www.musluman.biz

12 Mart 2012 Pazartesi

Masiyet Kula Kendini Unutturur

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler


Günahların bir cezası da kula kendisini unutturmasıdır. Kendi unutulunca da onu ihmal eder, ifsad eder ve helake sürükler.
Soru:
Kul kendisini nasıl unutabilir ki! Kendisini unuttuğunda onu kendine ne getirir?
Kendisine unutması ne manaya gelir?
Cevap:
Evet, kul kendisini son derece büyük bir unutuşla unutur, yüce Allah:
"Allah'ı unutup, Allah'ın kendilerine nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Asıl fasıklar işte onlardır." (Haşr, 19)
Onlar Rabblerini unutunca, Allah da onları unutmuş, kendilerine nefislerini unutturmuştur. Nitekim Yüce Allah:
"Allah'ı unuttular, O da onları unuttu" buyurmuştur.
Yüce Allah kendini unutanı iki şekilde cezalandırmıştır.
Birincisi: Yüce Allah onu unutmuştur.
İkincisi: Ona kendini unutturmuştur.
Yüce Allah'ın kulunu unutması onu terketmesi, ve bitirmesidir. O durumda helak kişiye, elin ağıza yakınlığından daha yakındır.
Yüce Allah'ın kula kendini unutturması ise, ona yüksek zevk ve hazlarını, mutluluğunun, kurtuluşunun ve selametinin sebep ve yollarını unutturmasıdır.
Tüm bunlar unutmasının yol açtığı zararlar, aklına gelmez. Onları hatırına getirmez, gayretini o yönde sarfetmez ki hatırlasın da o yönde gayret göstersin. Zira, bunlar onun aklının ucundan geçmez ki o yönde adım atsın, onları tercih etsin.
Yüce Allah ayrıca ona nefislerinin ayıplarını, kusurlarını, felaketlerini unutturur. Böylece onları ortadan kaldırmak aklına gelmez.
Yine ona nefsinin ve kalbinin hastalıklarını ve acılarını unutturur da onları tedavi etmek ve kendini fesada ve helâka sürükleyecek bu hastalıkları ve illetleri ortadan kaldırmak, onun aklına gelmez. Hastalığı aslında çok ağırdır ve tehlikelidir, ama o bunun farkında da değildi. Onu tedavi etmek aklının ucundan geçmez.
Bu genel ve özel cezaların en büyüklerindendir. Kendini terkeden ve zayi eden maslahatını, hastalığını, şifasını ve mutluluğunun, kurtuluşunun, selametinin ve ebedî nimetlerde daimî bir yaşamının vasıta ve yollarını unutan kimsenin bu cezasından daha büyük ceza nedir ki?
Bu noktayı iyi düşünen kimse çoğu insanların gerçekten de kendisini unuttuğunu, Allah'tan pay ve hazzını zayi ettiğini, onu aldandığı bir alış-verişte çok az bir pahaya sattığını görür. Bunun farkına ancak ölüm anında varırlar. Bir de "teğabün günü", yani kulun bu dünyada nefsiyle yaptığı akitte, ahiretiyle ilgili yaptığı ticarette aldandığını anladığı gün varırlar.
Zira herkes bu dünyada ahireti için bir ticaret yapar. Kendilerinin kazançlı ve kârlı olduğunu sanan hüsrandakiler dünya hayatını, zevkini ve hazzını ahiret ve ahiretteki haz karşılığında satın almışlar; dünya hayatı zevklerini sonuna kadar kullanmışlardır. Onlarla hazlanmışlar onlara razı olup onlarla tatmin olmuşlardır. Tüm gayretleri de o istikamette olmuştur. Bunlar almış, satmış, ticaret yapmışlar, uzaktakini yakındaki, veresiyeyi peşin, görünürde olmayanı göz önündeki hazır karşılığında satmışlar ve "Asıl akıllılık budur" demişlerdir. Onlardan biri şiirin de şöyle der:
"Gördüğünü al işittiğin şeyi boş ver"
Bunlar "Hâli hazırda bu dünyada görüp bildiğim bir şeyi, görünürde olmayan, veresiye ve başka bir dünyada bulunan bir şeyle nasıl değişirim" derler. Buna bir de iman zayıflığı, şehvetin güçlülüğü, dünya sevgisi ve hem cinslerine benzeme merakı eklenir. Çoğu insanlar bu zararlı alış-veriş içindedirler.
Yüce Allah bunlar için şöyle buyurur:
"İşte onlar dünya hayatını ahiret karşılığında satın almış kimselerdir. Artık onlardan azap hafifletilmez, onlar yardım da olunmazlar". (Bakara, 86)
"Onların ticareti kârlı olmadı, doğru yolu da bulamadılar." (Bakara, 16)
"Teğâbün günü" insan bu ticarette aldandığının farkına vardığında çok büyük pişmanlık duyacak ve ah-vah edecek.

Kazançlılar ise: fânîyi bakî, değersizi nefis, küçüğü büyük karşılığında satmışlar ve şöyle demişlerdir:
"Bu dünyanın başından sonuna değeri nedir ki Allah'tan ve ahiret yurdundan hazzımızı bunun karşılığında satalım?"
Kul bu dünyadan, hakikatte bir anlık rüya gibi/olan ve ebedî yurtla karşılaştırılması imkansız olan bu kısa sürede neler elde edebilecek ki?
Zira Yüce Allah şöyle buyurur:
"Sanki onlar sadece gündüzün, görüşüp tanıştıkları bir saat kadar dünyada kalmış olurlar." (Yunus, 45)
"Sana (kıyamet) saat(in)den soruyorlar: Demir atması (gelip çatması) ne zaman diye. Sen nerede, onun vaktini söylemek nerede? Onun bilgisi Rabb'ine aittir. Sen ancak ondan korkacak olanları uyarıcısın. Onlar onu gördükleri zaman sanki (dünyada) bir akşam veya onun kuşluk vaktinden fazla kalmamış gibi olurlar" (Naziat, 42-46)
"Onlar tehdid edildikleri azabı gördükleri gün, sanki gündüzün sadece bir saati kadar (dünyada) kalmış gibi olurlar (Bu), bir tebliğdir." (Ahkâf, 35)
"Ve buyurdu: "Yeryüzünde yıllar sayısınca ne kadar kaldınız?" "(Herhalde) bir gün, yahut günün bir kısmı kadar kaldık; sayabilenlere sor", dediler. Buyurdu ki: "Sadece az bir zaman kaldınız, keşke bilseydiniz!" (Mü'minûn, 112-114)
"O gün Sûra üflenir ve o gün suçluları (yüzleri kapkara, gözleri) gömgök (kör bir durumda) süreriz. Kendi aralarında gizli gizli konuşurlar: "(Dünyada ne kadar kaldınız? diye) sadece on gün kaldınız" Onların dediklerini (yani ne kadar kaldıklarını) biz daha iyi biliriz. En akıllıları ise: "siz yalnız bir gün kaldınız" der." (Tâhâ, 102-104)
Kıyamet günüyle karşılaştırıldığında dünyanın gerçeği budur. Bunlar arada çok az kalacaklarını, bu yurdun ötesine başka bir yurdun, ebedî ve asil yaşam yurdunun bulunduğunu bilince, en büyük aldanmanın bakî yurdu fânî yurda karşılık satmak olacağını gördüler ve akıllıca bir ticaret yaptılar, akılsız insanların ticaretine kanmadılar. Onlar ticaretlerinin ne kadar kâr getirdiğini, satın aldıkları malın ne kadar olduğunu yine o "teğâbün günü" nde öğreneceklerdir. Bu dünyada herkes alıp satmakta, ticaret yapmaktadır.
"Herkes nefsini satar; nefsini ya azad eder ya helak eder."
"Allah, mü'minlerden canlarını ve mallarını cennet kendilerinin olmak üzere satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler. Bu (söz) Allah'ın üzerine bir borçtur.(Allah), Tevrat'ta İncil'de ve Kur'an'da (mü'minlere böyle söz vermiştir.) Kim Allah'tan daha çok sözünde durabilir? O halde O'nunla yaptığınız bu alışverişinizden ötürü sevinin. Gerçekten bu, büyük nimettir." (Tevbe, 111)
Bu, bu ticaretin ilk ödemesidir. Ey iflas etmişler! Ticaret yapın.
"Tevbe eden, ibadet eden, hamdeden, seyahat eden, rükû eden, secde eden, iyiliği emredip kötülükten meneden ve Allah'ın sınırlarını koruyan, (Onları çiğnemeyen) insanlar (yani onlara da bu ödül vardır) (Tevbe, 112).
"Ey iman edenler! Size, acı azaptan kurtaracak bir ticaret göstereyim mi? Allah'a ve Elçisine inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer bilirseniz sizin için en iyisi budur." (Saf, 10-11)
Özetle: günahlar kula bu kârlı ticaretin zevkini unutturur ve onu zararlı alışverişlerle meşgul eder. Bu da ceza olarak yeter.
Allah'tan yardım dileriz.