www.musluman.biz

12 Mart 2012 Pazartesi

Günahlar Allah İçin Doğan Kıskançlık Duygusunu Söndürür

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

Günahların bir cezası da insanda mevcut bulunan "gayret" manasındaki kıskançlık ateşini söndürmesidir.
Her bedenin hayatı için vücut harareti ne ise, kalbin hayatı ve sağlığı için de kıskançlık ateşi odur. Kıskançlığın ateşi ve sıcaklığı kalbi, körüğün altın, gümüş ve demirin artıklarını temizlemesi gibi, pisliklerden ve kötü niteliklerden temizler. İnsanların en şereflileri ve en üstün gayretlileri kendisi, yakınları ve tüm insanlar için kıskançlık yapandır. Bu yüzden Peygamber (Sallallahu aleyhi ve sellem) ümmeti için en kıskanç kimseydi. Allah (c.c.) O'ndan da kıskançtır.
Nitekim sahih bir hadiste Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Yoksa Sa'd'ın kıskançlığını yadırgıyor musunuz? vallahi ben ondan daha kıskancım, Allah da benden daha kıskançtır."
Sahih bir rivayette geçtiğine göre Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) Güneş tutulduğunda verdiği hutbede:
 "Ey Muhammed ümmeti! Allah'ın (c.c.), Erkek veya kadın bir kulunun zina etmesini kıskanması herkesin kıskançlığından fazladır." buyurmuştur.
Başka bir sahih hadiste de Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Allah'tan (c.c.) daha kıskancı (=gayûr) yoktur. Bu yüzden açık gizli tüm çirkinlikleri haram kıldı. Mazeret beyanını O'ndan (c.c.) çok kimse sevmez. O yüzden müjdeleyici ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdi. Övülmeye Allah'tan daha lâyık kimse yoktur. O yüzden kendisini övdü."
Bu hadis; temeli çirkinliklerden hoşlanmamak ve nefret etmek olan "kıskançlık" ile adaletin, rahmetin ve ihsanın kemalini gerektiren "özür dilenme sevgisini" bir arada zikretmiştir. Öyleyse Yüce Allah -aşırı kıskançlığıyla beraber- kulunun kendisinden özür dilemesini O'nun da bu özrü kabul etmesini sever. O, işlenmesinden rahatsız olduğu, kıskandığı bir hareket yapıldığında, özür dilesin diye hemen cezalandırmaz. Onun için de özre teşvik ve uyarma olarak peygamberlerini göndermiş, kitaplarını indirmiştir. Bu şeref ve iyiliğin zirvesi, kemâlin son noktasıdır.
Zira çoğu yaratıklar, kıskançlıkları ve öfkeleri şiddetlendiğinde özür beyanı istemek ve özür dileyenin özrünü kabul etmeksizin intikam almaya yönelirler. Hatta karşıdaki yaptığı işte zaten mazur/mazeretli olduğu halde, kişinin öfkesi onun özrünü kabule izin vermez.
Özürleri kabul edenler ise; bunların çoğunu özür kabulüne kıskançlığının azlığı iter ve kişi tüm özürlülere esnek davranır, mazeret sayılmayan şeyleri mazeret görür. Hatta bunların çoğu mazaret olarak kaderi öne sürerler. Neyse, kaderde böyleymiş vs. derler. Her iki durum da övgüye değer değildir.
Sahih bir hadiste Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Kıskançlıkların bazıları Allah'ın sevdiği, bazıları sevmediği kıskançlıklardır Allah'ın (c.c.) sevmediği kıskançlık şüphe gerektirmeyen durumdaki kıskançlıktır..."
Öyleyse övgüye değer olan; sadece kıskançlıkla mazeretin birlikte olmasıdır; kıskançlık gerektiren durumda kıskanılır, mazeretli olunduğunda mazur görülüp affedilir. İşte böyle olan kimse gerçekten övgüye layıktır.
Yüce Allah tüm kemâl sıfatlarını kendinde bulundurduğundan övülmeye en layık zattır. Hiç kimse O'nu (c.c.) gereği gibi övemez; bilakis O kendini övüp methettiği gibidir. Kıskanç kimse, sıfatlarından birinde Rabbıyla uyuşmuştur. Her kim, Allah'ın sıfatlarının birinde O'nunla uyuşursa, bu sıfat tutup onu Allah'a (c.c.) götürür. Rabbinin yanına sokar, yaklaştırır, rahmetine yakınlaştırır, O'na sevdirir. Zira Allah (c.c.) Rahîm'dir, merhametlileri sever; cömerttir, cömertleri sever; âlimdir, âlimleri sever; güçlüdür, güçlü mü'mini sever ve bu O'nun (r.a.) nezdinde zayıf müminden sevimlidir; hayâlıdır, hayâlıları sever; güzeldir, güzel yapanları sever, tektir, tek yapanları sever.
Günahlar ve masiyetlerin tek özelliği bu sıfatların aksine yol açmak ve bu vasıflara sahip olmayı engellemek olsaydı ceza olarak yeterdi. Çünkü zihnin ucundan geçen bir şey vesveseye, vesvese iradeye güçlenen irade karara, karar da eyleme dönüşür, Sonra bu, kişiden ayrılmayan bir vasfa sabit ve köklü bir hâl ve karaktere dönüşür. Artık, yerleşik vasıflardan kurtulmak nasıl zor ise bundan da kurtulmak hemen hemen imkansız olur.
Anlatmak istediğimiz şudur:
Kişi günahlarla, tamamen içli dışlı olursa, kalbinde kendisi, ailesi ve tüm insanları için kıskançlık duygusu tamamen yok olurlar veya çok zayıflar. Artık o çirkin şeyi kendisi için de başkası için de çirkin görmemeye başlar. Bu noktaya verdiğinde artık helak kapısından giriş yapmış demektir.
Bunların çoğu çirkin bulmakla kalmayıp çirkinlikleri ve zulmü başkalarına güzel ve süslü gösterir, ona çağırır, teşvik eder, onu elde etmesi için çaba sarfeder. O yüzden deyyus kişi, Allah'ın en pis kuludur, cennet ona haramdır. Zulmü ve taşkınlığı helâl sayan da bunları sevimli gösteren de böyledir. Bak; kıskançsızlık kişiyi nerelere götürüyor?
Bu seni şu sonuca vardırır:
Dinin aslı müsbet kıskançlıktır, kıskançlığı olmayanın dini de yoktur. Çünkü kıskançlık kalbi muhafaza eder, kalp azaları korur, kötülükleri ve fuhşiyatı ondan defeder. Kıskançsızlık ise kalbi öldürür. Böylece uzuvlar da ölür. Artık onda karşı koyma gücü kalmaz.
Kalpteki kıskançlık, bedendeki hastalığı yok eden ve onunla mücadeleyi sağlayan bağışıklık ve direnç gücüne benzer. Bu güç zayıfladığında hastalık bedende yer bulur, karşı koyucu bir güçle karşılaşmaz. Orada iyice yerleşir ve onu yok eder. Bu ayrıca kendisini ve çocuğunu müdafaa eden mandanın boynuzuna benzer; kırıldığında düşmanları ona göz dikerler.