www.musluman.biz

14 Mart 2012 Çarşamba

Kâfirlere Benzemek İki Türlüdür

Bilinmelidir ki, kâfirlere benzemek iki türlü olur.
Birincisi: taklit konusu davranışın onların dinlerine özgü bir hareket olduğunu bile bile yapmaktır. Eğer durum böyle ise onların dinlerine özgü olan bu hareket ya sırf kâfirlere benzemek için yapılabilir -ki buna seyrek rastlanır- ya söz konusu harekete karşı beslenen arzu yüzünden yapılır veya bu hareketin dünya ya da ahiret bakımından fayda sağlayacağı sanılarak yapılabilir. Bu üç ihtimalin hangisi sebep olursa olsun, onlara özenilerek yapılacak hareketin haram olacağı kesindir. Fakat bu kategoriye giren özenmelerin bazılarında haramlığın sınırı büyük günah olmak hükmüne kadar varırken diğer bazılarında ilgili şeriat delilleri gereğince, küfre ulaşır.
İkinci türlüsü ise: taklit hareketi, onlara özgü bir davranış olduğunu bilmeden yapmaktır ki, bu da ayrıca ikiye ayrılır:
Birincisi: hareket özü itibarı ile kâfirlerden alınmadır. Bu takdirde de söz konusu hareket ya kâfirin yaptıkları gibi yapılır veya yer, zaman ve uygulama biçimi gibi detaylarda değişikliklere uğratılarak yapılır ki, yukarda anlattığımız “Perşembe” bayramı veya Hz. İsa'nın doğum şenlikleri örneklerinde görüldüğü gibi müslüman halk yığınları arasında en çok rastlanan taklit şekli budur. Halk bu alışkanlıkları gelenek haline getirmekte ve bu gelenekler zamanla babalardan evlatlara geçmektedir. Bu durumda çoğunluk yaptığı şeyin kaynağını bilmez. Bu tip özentilerle karşılaşınca taklitçilere ilkönce yaptıkları hareketin mahiyeti ve hükmü anlatılır. Eğer yaptıklarından vazgeçerler ise mesele yok değilse artık birinci kısımda anlatılan bile bile özenme kapsamına girerler.
Bilmeyerek yapılan özenmelerin ikinci türlüsünde söz konusu ortak davranış aslında kâfirlerden alınmış değildir, ama bu hareketi onlar da işlemektedirler. Bu ortak harekette kâfirlere özenme sakıncası yoktur, sadece onlara ters düşme ilkesinden uzaklaşma durumu vardır. Böyle bir davranışın mekruh veya haram sayılabilmesi için kâfirlere benzeme faktörünün dışında kalan başka bir seri delil gereklidir. Çünkü bu durumda bizim mi onlara özendiğimiz, yoksa onların mı bize özendikleri açıkça belli değildir, hiç bir tarafın öncülüğü kesin değildir. Fakat eğer böyle bir hareketi yapmamanın hiç bir zararı yoksa kâfirlere ters düşmek için bu davranışı yapmamanın iyi olacağı açıktır. Çünkü daha önce belirttiğimiz gibi böylece kâfirlere ters düşmenin yaran elde edilmiş olur.
Hemen belirtelim ki, bu tip ortak davranışlarda şeriat bazen bizi onlara ters düşmeye ve bazen kılık-kıyafet konusunda olduğu gibi onları bizden ayrılmaya zorlayabilir. Bazen da ağaran saçları siyaha boyamak ve ayakkabılarla namaz kılmak örneklerinde gördüğümüz gibi onlara ters düşmemizi müstahap saymakla yetinebilir; kimi zaman da bu hareket ortaklığı iftarı ve akşam namazını geciktirme konularında olduğu gibi mekruh olur.
Görüldüğü gibi bu tip ortak davranışların hükmü kâfirlerden alınmış hareketlere özenme durumundaki hükümden çok farklıdır. Daha önce vurguladığımız gibi kâfirlerden aktarılmış hareketlerde aslolan haram olmaktır.
Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler