www.musluman.biz

14 Mart 2012 Çarşamba

Veda Hutbesinin Önemi

Müslim'in, Hz. Hüseyin'e dayanarak rivayet ettiğine göre sahabilerden Cabir şöyle diyor:
“Arefe günü zeval vakti girince (öğleyin) Peygamberimiz devesinin getirilmesini emretti. Devesi getirilince sırtına binip, vadinin ortasına geldi ve orada halka hitaben şunları söyledi:
“Şu ayda ve şu beldedeki şu gününüz nasıl size haramsa kanlarınız ve mallarınız da birbirinize öylece haramdır.
Haberiniz olsun ki, cahiliye döneminin bütün adetleri ve uygulamaları ayaklarımın altındadır. Cahiliye döneminin kan davaları geçersizdir. İlk geçersiz saydığımız kan davası, Saad oğullarının süt evlâdı olup, Huzeyl tarafından Öldürülen İbn-i Bebie b. Haris'in kan davasıdır, ilk kaldırdığım faizde -amcam- Abbas b. Abdülmuttâlib'in faiz alacağıdır. Bunun tümü kaldırılmıştır.
Kadınlar konusunda Allah'dan korkunuz. Çünkü siz onları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve Allah'ın izni ile ırzları size helâl oldu. Kadınların size karşı en önemli görevleri evlerinize istemediğiniz kişileri almamalarıdır. Eğer bunu yaparlarsa onları sakat bırakmayacak şekilde dövünüz. Buna karşılık siz de onları normal ölçüde yedirip giydirmekle yükümlüsünüz.
Size öyle bir şey bıraktım ki, eğer ona sımsıkı sarılırsanız artık hiç sapıtmazsınız. Bu Allah'ın kitabıdır. Hep siz bana soru soruyorsunuz. Acaba sizler benim için ne diyorsunuz?”
Peygamberimizin bu sorusuna karşılık bu konuşmayı dinleyen kalabalık hep bir ağızdan:
“Hepimiz şahadet ederiz ki, sen gerçekleri tebliğ ettin, görevini yerine getirdin ve insanlara nasihat ettin” diye cevap verdi.
Arkasından işaret parmağını önce havaya kaldırarak ve arkasından kalabalığa doğrultarak üç kere üst üste:
- Şahid ol, Allah'ım - dedi.
Arkasından ezan okunup kamet getirilerek öğle namazını kıldı, daha sonra ara verilmeksizin Kamet getirilerek ikindi namazını kıldı. Arkasından da devesine binerek vakfe yerine geldi...” (S. Müslim, Kitab Hacc, Peygamber'in Ved'a Haccı, Babı, H. No: 1218, c. 1, s. 886 ve daha sonrası.)
Peygamber Efendimizin bu konuşmasında geçen:
“Cahiliye döneminin bütün adet ve uygulamaları ayaklarımın altındadır” ifadesi bu dönemin bütün geleneklerini ve dini törenlerini kapsamına alır. Meselâ o dönemin din anlayışının sonucu olan:
“Ey falanca, ey filanca” başlıklı yakarışlarla o günün bayram törenleri ile diğer gelenekleri gibi.
Peygamberimiz, bu genel yasaklamadan sonra sözü cahiliye anlayışına göre mubah sayılan bazı kanların ve malların yasaklanmasına getirdi. Borçluların zimmetinde biriken faiz alacakları ile öldüreni ve öldürüleni henüz müslüman olmadan önce işlenmiş cinayetlerin kan dâvaları gibi. Peygamberimizin bu konuşmasında belirli bir kaç hususu yasak ilân etmesinin iki sebebi olabilir. Rasûlüllah ya hacc mevsiminden sonra girişeceği uygulama hakkında bir ön uyan yapmak istemiş veya halkın geleneklerden kaynaklanan bir uygulama olarak değil, sağlam gerekçeli haklar olarak sandığı bazı belirli hususları ortadan kaldırmayı amaçlamıştır.
Görüldüğü gibi Peygamberimizin bu ifadeleri, cahiliye döneminde geçerli olup da, İslâm tarafından da onaylanmış olan gelenekleri kapsamıyor. Hacc ziyareti, yüz develik cinayet diyeti ve yeminli kan davacıları (kasame) sistemi gibi. Çünkü:
“cahiliye adeti” denince bundan anlaşılan şey; o dönemin İslâm tarafından onaylanmayan gelenek ve uygulamalarıdır. Buna o dönemin İslâm tarafından açıkça yasaklanmamış olan gelenek ve uygulamaları da dahildir.
Bu arada Ebu Davud, Nesaî ve İbn-i Mace'de yeraldığına göre Ebu Husayn Mısrî şöyle diyor:
“Bir gün Beytülmukaddes mescidinde namaz kılmak üzere Afır kabilesinden Ebu Amir künyeli bir arkadaşımla birlikte yola çıkmıştım. O gün Ezd kabilesinden bir sahabi olan Ebu Reyhane namazdan önce Mescid'de bir konuşma yapmıştı. Yolda arkadaşım beni geçmişti, ben arkasından yetişerek yanına oturdum. Bir ara bana:
“Ebu Reyhane'nin konuşmasına yetiştin mi?” diye sordu. Kendisine:
“Hayır” diye karşılık vermem üzerine bana şöyle dedi;
“Ebu Reyhane'nin şöyle dediğini işittim:
Peygamberimiz şu on şeyi yasaklamıştır:
1 - Dişleri kazıyıp seyreltmek
2 - Vücuda dövme yaptırmak
3 - Ağaran kılları yolmak
4 - İç çamaşırsız iki erkek vücudunun birbirine değmesi
5 - İç çamaşırsız iki kadın vücudunun birbirine değmesi
6 - Erkeğin, acemlerin yaptığı gibi, alt kenarına ipek pervaz diktirmesi
7 - Erkeğin, acemlerin yaptığı gibi, omuz başına ipek yama diktirmesi
8 - Yağmacılık
9 - Kaplan derisi ile kaplı eğere binmek
10 - Devlet adamları dışında kalan kimselerin mühürlü yüzük takmaları”
(Sünen-i Ebi Davud, Kitab El-Libas, ipekli giymenin Mekruh olması Babı, H. No: 4049, c. 4, s. 320-326; S. Nesaî, Kitab El-Zine, Tüyleri yolma Babı, c. 8, s. 143-144; Müsned-i Ahmed, c. 4, s. 134.)
(Ebu Reyhane; Adı, Şem'un b. Yezid b. Hunafe El-Ezdi'dir. Rasûlüllah'la birlikte sohbet etmiş ve ondan hadis nakletmiş büyük sahabilerdendir. Beyti Mukaddes'de yaşadı. Şam'ın fethine katılmış daha sonra Mısır'a dönmüştür. Ebu Reyhane künyesiyle tanınmıştır. Bkz. Esed El-Ğabe, c. 3, s. 3..)
(Ebu Amir; Abdullah b. Cabir El-Muafiri El-Haceri El-Mısri adındaki bu kişi Ebu Davud ve Nesai'nin kendisinden hadis aldığı, üçüncü kuşak ravilerin kabul görenlerindendir. Bkz. Takir b. El-Tehzib, c. 2, s. 444, biy. 15.)
Bu hadis bir çok fıkıh aliminin önüne problem çıkarmıştır. Şundan dolayı ki;
Erkeklerin elbiselerinde az miktarda ipekli kumaş bulunmasının caiz olduğunu belirten çok sayıda delil varken, bu hadis erkeklerin elbiselerinde ipekli kumaşın bulunmasını büsbütün yasaklar bir nitelik taşıyor. Oysa burada Peygamberimizin yasakladığı şey erkeklerin acemlere özenerek elbiselerinin alt kenarına ipek kumaştan pervazlar ve omuz başlarına ipekli yamalar diktirmeleridir.
Buna göre yasaklanan şey; elbiselere dikilen ipekli kumaş parçalarının kendileri değil, acemler arasında moda olan bir kıyafet şeklidir. Eğer durum böyle olmayıp da, buradaki yasaklamanın gerekçesi ipekli kumaş olsaydı, yasaklama erkek elbisesinin sırf söz konusu iki yeri ile sınırlanmaz, elbisenin her tarafını içerirdi. Böyle olduğu içindir ki, Peygamberimiz sözleri arasında “acemler gibi” demiştir.
Bilindiği gibi sıfatın asıl görevi önüne geldiği ismi belirlemek değil, onu nitelemektir.
Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler