur. Anlam şöyledir:
Allah'a itaat etmek suretiyle nefsini yücelten iflah olmuş, Allah'a âsî olmak suretiyle nefsini küçülten, basitleştiren de ziyana uğramıştır. Ayette geçen "tedsiye: alçaltmak" esasen gizleme anlamına gelmektedir. Nitekim:
"...Yoksa onu toprağa mı gömecek?" (Nahl, 59) âyetindeki "yedüssü: gömüyor" fiili de aynı köktendir.
Âsî kişi kendini masiyete gömer, yerini gizler ve yaptığı kötü şeyden dolayı insanlardan gizlenmeye çalışır. Kendini nefsinin, Allah'ın ve insanların yanında tutar, içine kapanık biri olup çıkar, tâat ve takva ise kişiyi yüceltir, aziz yapar. Sonunda kişi en şerefli, en yüce kişi olur. Bununla birlikte kişi nefsini Allah (c.c.) katında en zelil, en hakir ve en basit görür. Zaten nefis izzet, şeref ve olgunluğuna bu zilletle ulaşmıştır. İşte nefisleri masiyet gibi hiç bir şey böyle küçültüp basitleştirmemiş; Allah'a itaat kadar da hiç bir şey yükseltmemiş ve şereflendirmemiştir.
•  Günahların cezalarından biri de günahkârın daima şeytanın esareti ve şehvetinin hapsinde kalması; hevâ hevesinin bağıyla bağlı olmasıdır. İşte âsî esir, hapis ve bağlıdır. En azılı düşman olan nefsinin elinde esir kimseden daha kötü halde hiç kimse yoktur. Heva zindanından daha dar bir zindan, şehvet bağından daha zor bir bağ yoktur. Öyle iken; esir mahpus ve bağlı bir kalp Allah'a (c.c.) ve ahiret yurduna doğru nasıl yürüyebilir?
Bir adım olsun, nasıl atabilir?
Kalp bağlandığında âfetler dört bir yanından üzerine üşüşürler. Kalp kuş gibidir; ne kadar yükselirse âfetlerden o kadar uzak olur, ne kadar alçalırsa âfetler üzerine üşüşür, etrafını kuşatırlar.
Bir hadiste "Şeytan insanın kurdudur" denmiştir. Koruması olmayan bir koyun kurtlar arasında olduğunda kolaylıkla parçalanıp yok olacağı gibi, kul da, Allah tarafından bir koruyucusu olmadığında kurdu tarafından mutlaka parçalanır. Allah tarafından gelen muhafızı da takvadır. Takva onun koruyucusu olur, kurtla arasında sağlam bir kaledir. Ayrıca dünya ve ahiret cezasıyla onun arasında da bir kalkandır. Koyun çobana ne kadar yakın olursa kurttan o kadar selamette, ne kadar uzakta olursa o kadar ölüme yakın olur. Öyleyse koyunun en güvenceli hali çobanın yakınında olduğu vakittir. Kurt ancak sürüden ayrılanı, dolasıyısıyla çobandan en uzak olanı yer.
Meselenin aslı şudur:
Kalp Allah'tan ne kadar uzak olursa afet ve musibetler ona o kadar yakın, Allah'a (c.c.) ne kadar yakın olursa âfetler ona o kadar uzak olur.
Allah'tan uzaklık derece derecedir.
- Gaflet kalbi Allah'tan uzaklaştırır.
- Günahın uzaklaştırması daha büyüktür.
- Bid'atin uzaklaştırması daha büyüktür.
- Nifak ve şirkin uzaklaştırması ise hepsinden daha büyüktür.