www.musluman.biz

14 Mart 2012 Çarşamba

RESÛLULLAH (s.a.v.) GÜR VE SIK SAKALLI İDİ

RESÛLULLAH (s.a.v.) GÜR VE SIK SAKALLI İDİ



Resûlullah (s.a.v.) sakalın uzatılmasını emrederdi ve kendi de (s.a.v) -müteaddid badîslerde rivayet edildiğine göre- mübarek sakalını uzatırdı.

Buharî ve Ebû Davûd Ma’mer (r.a.) den rivayet ediyor; demiştir ki: Biz Habbab’a: Resûlullah (s.a.v.) öğe ve ikindi namazlarını kıldırırken kıyamda kıraatte bulunur mu idi? dedi. O: Evet, dedi. Biz: Nereden anlardınız? dedik. O; sakalının kıpırdama ve hareketinden anlardık, dedi. Bu, Buharinin lâfzıdır. Ebû Dâvüd’da ise: Dedik ki: Bunu nasıl anlıyordunuz? Dedi: Sakalının kıpırdama ve hareketiyle, anlıyorduk.

Ebû Pavûd, Enes (r.a.) in şöyle rivayet ettiğini nak1eder: Resûlullah (s.a.v.) abdest alırken suyu avuçlayarak çenesinin altına ulaştırır, hilâllar ve «Rabbim bana böyle emretti.» buyururdu.

Müslim «Sahîh» inde Câbir b. Semüre (r.a.) dan, şöyle dediğini rivayet eder: «Resûlullah (s.a.v.) in başının ön (saç) kısmı ve sakalı, akı siyahına karışmış bir durumda idi [1]. Yağlandığı zaman belli olmaz (görünmez) idi. Başı (saçı) dağıldığı zaman belli olurdu. Sakalının kılları gür (sık) idi».

Tirmizi «Şemâil» inde İbn-i Ebt Hâle’den, Resûlullah (s.a.v.) in hılyesini vasfederken şöyle dediğini rivayet eder: «Resûlullah (s.a.v.) gür ve geniş sakallı idi».

İbnü’l Cevzî (rh.a.) “El-vefâ bi-ahvâli’l-Mustafâ» adlı eserinde, Ali b. Ebî Tâlib (r.a.) in «Resûlullah (s.a. v.), gür ve geniş sakallı idi» dediğini zikreder.

Ümm-i Ma’bed (r. anhâ) şöyle demiştir: «Resûlullah (s.a.v.) sık, gür sakallı idi» [2].

Bu açıklamalardan anlaşılmış oldu ki, sakal bırakmak, insanın üzerine yaratıldığı fıtrî bir şeydir ve İslâm dininde de emredilmiştir. Ayrıca, enbiyâ aleyhimüs-selâmın sünnetlerindendir. Herhangi bir peygamber ve herhangi bir sâlih velînin sakalını kestiği ya da kısalttığı nakledilmemiştir. Kim sakalını keser ya da bir tutamdan aşağı kısaltırsa o, üzerine yaratıldığı fıtrat ve tabiata muhalefet etmiş olur. Sakalı tıraş etmek, fısk sahiplerinin yolu ve işidir. Peygamberlerin (a.s.) sünnetlerinden (yollarından) ayrılıp sapmadır.



[1] Abdullah İbn-i Ömere göre, Resûlullah (s.a.v.) in saç ve sakalında tüm ağarmış kılları, vefatına kadar, yirmi kadardı...

Buharî’ye göre Resûlullah (s.a.v.) in beyaz kılları sakal başlarında ve çenesinde idi. Müslim’deki Enes (r.a.) hadisiııde ise: Resûlu1lah (s.a.v.) in ağarmış kılları sakal başlarında, çenesi üstünde ve mübarek başında idi. (Mütercim).



[2] İbnü’l -Cevzî Ali (r.a.) ve Ümm-i Ma’bed’in rivayetini herhangi bir kitaba nisbet etmemiştir.

«Kenzü’l-Ummâl» sahibi Ali (r.a.) ın rivayetini İbn-i Cerir ve başkasına nisbet etmiştir. Ümm’i Ma’bed’in hadîsini ise İbn-i Abdi’l-Berr «Tezkire» sinde zikretmiş; (Ümm-i Mâ’bed, Resûlullah (s.a.v.) in Hicret seferinde üzerlerine hücumda bulunduğu Huzâa kabilesindendir). Kocası kendisine «Resûlullah (s.a.v.) ı bana vasf (tarif) et, ya Ümm-i Ma’bed» demiş, o da Resûlullah (s.a.v.) i «Sakalı gür ve geniş idi.» şeklinde vasfetmiştir. «istiâb» da da böyle geçer. İbnü’l-Cevzî’nin lâfzında yukarıdaki mâna yerinde kesâfet lâfzı olması gerekir ki, bunun bazı rivayetlerde bulunması da muhtemeldir. Vellahu a'lem.




Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler