www.musluman.biz

13 Mart 2012 Salı

Alemlerin yaratıcısı ve Rabbi olan Allah (c.c)'a hamdolsun.


Eğer vasıta deyimiyle, Allah'ın emirlerini bize tebliğ eden kimseler kast ediliyorsa, bu söz haktır ve doğrudur.
Gerçekten insanoğlu; Allah (c.c)'ın neleri sevdiğini neleri sevmediğini, nelerden razı olup, neleri istemediğini, neleri emredip, nelerden yasakladığını, dostlarına hangi nimeti, düşmanlarına hangi (azabı) cezayı hazırladığını kendi başına bilemez.
Yine insanlar, Allah (c.c)'a layık olan güzel isimleri ve yüce sıfatları idrak edemezler ki, bunları akılla ve kendi kendine anlamak ve seçmekten aciz  kalırlar.
İşte bütün bunlar ve benzerlerini bilebilmek için insanın Allah (c.c) ile kendisi arasında bir vasıtaya ihtiyaçları vardır. Ve bu vasıta da Allah'ın seçip görevlendirdiği Rasûllerdir. Ancak bunlar aracılığı ile Allah'ın istekleri bilinebilir.
Bu aracı Rasullere iman edenler, onlara tâbi olanlar ve hidayete erenlerdir. (onları takip edenler doğru yola ulaşanlardır). Allah (c.c) bunlara katında yüce makamlar verir, derecelerini yükseltir ve ahirette de nimet ve şeref bahşeder.
Rasûl ve nebilerine muhalefet edenler (karşı olanlar) ise, melun lanetliler, Allah (c.c)'ın yolundan sapanlar ve azıtanlardır.
Yüce Allah mealen buyuruyor:
"Ey adem oğulları! Eğer size aranızdan ayetlerimi tebliğ eden nebi ve Rasuller gelirse, artık kim onlara muhalefetten sakınır ve nefsini islah ederse, onlar için bir korku yoktur ve onlar mahzun da olmayacaklardır. Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onları kibirlerine yedirmeyenler ise, onlar ateşin dostudurlar ve onlar o ateşte ebedi kalıcıdırlar" (A'raf: 7/35-36)
"Artık ne zaman benden size doğru yola götürücü bir kitapla Rasul gelirse de kim benim doğru yoluma uyarsa, o kimse sapıtmaz ve bedbaht olmaz. Kim de benim doğru yolumu kabul etmezse, onun da hakkı dar bir geçimdir. Ve biz onu kıyamet gününde gözleri kör olarak hasrederiz. O, "Rabbim! Beni neden kör hasrettin, halbuki ben görüyordum" der. Allah da ona şöyle cevap verir: Sana ayetlerimiz geldiğinde sen onları görmedin ve unuttun. İşte bugün de sen görülmeyip unutuluyorsun!" (Taha: 20/123-127)
İbni Abbas:
"Kur'an-ı Kerim'i içindekileri anlayarak okuyan; ve ayetlere uygun hareket (amel) eden kimseyi Yüce Allah (c.c) bu dünyada sapıtmamayı, (ahirette) öbür dünyada da bedbaht etmemeyi vaad etti ve kefaleti (garanti) altına aldı" demektedir.
Cehennem ehlinden Yüce Allah şöyle haber veriyor:
"Öfkesinin şiddetinden neredeyse patlayıp parçalanacak. Her gün cehenneme atıldıkça, muhafızları onlara sorarlar: "Size azab ile sakındırıcı bir nebi gelmedi mi?" Onlar cevap verir: "Evet! Gerçek o ki. Bize azabla sakındırıcı ve korkutucu nebi gelmiştir. Fakat biz onu yalanlayarak dinlemedik. Allah seninle hiçbir şey indirmemiştir. Sen ancak büyük bir sapıklık içindesin demiştik" (Mülk: 67/8-9)
"O kafirler, ayrı ayrı bölükler halinde cehenneme sürüldü. Nihayet oraya geldikleri zaman onun kapıları açıldı. Cehennemin muhafızları onlara "Size aranızdan Rabbinizin ayetlerini karşınızda okuyacak, sizi bu günlere gelmekle korkutacak nebiler gelmedi mi?" diye sorarlar. Onlar "Evet, geldi" diyerek cevap verirler. Öyleyse azab hükmü kafirlerin üzerine bir hak oldu" (Zümer: 39/71)
"Biz elçileri müjde vericiler ve uyarıp-korkutucular olmaktan başka (bir nedenle) göndermiyoruz. Şu halde kim iman ederse ve (davranışlarını) düzeltirse, artık onlar için korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır. Ayetlerimizi yalanlayanlara, fıska sapmalarından dolayı azab dokunacaktır." (En'am: 6/48-49)
"Nuh'a ve ondan sonraki nebi ve Rasullere vahyettiğimiz ve İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve evlatları İsa, Eyyub, Yunus, Harun ve Süleyman'a vahyettiğimiz ve Davud'a Zebur'u verdiğimiz gibi, ey Muhammed hiç şüphesiz sana da vahyettik biz. Gönderdiğimiz nebi ve Rasullerin hikayelerini gerçek olarak sana bildirdik. Yine nebi ve Rasuller yolladık ki, onların hayatlarından sana bir haber vermedik. Allah Musa ile de hitap ederek konuştu. Biz nebi ve Rasullerimizi rahmet müjdecileri ve azab habercileri olarak gönderdik. Ta ki bu elçilerimizden sonra, insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak galibdir, yegane hüküm ve hikmet sahibidir" (Nisa: 4/163-165)
Bu ayetlerin benzeri Kur'an-ı Kerim'de pek çoktur. Ve bu husus, müslüman, yahudi ve hıristiyanlar gibi bütün din ehlinin üzerinde ittifak ettikleri esaslardandır.
Böylece bütün dinlerin salikleri Allah (c.c) ile kulları arasında Allah (c.c)'ın emir ve yasaklarını tebliğ edici nebi ve rasulleri aracı olarak kabul ederler. Böyle bir vasıtayı hiç kimse inkar etmez herhangi bir semavi dine bağlı olarak.
Yüce Allah buyurur:
"Allah, melekler ve insanlar arasından (peygamberler) elçiler seçti, gönderdi" (Hacc: 75)
Bütün dinler ehlinin ittifakı ile bu vasıtaları kim inkâr ederse kafir olur.
Yüce Allah'ın Mekke'de indirdiği :
En'am, Â'raf ve başında Elif lam ra, Hâ mim, Tâ sîn gibi harfler bulunan ve benzeri sureler Allah (c.c)'a, Peygamberlere ve ahirete iman gibi İslâm'ın temel esaslarını beyan ve ihtiva ederler.
Yüce Allah bu surelerde (Peygamberlerini) elçilerini yalancı sayan kafirlerin hallerini ve onları nasıl helak eylediğini, elçilerine ve onlara iman edenlere nasıl yardımcı olduğunu beyan buyurmuştur...
İşte bu konudaki ayetlerden mealen bir kaçı:
"Andolsun ki peygamber olarak gönderilen kullarımız hakkında geçmiş bir sözümüz vardır: Muhakkak onlar muzafferdirler. Muhakkak bizim ordumuz, herhalükârda galip olacaklardır": (Saffât: 37/171-173)
"Muhakkak ki biz, (peygamberlerimizi) elçilerimizi ve iman edenleri hem dünya hayatında hem de meleklerin şahid olacağı kıyamet gününde muzaffer kılacağız" (Mü'min: 51)

Yüce Allah'ın da buyurduğu gibi, bu vasıtalara (nebi ve rasullere) uyulur ve kayıtsız şartsız onlara itaat edilir:
"Biz hiçbir peygamberi, Allah'ın izni ile kendisine itaat edilmesinden başka bir hikmetle göndermedik." (Nisa: 4/64)
"Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur." (Nisa: 4/80)
"De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız bana tâbi olunuz, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Âli İmran: 3/31)
"İşte peygambere iman edenler, onu tazim edenler, ona yardım edenler ve onunla beraber indirilen Nur'a (Kur'an'a) tâbi olanlar; onlar selamete erenlerin ta kendileridir." (Araf: 7/157)
"Andolsun ki, Allah'ın Rasulünde sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü umanlar ve Allah'ı çokça zikredenler için çok güzel örnekler vardır" (Ahzab: 33/21)