www.musluman.biz

12 Mart 2012 Pazartesi

CAHİLLER GÜRUHUNDAN OLMAKTAN ALLAH’A SIĞINMAK

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

CAHİLLER GÜRUHUNDAN OLMAKTAN ALLAH’A SIĞINMAK
İstiaze, Arapça âze’den türetilmiş bir mastardır. Azdıran zarar ve tehlike arz eden amel ve güçlerden Allah’a ve O’nun dinine iltica ve hicret etmek, sığınmak anlamındadır. Şifa niyetiyle takıldığı için muskaya ûze denilmiştir. İstiaze eden mümin, bütün insan, cin, şeytan, görünen, görünmeyen şer güçlerden Allah’a iltica etmektedir.
Sığınma mümin için manevî bir zırh ve kalkan konumundadır. Mümin Allah’a sığınmakla zayıf ve korunmaya muhtaç olduğunu itiraf etmekte ve Allah Teâlâ’nın sonsuz güç ve kudretine sığınmaktadır. İstiaze, müminin şeytan ve şeytan avenesine karşı dik duruşunu ifade etmektedir. Bu bakımdan tüm meşru eylemlere girişmeden önce Allah’a sığınmak, yani istiaze etmek müminin şiarlarındandır.
Kur’an istiaze edilmesi ve korunması gereken iki tehlikeye dikkat çeker.
1.Şeytan ve onun şerrinden: “Eğer şeytanın fitlemesi seni dürterse hemen Allah’a sığın.”
2. Cahiller güruhundan olmaktan: “ …Cahiller güruhundan olmaktan Allah’a sığınırım.”
Şeytan ve cahil olmak birbirinden tehlikeli iki şer ve iki tehlikedir. Bugun
-inşallah- cahiller arasında yer almanın tehlikesini ve ondan Allah’a sığınmanın önemini ele alacağız.
Kur’an’da cehl kelimesinin türevleri
Kur’an’da cehl mastarı geçmemektedir. Ancak cehlin türevleri, cahil , cehul , cehalet ve cahiliyye kelimeleri geçmektedir. Kur’an’da geçen bu ifadelerin kısaca açılımı şöyledir:
Cahil: Bilgisiz ilimsiz kişi demektir, ilimden mahrum kalma anlamına gelen cehl mastarının ism-i failidir. Kuran’da üç anlamda kullanılmıştır:
1. Cahil, “Kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) “Selam!”derler geçerler.” âyetinde olduğu gibi, beyinsiz ve kendini bilmez anlamındadır. Her türlü bilmezlik cehalettir. Müslüman’ın cahile iltifat etmemesi, yüz çevirmesi, bir filozof veya bilgenin bir çocuk ya da akıl hastasından yüz çevirmesi ve ona iltifat etmemesi gibidir.
2. Cahil, “De ki: Ey cahiller! Bana Allah’tan başkasına kulluk etmemi mi emrediyorsunuz?” âyetinde olduğu gibi, müşrik anlamındadır. Cahiliye toplumları şirk toplumlarıdır. Bu nedenle İslam öncesi Mekke ve Medine’ye şirk toplumu anlamına gelen Daruş’ş-Şirk denilmiştir. Cahilliğin bir türü de, şirk ve onun türevlerine özenmektir.
3. Cahil, “… Bilmeyen kimseler iffetlerinden dolayı onları (fakirleri) zengin zanneder.” âyetinde olduğu gibi herhangi bir konuda bilgisiz ve gafil kişi anlamındadır. İffetli ve istemekten sıkılan bazı kimseler toplum tarafından bilinmediğinden, fakir olmalarına rağmen zengin olarak bilinirler.
Cehul: Cehl mastarının mübalağa ism-i failidir. “Doğrusu insan çok zalim, çok cahildir.” âyetinde geçtiği gibi cehul, aşırı derecede bilgisiz anlamındadır. Cehul kelimesinin geçtiği tek âyet budur.
Cehalet: Arap dilinde simaî mastarlardandır. “…Allah’ın kabul edeceği tövbe, ancak bilmeden kötülük edip de sonra da tez elden tövbe edenlerin tövbesidir…” âyetinde olduğu gibi, bilgisizlik, gaflet, inanç zafiyeti, saldırgan gibi anlamlara gelir.
Buna göre her günah cehalettir, her günahkâr cehalet işlemiştir. Ne var ki Müslüman cahil değildir; zira cahil kalıcı bir vasıftır; cehaletle karışık bazı eylemlere karışabilir. Mümin, hata ya da günah işlediğini fark edince beşer olması hasebiyle, “Takvaya erenler var ya, onlara şeytan tarafından bir vesvese dokunduğunda Allah’ın (emir ve yasaklarını) hatırlayıp hemen gerçeği görürler.” âyetinde de belirtildiği gibi, hatasını anlar, yüz çevirir ve tövbe eder.
Cahiliye: Cehl mastarından türetilmiş kavramlardan bir tanesi de cahiliyedir. Cahiliye, Allah’ın indirdiği hükümleri kabul etmeyip, bunların yerine insanların ortaya koydukları hüküm ve düşünce sistemlerini tercih etmektir. Cahiliyenin karakteristik özelliği, zulüm ve şirk üzerine kurulmuş olması ve onlardan beslenmesidir. Cahiliye enformatik ve sistematik cahilliktir.
Cahiliye kavramı, münafık kavramında olduğu gibi, İslam öncesi cahiliye döneminde kullanılmayıp ilk olarak Kur’an tarafından kullanılmıştır. Hz. Ömer’in, cahiliyeyi bilmeyen bir kesim ortaya çıkınca, İslamî şiarlar yavaş yavaş hayattan kaybolacaktır, vecizesi şerrinden korunmak gayesiyle cahiliyeyi öğrenmenin önemine vurgu yapmaktadır.

Kur’an-ı Kerim, cahiliye kavramını İslam karşıtı tasavvurlar için kullanır. Ahlâkta, adet ve geleneklerde, ailede hüküm vermede cahiliyet söz konusudur. “Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi, açılıp saçılmayın.” âyeti cahiliyeyi;
a) İlk dönem cahiyesi,
         b) Eski dönem cahiliyesi olmak üzere ikiye ayırmaktadır.
Âyet, mefhum-u muhalifiyle de yeni ya da sonradan gelecek bir cahiliyenin söz konusu olduğuna işaret etmektedir. Günümüzde görülen gelenek, adet, eğitim, ahlâk ve ahkâmın çoğu cahiliyeyi temsil etmektedir. “Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi, açılıp saçılmayın.” âyetinin dikkat çektiği gibi, cahiliyenin belirtilerinden birisi çıplaklık kültürüdür. Cahiliye tüm kurum ve kuruluşlarıyla çıplaklığı özendirir ve ona davet eder. İffeti pazarlama konusu yapar. İnsanlarda kişiliği değil, dişiliği öne çıkarır. “O zaman inkâr edenler kalplerine taassubu, cahiliye taassubunu yerleştirmişlerdi...” âyeti cahiliyenin küfür ve yanlışta ısrar etme özelliğine dikkat çekmektedir.
Cahiliye toplumları erdemlik, hizmet ve takva gibi değerler üzerine değil, sınıf, ırk ve rengi esas alır; vahdet yerine sınıflaşmayı, dayanışma yerine ayrışma ve kavgayı ön plana çıkarır. İslam öncesi müşrik Arap toplumu ırk ayırımcılığı üzerine kurulmuştu. Cahiliye toplumları, kavgalı sanal ve geçicidir.
Cahiliyenin sergilendiği alanlardan birisi de ahkâm; yani idaredir. “Yoksa onlar (İslam öncesi ) cahiliye idesini mi arıyorlar? İyi anlayan bir bir topluma göre hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?” âyeti iki türlü idarenin varlığına dikkat çekmektedir; Allah’ın ortaya koyduğu ve razı olduğu ahkâm ve idare ve onun dışında kalan tüm idare biçimleri. Allah’ın ahkâmı fıtratı esas alırken, cahiliye ahkâmı uygulamada ahkâm koyucularının özelliklerini ortaya koyar, intikam ve kin insan zafiyetini öne çıkarır.
Cahilin psikozu
Cehalet uyuşturur; bu uyuşturmanın neticesidir ki, cahil insanlar din adına helalleri haram, haramları helal kılarlar; masumları suçlu, suçluları masum ilan ederler, kimileri vecibeleri kaldırır, kimileri de yeni farzlar ortaya koyar; bazı insanları tekfir eder, bazılarını da bid’atçı ve fasık ilan ederler.
Cahil, dinden, dünyadan hatta kendisinden, yaratılış gayesinden habersizdir. Cehalet, karanlık, taklit, illet, zillet ve ölümdür. Bu bakımdan cahil zelildir, ruhu karanlıktır ve yürüyen ölüdür.
Tarihte, Haşaviye adındaki bir azınlık dışında, ilmi, delili ve araştırmayı dışlayan olmamıştır. Haşaviye, tahkik ve araştırmayı hoş karşılamamış, haram olarak algılamış, ilim tahsilini gereksiz görmüştür, kendilerini helak ettikleri gibi başkalarını da helak olmasına sebebiyet vermişlerdir.
Cahilin yaptığı her eylemin fesadı salahından çoktur. Günahkâr bir âlim ile cahil bir abid imtihana tabi tu¬tulmuş. İlkin cahil abide, “Allah, üçün üçüncüsüdür.” denilmiş. Abid taklitten gelen bir direnç göstermiş. Kendisine, “okuduğumuz âyettir,” denilince, bocalayıp kalmış ne yapacağını şaşırmış ve çare¬siz kalınca “Âyet karşısında ne yapabiliriz ki ?” diyerek şirke gitmiştir. Abidi imtihan eden zat bu defa günahkâr âlime gitmiş. O esnada içki iç¬mekle meşgulmüş. Cahile sorduklarının aynını kendisine de sor¬muş. Sarhoş âlim kızmış, elindeki kadehi soruyu sorana fırlatmış ve “evet âyettir ancak âyeti eksik okuyorsun” deyip âyeti olduğu gibi aktarmış: “Muhakkak ki Allah üçün üçüncüsüdür diyenler kâfir olmuşlar¬dır.” (Mâide, 5/73.)
Hariciler örneğinde olduğu gibi, cahil insanlar, cihat ve davet adına katliamlar yapar, kan dökerler. Nitekim Hariciler, ilim öğrenmeden ibadete, fıkıh öğrenmeden cihad yaptıklarını iddia ettiler. İlimsiz ibadet olsaydı onların abit ve zahit olması gerekirdi. Onlar kadar ibadet eden, doğru söz söyleyen bir kesim yoktu. Hz. Ali’yi şehit eden Abdurrahman b. Mulcem geceleri ibadetle geçirir, şehit edince de şükür secdesine kapanır, menfur eylem için kadir gecesini seçer, eylemi gerçekleştirdikten sonra şükür secdesine kapanır. Yezit ve avenesi, Hz. Hüseyin’i tekbir ve sevinç çığlıklarıyla şehit ettiler. Miladi 930’lu yıllılarda Karmatılar, Arap Yarımadası’nın doğusunu ele geçirirler. Haceru’l-Esved’i yerinden söküp götürürler. Aylarca teşhir ettiler. “Yanlış ve haksız isek, Ebraha’nın ordusuna saldıran Ebabil Kuşları bizlere de saldırır,” iddiasında bulundular. Haceru’l-Esved’i yirmi yıl ellerinde kaldı. Daha garibi, iğrenç hareketi Allah adına, O’na yaklaklaşmak ve memleketi bereketlendirmek gayesiyle yapmış olmalarıydı.

Karşılaşılan musibet ve kargaşaların tamamı, ya cehaletten ya da eksik ilimden kaynaklanmaktadır. Hz. Ali’nin, “Belimi iki kesim büktü. Günahkâr âlim ve cahil abid” vecizesi cahil ve cehaletin vahametine dikkat çekmektedir. Cehalet, ölüm ve körlük olduğundan sahibini hem komik hem de garip durumlarla karşı karşıya bırakmakta, onarılmaz hata ve tehlikeli uçurumlara yuvarlatmaktadır.
Cahillerin İslam toplumunda açtığı yaralar
Her fesat, fitne ve musibetin nedeni cehalet olduğu gibi, her hayır ve saadetin nedeni de ilimdir. Cehalet neticesinde maruf münker, münker maruf hâline gelmekte; sünnet bid’at, bid’at de sünnet olarak algılanmakta, batıl hak yerine, hak da batıl yerine geçmektedir.
İslam, şu dört kesimden gördüğü zararı kimseden görmemiştir:1.Bildikleri hâlde bildikleri ile amel etmeyenlerden.2.Bilmedikleriyle amel etmeyenlerden.3.Bilmedikleri hâlde öğrenmeyenlerden.4.İnsanları öğrenmekten alıkoyanlardan.
Peygamberlerin karşılaştıkları en büyük muhalefet, cahil ve mukallitlerden gelmiştir. Cehalet, hidayetin önünde en büyük perdedir, hidayetin kalbe girmesini önler, gözü köreltir, dili kurutur, kulağı sağır eder. Kimisinin gözü ceylan gözü gibi olduğu halde görmez. İbn Mektum örneğinde olduğu gibi, kimisinin baş gözü görmediği halde kalp gözü görür. Ebu Cehil örneğinde olduğu gibi, kimisinin de baş gözü olduğu halde, kalp gözü görmez. Ebu Cehil, Mekke toplumunda az sayıda okuma yazma bilen holding sahibi ve sayılı entelektüel kişilerdendi. Bu özellikleri kendisinden Cahillerin Babası sıfatını kaldırmaya yetmedi. Böyleleri, “Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar, gözleri vardır onlarla görmezler, kulakları vardır onlarla işitmezler…” ; “…Ama gerçek şudur ki gözler kör olmaz, lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur.” âyetlerine muhataptırlar.
Allah’tan başkasına ibadet etmenin tek nedeni cehalet ve bilgisizliktir. “Müşriklerden biri senden eman dilerse Allah’ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona eman ver.” âyeti şirke düşmenin önemli bir nedeninin Kur’an’dan uzak durmaktan kaynaklanan cehalet olduğunu göstermektedir. Kıyameti inkâr edenler cehalet ve yersiz şüphelerden inkâr etmişlerdir. Hz. İsa’nın öldürüldüğünü iddia edenler cehaletten dolayı bu iddiada bulunmuşlardır. “Zanna uymaktan başka hiçbir bilgileri yoktur. Kesinlikle onu öldürmemişlerdir.” Çocuklarını öldürenler cehaletten dolayı öldürmüşlerdir. “Bilgisizlikleri yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler muhakkak ki zarara uğramışlardır.”
Allah’tan başkasına ibadet etmenin en önemli nedeni de bilgisizliktir. “Müşriklerden biri senden eman dilerse Allah’ın kelamını işitip dinleyinceye kadar ona eman ver” âyeti, şirke düşmenin önemli bir nedeninin Kur’an’dan uzak durmak olduğunu göstermektedir.
Cehalet uyuşturur. Bu uyuşturmanın neticesidir ki cahil insanlar suçluları masum, masumları suçlu ilan ederler; kimileri vecibeleri kaldırır, kimileri de yeni farzlar ortaya koyar; kimisini tekfir eder, kimilerini bid’atçi, kimilerini fasık ilan ederler.
          Cahil, hakkıyla Allah’ı, Peygamberi bilmez, hatta kendisinden bile habersizdir. Cahil başta kendisinin, sonra da toplumun kısacası bilmediği her şeyin düşmanıdır.
Bilen, donanımlı askeri, cahil ise eli boş olarak cepheye koşan askeri andırır, her an mağlup olması mukadderdir. Âlime, melekler selam dururken, cahilden şeytan bile uzaklaşıp, Allah’a sığınmaktadır.
           Cahil, toplumun bünyesinde zararlı bir unsurdur. Cahilin topluma zararının farkında olan İmam Şafii, yaşı ilerlemiş birine, “Hadis ve fıkıh ve İslam tarihinden bazı sorular yöneltir. “bilmiyorum” cevabını alınca, “Allah müstahakkını versin, hem kendini hem de İslâm’ı mahvettin” der.

Cahil ve cehaletin yerilmesi

İlmin tüm güzel vasıfları cehalet de tüm kötü vasıfları barındırır. Nitekim bir âlime, ey cahil, denildiği zaman kızar. Ca¬hile de âlim olmadığı hâlde, ey âlim, denilince sevinir. İbn Cevzi herhangi bir gerekçe olmadan yıllarca secde-i sehiv yapan bir abitten bahseder. Kendisine, “gereksiz sec-deleri neden yaptın?” sorulduğunda “ihtiyat için” yaptığını söylermiş. Bunun üzerine bir fakih kendisine, “kılmış olduğun tüm na¬mazlar geçersizdir, zira namazdan olmayan bir şeyi ona ilave etmişsin,” demiştir.
İslâm hukukunda kadına özgü bir hak olarak, kendisiyle evle¬necek eşinin ilim bakımından ondan düşük bir pozisyonda; yani cahil olma¬ması gerek. İlim bütün mesleklerden daha üstündür. Zengin bir erkek, âlime bir kadına denk olmaz.

Geçmişte suç işleyen âlimleri cahillerin yanına hapsetmekle en büyük ceza verilmiş olurdu. Şeybani, “eğer el yazmıyorsa, el değil ayaktır ” diyerek yazma¬yan elin ayaktan farklı olmadığını söylemiştir. Keza Abdullah b. Mekhul, “Yazmayan elin diyeti yoktur,” de¬mekle yazı yazmayan elin hiçbir kıymete haiz olmadığını vurgula¬mak istemiştir. “Şimdi, Rabbinden sana indirilenin gerçekten hak olduğunu bilen bir kimse kör olan kimse gibi olur mu?” âyeti, ilmin aydınlık ve basiret, cehaletin ise körlük ve karanlık olduğuna işaret etmektedir. Bu nedenle başta şeytan olmak üzere tüm şer güçler, insana tahakküm etme yolunun cehaletten geçtiğini iyi bilirler.

İslâm, cahilin münazaraya girmesini yasaklamışken, âlimin müna¬zaraya girmesine müsaade etmiştir. Cehaletin ölüm olduğunu şu âyetten öğreniyoruz: “Ölü iken dirilttiğimiz, insanlar arasında yürümesini sağlayan bir aydınlık verdiğimiz kişi, içinden çıkamayacağı karanlıklarda kalan kişi gibi olur mu hiç?” âyet, ilim sahibi olmayanın; yani cahilin ölüler mesabesinde olduğunu belirtmektedir. “Tıpkı şeytanın meseli gibi ki, insana: “İnkâr et!” dedi de, inkâr edince: “ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım dedi.” âyeti de şeytanın bile cahilin düş¬tüğü konuma düşmek istemediğini ve cahilin kötülüğünden Allah’a sığındığına dikkat çekmektedir.
Âlime, melekler selam dururken, cahilden şeytanın bile uzaklaşıp, Allah’a sığınması manidardır. Hz. Peygamber, yaralı olduğu hâlde teyemmüm etmeyip suyla abdest aldığı için vefat eden sahabi hakkında şöyle buyurdu, “Adamcağızı öldürdüler, Allah da canlarını alsın. Kalbin ilacı soru sormaktır. Bilmedilerse neden sormadılar?”
Hulasa, dünyada hayır, güzellik adına ne varsa ilmin neticesi olduğu gibi, isyan, günah ve çirkinlik adına da ne varsa cehaletin eseri ve neticesidir. Cehalet musibetlerin en kötüsü, ilim de haz ve nimetlerin en güzelidir. İlim din olduğu gibi din de ilimdir. Bu ne¬denle ulemanın en büyük güç ve en önemli özellikleri ilimdir.