www.musluman.biz

14 Mart 2012 Çarşamba

Dünyalık Payla Oyalanma ve Eğriliğe Dalma

Cenab-ı Allah, bu ayette “Dünyalık payla oyalanma” ile Eğriliğe dalma yı birarada zikrediyor. Çünkü dinde sapıklık, yanlış inançlara kapılıp bu yanlış inançları dile getirmek, veya gerçek inanca ters düşen hareketler yapmak yolu ile olur.
Birincisi bidatler ve benzerleri, (Örneğin, ibadetlerde gereksiz artırımlar, Kabirlerin yanında dua etmek ve üzerlerine “türbe”ler yapmak, üç mescidin dışında kalan (M. Haram, M. Aksa ve M. Nebî) mescitleri görmek için yolculuğa çıkmak, Yılbaşı, bazı önemli günlerin yıldönümlerini ulusal bayramlar ve bunlara benzer uydurma gün ve gecelerde karşılıklı yoklamaklarda (ziyaret) bulunmak. Bunların hepsi, batıla bulaşmış eylemlerdir.)
İkincisi ise günahlar ve benzeri yanlış hareketlerdir. (Büyük günahlar diye adlandırılan bu eylemleri de şöyle sıralayabiliriz. Faiz yemek, Alkollü içki ve uyuşturucu kullanmak, zina etmek, batıl yollardan (kumar şans oyunları vs.) insanların malını yemek, hırsızlık etmek, Anne-baba haklarını çiğnemek, yalan yere tanıklıkta bulunmak. Bunlar ve benzerleri, yukarda müellifin de işaret ettiği gibi dünyalık payla oyalanmaktır.)
Birinci kategorinin kaynağı şüpheli görüşler,
İkinci kategorinin kaynağı ise ihtiraslar, nefsin aşırı arzularıdır.
Nitekim atalarımız/eskilerimizin şöyle bir sözleri var: “İnsanların iki zümresinden sakınınız. Aşırı arzularına kapılmış ihtiras sahipleri ile, körlük derecesinde dünyaya bağlanan dünya tutkunu”.
Yine eskilerimizin şöyle bir sözleri var:
“Günahkâr alimle, cahil sofunun (ibadet düşkününün) fitnesinden sakınınız. Bu ikisinin fitnesi baştan çıkmaya müsait herkesi ayartabilir.” (Bu görüş, Süfyan, b. Uyeyne'nindir. Geniş bilgi için bak. Begâvî, Şerh El-Sünne, c. 1, s. 318. Devamında, “fitneden Allah'a sığının” diyor.)
Bu iki tipten birincisi gerçeği bildiği halde ona uymayan “Gazaba uğramışlar”a, ikincisi de gerçek bilgiye dayanmaksızın amel eden “Sapıklar”a benzer.
Ahmed b. Hanbel'in -Allah ondan razı olsun- önemli özelliklerini belirtirken, söylenen şu sözler de konumuz bakımından önemli olduğu için hatırlatılmaya değer.
(Ahmed b. Hanbel; Dört büyük İslam mezhebinden biri olan Hanbelî mezhebinin kurucusu olan Ahmed İbn Hanbel bk. Hilal Bin hilal El-Şeybanî, Bağdat'da doğdu. (H. 164). Küçük yaşta ilim öğrenmeye başladı. Bağdat dışındaki ülkelere gitti ve oraların ünlü ilim adamlarından okudu. Bu yıllarda bile hafızasının güçlülüğü ile ünlüydü. Sünnet'e bağlılığı, Hakk'ı kanıtlamadaki gücü, takvası ve düzgün kişiliği sayesinde Fıkıh'da, hadis'de büyük imamlardan oldu. Kur'anın mahlûk (sonradan yaratılmış) olduğu savında bulunan Bid'atçılara karşı verdiği savaşımıyla ünü bütün İslam dünyasına yayıldı.
Onun bu karşı duruşu, çokluk müslümanlar üzerinde etkili olmaya başlayan Mu'tezile ve diğer sünnet dışı ekoller (mezhepler, fırkalar) in etkinliklerini geriletti. Allah'ü Teala bu çalışma bereketiyle sünnet taraftarlarını (ehl-i Sünnet) günümüze kadar bozuntuya uğramadan getirdi. Kuran, Sünnet, Kelam ve diğer İslam ilimleri alanında bir çok yazılmış eserleri vardır. En ünlü eseri “el-Müsned”dir. H. 241'de öldü. Allah ona rahmet etsin. Bkz. İbn Kesir, El-Bidâye ve El-Nihâye, c. 10, s. 325-343)
Onun hakkında şöyle denmiştir;
“Rahmetli dünyaya karşı ne kadar dirençli ve eski müslümanlara ne kadar benzerdi! Üzerine üşüşen bidatları geriye püskürtmüş ve üzerine gelen dünyayı geri çevirmiştir.” (İbn Kayyûm El-cevzî, bu görüşü, Ebî Umeyr İsâ bin Muhammed bin El-Nehhas, El-Ramlî, El-Filistini'nin Menâkib El-İmam Ahmed isimli eserinin 173. sayfasından naklediyor. Bunun gibi aynı ifadeyi İbn Kesir, El-Bidaye ve El-Nihaye isimli eserinde kayd etmiş. Bkz. age., c. 10, s. 336. Ravinin künyesi Ebû Ömer'dir.)
Nitekim Cenab-ı Allah (c.c.) bir ayette takva sahibi önderleri şöyle tanıtmıştır:
“Sabrettikleri ve ayetlerimize kesinlikle inandıkları zaman aralarından buyruğumuzla doğru yola ileten önderler çıkardık.” (Secde: 24)
Çünkü sabır sayesinde aşırı ihtiraslar gemlenir ve kesin iman (yakın) sayesinde de şüpheler, bulanık görüşler savılır. Bunun yanında “Onlar biribirlerine gerçeği ve sabretmeyi tavsiye ederler.” ayeti ile “Güçlü ve basiretli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub'u an” şeklindeki ayetler bu gerçeği vurgular. (Asr 3, Secde: 45)
Peygamberimizin (salât ve selâm üzerine olsun) şu hadisi de bu önemli noktaya açıklık getiriyor:
“Hiç şüphesiz Allah, şüpheler başına üşüşünce kılı kırka yaran basiret sahipleri ile duyguları ihtirasları bürüyünce dizginleri elden kaçırmayan kâmil akıl sahiplerini sever.” (Üstad bu hadisle, Fetavâ, c.20, s. 58; c. 28, s. 44'de işaret ediyor. Ne ki, hadisin senetleri (ravi zincirini) zikretmiyor.)
Sözün kısası, ayetteki “Dünyalık payınızla oyalandınız” ifadesi günahkârların hastalığı olan ihtiraslara kapılmaya işaret ederken “Daha öncekiler gibi eğriliğe daldınız” ifadeside bidatçıların, şahsi görüş ve çekemezliklere bağımlı kimselerin hastalığı olan şüphelere kapılmaya işaret etmektedir. Çoğunlukla bu iki hastalık birarada bulunur. Çünkü, inancında sakatlık bulunan bir kimsenin bu halinin davranışlarına yansımaması ender görülen bir durumdur. Ayette daha önce yaşamış kavimlerin dünyalık payları ile oyalandıklarını ve eğriliğe daldıklarını açıkça belirtiyor. Şimdiki sapıklar da onların yaptığını yapmışlardır.
Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler