www.musluman.biz

13 Mart 2012 Salı

Allah (c.c) katında şefaat edecek şeyler, sadece Allah (c.c)'ın izin verdiği şeylerdir ve ancak Allah (c.c)'ın izni ile şefaat edebilirler


Cenab-ı Hakk buyuruyor:
"Allah, o Allah'dır ki, kendinden başka ibadete layık hiçbir ilah yoktur. O, geriye ve ileriye doğru sonu olmayan diridir. Zatıyla ve kemaliyle kaimdir. O'nu uyuklama hali yakalamaz ve asla uyumaz O. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi de ortaksız olarak O'nun. O'nun izni olmadıkça nezdinde şefaat edecek olan da kimmiş? O herkesin önünde ve ardında ne olduğunu kesin kes bilir. O'nun ilminden yalnız kendisinin dilediğinden başka hiçbir şeyi kabil değil kavrayamazlar. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri kuşatmıştır. Bunların varlığı O'na ağır gelmez. O çok yüce ve büyüktür" (Bakara: 2/255)
"Önlerindekini de arkalarındakini de hep O bilir. Bunlar Allah'ın rızasına kavuşmuş olan kimseden başkasına şefaat edemezler. Bunlar O'nun korkusundan tiril tiril titreyenlerdir" (Enbiya: 21/28)
"Ey Rasulüm! Onlara de ki: Allah'ı bırakıp da, O'nun yerine koyduklarınız efendilerinize istediğiniz kadar yalvarın. Onların güçleri ne yerde ne de gökte hayır ve şer yapmaya, bir zerre miktarı bile yetmez. Onların buralarda hiçbir ortaklığı olmadığı gibi, Allah'ın da bunlardan hiçbir yardımcısı yoktur. O'nun nezdinde, ahirette O'nun izin verdiği kimselerden başka hiçbir şefaatçinin aracılığı fayda vermez. Nihayet ona izin çıktığı ve korku giderildiği zaman, birbirlerine: "Rabbimiz ne buyurur?" derler. O şefaat ediciler de: "Hakkı söyledi" derler.O Allah çok yüce ve çok büyüktür" (Sebe: 34/22-23)

Bütün bu ayetlerden anlaşılıyor ki;
Allah (c.c)'tan başka hiç kimsede ne verilecek bir mülk ne de herhangi bir başka şey var. Halbuki, istimdat istenecek, (dua edilecek) dilenilecek kimsede mülk ve istenen şeylerin hepsi olmalıdır.
- Her yaratılmış şey ortaksız olarak sadece Allah (c.c)'ın olduğuna göre, O'ndan başkası kimseye herhangi bir şey veremez.
- Böyle olduğuna göre, elbette ki, hiç kimse O'nun yardımcısı da olamaz.
- Allah (c.c)'ın izni olmadıkça, kimse kimseye şefaat edemez.
Hükümdarların durumu böyle değildir elbette.
Hükümdara aracılık yapacak kadar yakın olan bir kimsede, verebileceği bir miktar mülk vardır. Bazen de mülkde hükümdarlarla ortaktırlar. Mülkün idare edilmesinde hükümdarın yardımcısı, hatta hükümdarın dayandığı kuvvettirler zaman zaman...
Bu şefaatçılar (Hükümdarın yakınları ve yardımcıları), hükümdarın huzurunda, ne hükümdardan ve de bir başkasından izin almadan aracılık şefaatçilik yaparlar.
Hükümdar bu (aracılara) şefaatçılara bazen ihtiyacı olduğu için şefaatlarını kabul eder, bazen korktuğu için, bazen de, hükümdara daha evvelce yapmış oldukları bir iyiliğin ve ihsanın karşılığı, mükâfat ve borç olarak kabul eder.
Hatta hükümdar karısının ve çocuğunun şefaatini bile kabul eder. Çünkü, hükümdar karısına ve çocuğuna, muhtaçtır. O kadar ki, karısı ve çocuğu kendisinden yüz çevirse bundan zarar görür.
Hükümdar kölesinin dahi şefaatini kabul eder. Çünkü, eğer kabul etmezse kendisine sadakatle itaat etmeyeceğinden ve zararına çalışacağından korkar. Hükümdar kölesinin şefaatini bile kabul eder zaman zaman. Çünkü bazı isteklerinin yerine getirmediği kölesinin kendisine sadakatle itaat etmeyeceğinden, zararına çalışacağından, iyi hizmet vermeyeceğinden ve hatta kötülük yapacağından korkar.
Kulların bir kısmının diğer bir kısım nezdindeki şefaatinin hemen hepsi bu cinstendir. Kullardan biri diğerinin şefaatini, mutlaka ya bir şeye tamah gösterdiğinden, ya da bir şeyden korktuğundan kabul eder.
Halbuki, Allahu Teâlâ ne bir kimseden menfaat bekler, ne tamah sahibidir, ne kimseye muhtaçtır ve ne de bir kimseden korkar. O mutlak zengin ve mutlak güç sahibidir.

Bütün bunları anlatışımızdaki sebep şudur:
Allah hiçbir kula diğer bir kuldan herhangi bir şey istemesini emretmemiştir.
Ancak o istediği şeyde, kendisi için bir maslahat bahis konusu ise, böylesi bir istek yapmaya da engel bir hal yoktur. Bu maslahatın da, ya "vacib" ya "müstehap" olması lazımdır.
Yüce Allah kuldan bundan başkasını dilemez. (kulun bundan başkası için kimseden bir şey istemesini hoş görmez).
(Hele sadece kendisinin gücü dahilindeki ortaksız sahibi olduğu şeylerin bir kuldan istenmesini hiçbir şekilde izin vermez.) Hem Cenab-ı Hakk, mahlûktan bundan başkasını istemeyi nasıl emreder?
Kaldı ki Cenab-ı Hakk Zaruret olmaksızın, mecbur olmadıkça, (hayati bir konu olmadıkça), hiç kimsenin bir başkasından bir şey istemesini haram kılmıştır.
Yüce Allah buyuruyor:
"O gün onların hepsini bir araya toplayacağız. Sonra mülk ve hükümde Allah'a ortak koşanlara: "Siz de, ortak koştuklarınız da durunuz durduğunuz yerde" diyeceğiz. Onları birbirinden tamamen ayırmışızdır. Bize hükümde ortak koştukları (ilahları) onlara: "Siz dünyada bize tapmıyor ve itaat etmiyordunuz ki" diyerek, onları yalanlayacak" (Yunus: 10/28)
"Haberiniz olsun ki, göklerde ve yerde her ne varsa şüphe yok ki Allah'ındır. Allah'tan başkasına itaat edenler dahi, gerçekte, Allah'tan gayri itaat ettiklerine itaat etmiş olmuyorlar. Onlar ancak kendi boş zanlarına uymuş oluyorlar ve yalan söylemiş oluyorlar" (Yunus: 10/66)