www.musluman.biz

14 Mart 2012 Çarşamba

Yahudi ve Hristiyanları Sevmek, Onlara Karşı Sempati Duymak İmanla Bağdaşmaz

Cenab-ı Allah (c.c.) bu konuda şöyle buyuruyor:
“Ey müminler, sakın yahudileri ve hristiyanları dost edinmeyiniz. Çünkü onlar birbirlerinin dostlarıdırlar.
Aranızdan kim onları dost edinirse o onlardandır. Hiç şüphesiz Allah zalimlere hidayet vermez.
Kalblerinde hastalık (münafıklık) bulunanların -Başımıza bir felâket gelmesinden korkuyoruz.- diyerek onların (yahudi ve hristiyanların) arasına koştuklarını görürsün. Ama belki Allah size fetih veya başka bir çıkış yolu bağışlar da o zaman hu kimseler içlerinde gizledikleri duygulardan dolayı pişman olurlar.
O zaman müminler -sizinle beraberiz, diye kuvvetli yemin edenler bunlar mıdır?- derler. Onların bütün çabaları boşa çıkmış ve kaybedenlerden olmuşlardır.” (Maide: 51, 52, 53)
Öt eyandan yine Cenab-ı Allah (c.c.) kitap ehlini umursamazlıkları yüzünden kınayan bir dizi Kur'an ayetinde şöyle buyuruyor:
“İsrailoğullarının kâfirlerine gerek Davud ve gerekse Meryem oğlu İsa'nın diliyle lanet edilmiştir. Bunun sebebi onların Allah'ın emirlerine karşı gelmeleri ve Allah'ın sınırlarını çiğnemeleri idi.
Çünkü Onlar işledikleri kötülüklerden birbirlerini vazgeçirmeye çalışmıyorlardı. Bu yaptıkları ne fena bir şeydi!
Onların çoğunun inkâr edenleri / kâfirleri veli / dost edindiklerini görürsün. Gerçekten nefislerinin onlar için hazırladığı akıbet ne kötüdür ki, bu yüzden Allah onlara gazab etmiştir ve azabda ebedi kalacaklardır.
Eğer onlar Allah'a, Peygambere ve Peygambere indirilen gerçeklere inanmış / iman etmiş olsalardı, aralarındaki kâfirleri veli / dost edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık (aşırı günahkâr) kimselerdir.” (Maide: 78-81)

Görüldüğü gibi bu ayetlerde Allah'a, Rasûlüne ve Rasûlüne gelen gerçeklere iman etmenin kâfirleri veli/dost edinmemeyi gerektirdiği ve kâfirleri dost edinmenin imanın yokluğu anlamına geldiği belirtiliyor.

(“Onların çoğunun inkâr edenleri / kâfirleri veli / dost edindiklerini görürsün. Gerçekten nefislerinin onlar için hazırladığı akıbet ne kötüdür ki, bu yüzden Allah onlara gazab etmiştir ve azabda ebedi kalacaklardır.Öte yandan Cenab-ı Allah (c.c.) aynı gerçeği vurgulamak üzere Kur'an'ın başka bir yerinde de şöyle buyuruyor:
Eğer onlar Allah'a, Peygambere ve Peygambere indirilen gerçeklere inanmış / iman etmiş olsalardı, aralarındaki kâfirleri veli / dost edinmezlerdi. Fakat onlardan çoğu fasık (aşırı günahkâr) kimselerdir.” (Maide: 80-81)
Burada bir şart cümlesi zikredilmiştir ki, şartın varlığı halinde (meşrut) şart koşulanın da var olacağı anlaşılmaktadır. (Koşulan şart gerçekleşecek olursa meşrut (kendisi için şart koşulan) da gerçekleşir. Eğer şart gerçekleşmeyecek olursa meşrut da gerçekleşmez.)
Bu şart ile (meşrut) şart koşulanın nefyedilmesini gerektiren bir edat ile yapılarak:
“Eğer onlar Allah'a, Peygambere ve Peygambere indirilen gerçeklere inanmış / iman etmiş olsalardı, aralarındaki kâfirleri veli / dost edinmezlerdi. (Maide:81) denilmektedir.
İşte bu da, sözü geçen imanın onların bu inkarcıları / kâfirleri veli edinmelerini nefyettiğinin, onları veli edinmenin imana zıt olduğunu, aynı kalbte hem imanın, hem de onları veli edinmenin bulunamayacağının delilidir.
Aynı şekilde bu onları veli / dost edinen kimsenin Allah'a, Peygamberine ve Peygamberine indirilene inanmayı / iman etmeyi içeren farz imanın gereğini yerine getirmediğinin (gereği şekliyle iman etmediğinin) de delilidir.
Yüce Allah'ın şu buyruğu da böyledir:
" Ey iman edenler! Yahudi ve Hıristiyanları veli /dost edinmeyin, onlar, biribirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır." (Mâide, 51)
Bundan önceki ayetlerde Yüce Allah bizlere, onları dost edinen kimsenin mü'min olamayacağını belirttiği gibi, burada da onları dost edinen kimselerin onlardan olacağını bildirmektedir. Zaten Kur'an-ı Kerîm'in bir kısmı bir kısmının tamamlayıcısıdır. (Bkz. bu kitabın yazarının (İbn Teymiye) Mecmu El-Fetava, c. 7)
“Allah'a ve ahiret gününe inanan hiç bir insan topluluğu göremezsin ki; babaları, evlâtları, kardeşleri veya akrabaları bile olsa Allah'a ve Rasûlüllah'a düşman olanlarla dost olabilsinler. Bunlar öyle kimselerdir ki, Allah kalblerine iman yazmış ve onları kendinden bir ruh ile (kalb nuru veya Kur'anla) desteklemiştir.” (Mücadele: 22)
Görülüyor ki, bu ayette Cenab-ı Allah (c.c.) kâfiri seven hiç bir müminin bulunamayacağını ve buna bağlı olarak kâfiri seven kimsenin mümin olamayacağını çok açık bir ifade ile belirtmektedir. Buna göre kâfirleri sevme anlamına gelebilecek olan onlara dış görünüş ve geleneklerinde benzeme tutumu haramdır.
Bilinmelidir ki kâfirlere benzemek, onların davranış ve zihniyetlerine özenmek daha bir çok bakımdan sakıncalı ve zararlıdır. Biz bu sakınca ve zararların saydığımız kadarı ile yetinelim.
Doğruyu bilen Allah'dır.
Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler