www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

İZİN ALMAK

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

izin almak
Hayat bir kurallar bütünüdür. Kurallara, ilkelere uyulduğu takdirde her şey yerli yerince yürür. Kargaşa, kaos olmaz. İslam baştan sona edeb ve ahlak kurallarından ibarettir. Her şeyde olduğu gibi bir yere girme­nin de kendine göre bir kuralı vardır.
İnsanın kendi mülkü olan, dinen ve hukuken girmeye hakkı bulu­nan ev içerisinde bile başkalarının odalarına habersiz ve selamsız gir­mek, din açısından ve terbiye yönünden yasak kılınmıştır. İnsanın bir eve geldiğini farkettirmesi, ev halkından içeri girmek üzere izin istemesi demektir. Hak Teala böyle istemektedir. Bu konuda "Ey iman edenler, kendi evlerinizden başka evlere geldiğinizi farkettirip ev halkına selam vermeden girmeyin" buyurmuştur.
İnsanların evlerinde istirahat için soyunup, boş kaldıkları üç vakit vardır ki, bunlara üç avret vakti denir. Hak Teala bu üç vakti beyan et­mek üzere "Ey iman edenler! Sahib olduğunuz köleler hizmetçiler ve sizden olup da henüz ergenlik çağına ermemiş gençler odalarınıza gire­cek olurlarsa şu üç vakitte sizden izin istesinler:
Sabah namazından önce, çünkü bu vakit elbise değişme vaktidir, ge­celikler çıkarılır, gündüz elbiseleri giyilir. Öğle sıcağında yatmak için elbi­senizi çıkardığınız zaman, bir de yatsı namazından sonra uyku için so­yunduğunuz zaman . Bu üç vakit yalnız kalma vaktidir. Bu vakitlerin dı­şında ne size, ne onlara bir günah yoktur. Hizmet için yanınızda dolaşır­lar ve siz de birbirinizin odalarınıza girip çıkabilirsiniz" buyurmuştur.
Ayetin iniş sebebine gelince Efendimiz gündüzün en sıcak olduğu bir vakitte, ensardan Müdlic adlı bir köleyi Ömer'e gönderdi. Ömer uyuyordu. Köle kapıyı çalıp içeri girdi. Ömer uyanıp oturdu ve bu arada bir kısım avret yeri açıldı. Bunun üzerine çocukların ve hizmetçilerin izinsiz olarak bu vakitte yanlarma girmelerini Cenab-ı Hakk'ın yasakla­masını istediğini temenni etti. Sonra Ömer bu hizmetçi ile gitti ve orada bu ayetin nazil olduğunu gördü, hemen secdeye kapandı. Bu üç vakit, yalnız başına kalmak, istirahat etmek ve elbise değişmek zamanları ol­duğundan hizmetçilerin ve henüz buluğ çağına ermemiş bulunan ço­cukların ve akrabanın izin almaksızın büyüklerin odalarına girmeleri yasaklanmıştır. Bu üç vakit dışında hizmetçiler ve küçük çocuklar, izin­siz babalarmm, annelerinin ve akrabalarının odalarına girip çıkabilirler; çünkü hizmet etmekle görevlidirler. Fakat köle hizmetçi olmayıp da bu­luğ çağına erişmiş bulunan büyükler hiç bir zaman izinsiz olarak başka­larının odalarına giremezler. Bunlar muhakkak ev veya oda sahibinden izin almalıdırlar.
Oturulmayan bir eve girilirken izne gerek yoktur. Abdullah îbni Ömer meskun olmayan bir eve girildiği zaman, esselamu aleyna ve ala ibadillahi's-salihin, Selam bizim ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun, denilmesini tavsiye etmiştir. Ibni Abbas'dan gelen bir rivayete göre de;
"Ey inananlar! Evlerinizden başka evlere, izin almadan, seslenip sa­hiplerine selam vermeden girmeyiniz'' ayeti kapsamında Cenab-ı Hakk'ın bir istisnada bulunduğunu, içinde kişinin malı bulunan boş ev­lere girmesinde bir sorumluluk olmadığım beyan buyurmuştur.
Başkasma ait bir eve girileceği zaman selam verip de izin alma­dıkça içeri girilmesi yasaktır. Evin mahremiyetini koruma ve ev sahibine sıkıntı vermemek hallerine binaen izin aldıktan sonra içeri girmek, ter­biye ve nezaketin gereğidir. İçinde durulmayan ve içinde bir mal veya menfaat bulunmayan han, depo ve ambar gibi yerlere sahibinden izin almaksızın içeri girmede bir sakınca bulunmadığı, böyle yerlere izinsiz girmenin edebe aykırı düşmediği de bu ayetten anlaşılmış olmaktadır. Ancak böyle yerlere girildiği zaman da aynı şekilde esselamu aleyna ve ala ibadillahi's-salihin denilerek selam verilmesi güzel bir adettir.
Kölelerin de izin istemesi gerekir. Ibni Ömer, "Sahip olduğunuz kö­leler, üç vakitte odalarınıza girmek için sizden izin istesin" ayeti hak­kında bu emrin erkek köleler için geçerli olduğunu, kadın cariyeleri kapsamadığını söylemiştir. Ayetin devamında ve hizmet için kullanılan kölelerle henüz buluğ çağma girmemiş çocukların belirtilen üç vakitte odalara izinsiz girmemeleri hususu belirtilmiştir. Orada erkek ve kadın köleler arasında bir ayırım yapılmamıştır. Fakat İbni Ömer'e göre bu izin kölelerden erkek olanlar için söz konusudur.
Çocuklar ergenlik çağına ulaşınca izin almalıdırlar. İbni Ömer, ço­cuklarından biri buluğ çağına girince onun odasını ayırır ve izinsiz ola­rak da odasına sokmazdı. Çocuklar buluğ çağma erince odaları ayrılır ve bunlar büyükler safına girerler. Onun için hangi vakitte olursa olsun, ana babalarının odalarına girmek istedikleri zaman muhakkak izin alıp içeri girmeleri gerekir. Nur suresinde bu izinsiz girme yasağı küçük ço­cuklar için üç vakit olarak belirlenmiş, köleler de aynen küçük çocuklar hükmüne tabi tutulmuştu. Burada büyük çocukların durumu anlatıl­makta ve her zaman için izin alarak içeri girmeleri lüzumuna işaret edilmektedir. Ayetin tamamında "Çocuklarınız ergenlik çağma gelince, büyüklerinin izin istediği gibi, onlar da her defasında izin istesinler" şeklindedir. İnsanın yetişkin çocuğu izinsiz olarak kendi odasına gi­remezse, yabancıların hiç giremeyeceği tabiidir.
İnsan anne babasının odasına girmek için izin istemelidir. Bir adam Abdullah Ibni Mesud 'a gelip annesinin odasına girmek için izin isteme­ye gerek olup olmadığını sordu. İbni Mesud, annesini görmekten hoşla­nacağı bütün zamanlarında izin almasının gerekli olduğunu söyledi. Yabancı bir kimsenin özel ikametgahına girmek için izin istenmesi ter­biye ve nezaket gereği olduğu gibi, kötü ve edeb dışı bir manzara ile karşılaşmamak için, anne, baba, kardeş ve evlat gibi yakınların yanlarına girerken de öksürerek, seslenerek önceden haber verilmesi de yine bir edeb kuralıdır. Hoşlanılmayacak bir manzara ile karşılaşmaktan emin olunduğu zamanlarda ise, herhangi bir işarete ve izin almaya lüzum kalmaksızın anne, baba, kardeş ve çocuğun yanına gidilebilir. Ansızın birisinin odasına girildiği zaman uygun olmayan görüntülerle karşılaşı­labileceğinden bu gibi şeylere sebebiyet vermemek gerekir. Önceden ge­lişini haber edici bir takım tedbirlerin alınması, tıkırtı çıkarılması, öksü-rülmesi, kapının çaılnması gibi durumlar karşıdaki insana derlenip to­parlanmaya imkan verir.
Bir adam da Huzeyfe'ye annesinin yanına girmek için izin istemenin gerekli olup olmadığını sorduğu zaman Huzeyfe de ona annesinin yanı­na ondan izin almaksızın girdiği takdirde hoşlanmadığı bir şey görebile­ceğini söyleyerek izin almasının daha iyi olacağmı söylemiştir. Bu haber de bundan önceki haberin manasmı teyid etmektedir. Hoşlanılmayacak bir manzara ile karşılaşmamak için izin almanın yerinde ve edebe uygun bir davranış olduğuna işaret edilmektedir. Böyle bir durum söz konusu olmadığı zamanlarda ise, izin almaya lüzum yoktur. Musa îbni Talha da bir gün babasıyla birlikte annesinin yanma vardıklarında babası içeri girmişti. Musa da babasmı takip etti. Babası ise, ona dönüp göğsünü itti. O kadar ki, yere oturttu. Sonra izinsiz girmemesi gerektiğini söyledi. Bu haber de babası ile beraber annesinin odasına girmek isteyenin hiç olmazsa yanındaki babasından müsaade alarak içeri girmesinin gerekli olduğuna, bir nezaket ve edeb hareketi bulunduğuna işaret edilmekte­dir. Cabir, kişinin kendi çocuğunun ve kocalmış olsa bile annesinin, er­kek kardeşinin, kız kardeşinin, babasının yanına girmek için izin isteme­si gerektiğini söylerdi. İnsanın en yakını bulunan ana, baba ve kardeş­ler gibi mahremlerinin özel yer ve odalanna ansızın girmemesi gerekir.
İnsan kız kardeşinin yanına girmek için de izin almalıdır. İbni Abbas'a kız kardeşinin yanına girmek için izne gerek olup olmadığı sorul­duğunda ibni Abbas gerekli olduğunu söyledi. Soran tekrar himayesin­de iki kız kardeş bulunduğunu, onlara baktığım, onların yanına girmek için izin istemesine lüzum olup olmadığını sorunca İbni Abbas tekrar lüzum olduğunu, onları çıplak olarak görmekten hoşlanıp hoşlanmadı­ğını sorarak izin alması gerektiğini belirtti ve "Ey iman edenler! Sahip olduğunuz köleler ve henüz buluğa ermemiş küçük çocuklarınız odala­rınıza girecek olurlarsa şu üç vakitte sizden izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle sıcağında yatmak için elbisenizi çıkardığınız sırada, bir de yatsı namazından sonra. Bu üç vakit sizin için yalnız kalma vakti­dir" ayetini okudu.
İbni Abbas'a göre köleler ve küçük çocuklar üç vakit için izin al­makla emredildiler. Bunlar dışında büyüklerin daima izin alarak içeri girmekle emredildiler hükmünü kasdederek bu defa "Sizin çocuklarınız buluğa erdiklerinde, kendilerinden önceki büyüklerinin izin isteyişleri gibi, odalarınıza girmek için her vakitte izin istesinler" ayetini okudu. İbni Abbas izin almanın vacip olduğunu söylerdi. İbni Cüreyc'e göre de bütün insanlara vaciptir.
İnsanın erkek kardeşinin yanına girmek için izin istemesinin de bir sa­kıncası yoktur. Abdullah İbni Mesud'a göre insan babasının, anasının, erkek kardeşinin ve kız kardeşinin yanına odasına girmek için izin istemelidir.
İzin normal şartlarda üç defa istenir. Ebu Musa El-Eş'ari, bir defasın­da Ömer'in huzuruna çıkmak için izin istemişti. Ömer o sırada meşgul olduğundan Ebu Musa'ya izin veremedi. Bunun üzerine Ebu Mu­sa geri döndü. Ömer işini bitirince Ebu Musa'ya gelmesi için izin verilme­sini söyledi. Ama kendisine Ebu Musa'nın geri dönüp gittiği söylendi. Ömer onu çağırttı ve geri dönüş sebebim sordu . Bunun üzerine Ebu Mu­sa izin istemenin üç defa olduğunu, izin verilmezse geri dönülmesi gerek­tiğini, Efendimizin böyle buyurduğunu söyledi. Buna karşı Ömer, söyle­diği bu söze delil getirmesini, yoksa canını yakacağını belirtti. Ebu Musa da ensarın bulunduğu bir meclise gidip bu konuda kendisine şahitlik edecek birini aradı. Onlar da bu hususta en küçüklerinin bile şahitlik ede­bileceğini söyleyerek Ebu Sa'id el-Hudri'yi onunla birlikte gönderdiler. Bunun üzerine Ömer çarşı pazarda alışverişin kendisini meşgul ettiğini, bu yüzden Resul-i Ekrem Efendimizin bazı hadislerini işitme fırsatını ka­çırdığım söyledi. Efendimiz bu konuda "Sizden biriniz üç defa izin ister de kendisine izin verilmezse geri dönsün" buyurmuştu.
Hadisten anlaşıldığına göre üç defaya kadar kapıyı çalmak veya se­lam vermek suretiyle içeri girmek için izin çıkmasını beklemek ve izin çıkmadığı takdirde de geri dönmek sünnettir. Anlayış göstererek başka­sını rahatsız etmemek aynı zamanda nezaket ve edeb kaidesidir. Böyle olduğu halde, fazilet ve şerefi çok üstün olan Ömer'in hafızasından bu hadis silinmiş veya ona kapalı kalmış olup, ondan mertebece daha aşağı kimselerin hatırlatmasıyle işin farkına varmış ve buna hayret etmiştir. Buna da sebep, insanlara muhtaç olmamak için bizzat çoluk çocuğunun geçimini temin maksadıyla çarşıya çıkıp çalışmasını ve meşgul olmasını göstermiştir. İslam alimleri, üç defadan daha fazla izin istemenin, kapı veya kapı zili çalmanın caiz olup olmadığı konusunda çeşitli görüşler ileri sürmüşlerdir. Duyulmadığına kanaat getirilirse daha fazla çalınabi-leceği görüşünü benimseyenler vardır. Duyulduğu fakat açılmadığı ka­naati ağır basıyorsa, o takdirde üç kereden fazla çalınmamalıdır.
İzin istemek selamdan başkadır. Ebu Hüreyre'ye selam vermeden önce izin istemenin durumu sorulduğunda selam ile söze başlamadıkça izin isteyen kimseye izin verilmemesi gerektiğini söyledi. Bir kimsenin evine girmek için, yalnız kapıyı çalmak veya seslenmek gibi hareketlerle izin istemek başka şeydir, ayrıca selam vermek de başka şeydir. Bu ha­berden anlaşıldığına göre, ev sahibi ile ilk karşılaşmada selam verilir ve içeri girmek için müsaade istenir. Selam vermedikçe de içeri girmeye müsaade edilmez. Yine Ebu Hüreyre bir kimsenin, bir yere girmek iste­yip de esselamu aleyküm demeyip, selam anahtarım getirmedikçe ona içeri girmek için izin verilmemesi gerektiğini söylemiştir. Bu da Önceki haberi teyid etmekte ve selam vermeden içeri girmenin yerinde bir dav­ranış olmadığını belirtmektedir. Böylece izin istemekle selam vermenin ayrı ayrı şeyler olduğu da anlaşılmaktadır.
İzinsiz bakana tepki göstermek gerekir. Efendimiz eğer bir adam izinsiz olarak yukarıdan aşağı insanın evine bakar da onu gören ona taş atıp gözünü çıkarırsa, atana bir günah olmadığım ifade buyurmuştur. Haber vermeksizin ve izin almaksızın kasıtlı olarak başkasının kapı ara­lığından veya evinin penceresinden içeriye bakmak, hisar ve duvar gibi yerler üzerinden ev içlerine bakmak haramdır. Bunda hem ev masuni­yetini ihlal vardır, hem de tecessüs, yani başkasının özel hayatını araş­tırma vardır. Bundan son derece kaçınmak lazımdır. Yoldan geçerken, araştırma ve kasıt niyetini taşımaksızın bir göz değmesi, suretiyle ba­kılmasında bir sakınca yoktur ve bu bir suç sayılmaz. Nitekim bir gün Efendimiz namaz kılarken bir adamın uzanıp evine kapı aralığından baktığını gördü. Bunun üzerine Efendimiz ok torbasından bir ok alıp o adamın gözlerine doğru çevirdi. Bunu yapan bir bedevi idi. Efendimiz bedevinin yaptığı bu hareketin çirkinliğini kendisine bildirmek ve bir daha böyle bir şeye teşebbüs etmemesi için bedevinin gözlerine doğru oku doğrultmuş, bundan korkan adam da bırakıp gitmiştir. Böyle bir davranış İslam ahlakıyla asla bağdaşmaz. Mümin başkasının evine bar­kına, şerefine namusuna saygı duymak zorundadır. Bu şekilde davran­masını bilmeyen cahil insanların yerinde ve zamanında uyarılması ge­rekir. Zira izin istemenin sebebi gözdür. Göz, bir casus gibidir. Bir adam Efendimizin kapısındaki bir delikten içeriye baktı. Efendimizde kendi­siyle başını kaşıdığı bir tarak vardı. Efendimiz o adamı görünce;
"Eğer maksatlı olarak bana baktığını hileydim bunu gözüne so­kardım" buyurdu. Gözün harama bakmaması, evin mahremiyetine vakıf olmaması için yabancı evlere girmeden önce izin almak meşru kı­lınmıştır. Bunun için hiç kimseye, kapı deliğinden veya aralığından içeri bakmak helal değildir. Israrla bu haramı işleyenlerin cezası da gözünün oyulması kadar ağırdır. İzin konusunda Efendimiz iznin gözün harama bakmaması için meşru kılındığını ifade buyurmuştur. Nitekim bu ha­tayı işleyen bir adam, Efendimizin hücresindeki aralıktan içeriye doğru bakmıştı da onu gören Efendimiz de bir okla adama karşı durdu. Adam da başını geri çekerek bırakıp gitmek zorunda kaldı.
Birine evinde selam verilir. Efendimiz bir gün Sa'd İbni Ubade'yi zi­yaret etmek için yola çıkmıştı. Nihayet Efendimiz onun yanına vardı da selam verdi, fakat içeri girmeye kendisine izin verilmedi. Sonra ikinci defa selam verdi, sonra üçüncü defa verdi. Yine kendisine izin verilme­di. Bunun üzerine Efendimiz "Biz üzerimizdeki borcu ödedik" buyurdu. Sonra geri döndü. Arkasından Sa'd, Efendimize yetişip kendisine selam verdiği her defasında sesini işittiğini ve selamını aldığını, fakat onun kendisine ve ailesine daha çok selam vermesini istediğinden kendisini beklettiğini söyledi.
Selam vermekle yalnız içeri girmek için izin alınabilir. Bir adamı ça­ğırmak ona içeri girmesi için izin vermek demektir. Abdullah ibni Mesud, insanın çağrıldığı zaman onun içeri girmesi için izin verilmiş an­lamına geleceğini söylemiştir. Çağıran kimse ile çağrılan arasında me­safe az olur veya kısa zaman aradan geçerse, çağrılan kimse izin almak­sızın içeri girebilir. Onun çağrılması kendisi için içeri girmesine müsaa­de manasını taşır. Fakat mesafe uzak olur veya aradan uzun zaman ge­çerse, yeniden bir izin istemek suretiyle içeri girilmesi icab eder. Bu hal durum ve şartlara göre de değişebilir. Bu konuda Efendimiz çağrılan ki­şinin elçi ile beraber gelirse, bunun ona içeri girmesi için izin sayıldığım ifade buyurmuştur. Bir haberci veya elçi aracılığıyla çağrılanlar, elçi veya haberciden önce gelirlerse, bu takdirde izin almaları gerekir. Nite­kim Ashabdan bazı kimselerin- çağrılmış olmalarına binaen Efendimiz­den izin istemişlerdir. Aksi halde izne gerek yoktur. Yine Efendimiz adamın adama elçi göndermesinin ona içeri girmesi için izin sayıldığını ifade buyurmuştur. Ebu Said El-Hudri'ye gelen birisi selam vermiş, fakat içeri girmesine izin verilmemiştir. Adam sonra tekrar selam verdi, yine izin verilmedi. Sonra üçüncü defa selam verdi de sesini yükseltti ve "es-selamu aleyküm ey ev halkı!" dedi. Yine kendisine izin verilmedi. O da bir kenara çekilip oturdu. O sırada bir erkek çocuk çıkıp içeri girme­sini söyledi. O da içeri girdi. Ebu Said ona dikkat etmesini, üç defadan fazla selam verseydi kendisine izin verilmeyeceğini, çünkü sünnete ay­kırı hareket etmiş sayılacağını söyledi. Bu haberden de anlaşıldığına göre, üç defa selam vermek suretiyle izin istemek sünnettir. Bundan faz­la izin istemede ısrar etmek sünnete aykırıdır. Bunu yapmamalı ve müslüman kardeşi rahatsız etmemelidir.
İzin isterken kapıda durmanın bir edebi vardır. Efendimiz bir kimse­ye ait kapıya gelip de içeri girmek için izin istediği zaman kapıya karşı durmazdı. Sağa ve sola gelirdi. Eğer kendisine izin verilir ise içeri girerdi. Değilse dönerdi. Bir kimsenin evine veya odasına girmek için tam kapı karşısında durmak edebe aykırıdır. Kapı açılır açılmaz içeriyi gözetlemek ve görmek halleri taşınıldığı fikrini verir. Bu da nezaketsizlik olur. Onun için kapının yan taraflarına çekilmek suretiyle içeri girme izni istenmeli­dir, üç defa istendikten sonra da izin verilmezse dönüp gitmelidir.
Bir kimse izin ister de ev sahibi izin isteyene kendisinin çıkıncaya kadar beklemesini söylerse o zaman izin isteyen uygun bir yerde onu bekler. Bir adam Ömer'e gelerek huzuruna çıkmak için izin istedi. Ona halife çıkıncaya kadar yerinde beklemesini söylediler. O da kapısı­na yakın bir yerde oturdu. Nihayet Ömer yanma çıktı. Herhangi bir yere gidip içeri girmek için müsaade istenir de biraz beklenmesi şeklin­de cevap verilirse, hemen kapı önünde beklenilmemelidir. Kenara çeki­lip yakın bir yerde oturarak beklemek gerekir. Fazla uzaklaşmak da doğru değildir.
İzin istemek için kapıyı veya zili uygun şekilde çalmak gerekir. Ashab-ı kiram Efendimizin kapılarını tırnaklarıyla çalarlardı. Ashab-ı kiramın edebe son derece riayetlerinden dolayı Efendimizin huzuruna çıkmak istedikleri zaman duyulacak kadar hafif bir sesle parmak uçları­nı ve tırnaklarını kullanarak kapıyı çalarlardı. İşitilemeyecek bir durum olduğu zaman, daha fazla, ihtiyaç miktarı bir sesle kapıyı çalmak gere­kir. Pat pat şeklinde veya kapılardaki zillere devamlı basarak kapı çalmak edebe aykırıdır. Hem kaba bir harekettir, hem de ev sahibine rahat­sızlık vermektir.
İzin almadan içeri girilmez. Safvan İbni Ümeyye bir adamı Mekke fethinde Efendimize bir oğlak, süt ve sebze yemeği getirmek üzere gön­dermişti. Efendimiz de o sırada vadinin üst tarafında idi. Adam selam vermeden, izin de istemeden Efendimizin huzuruna girdi. Bunun üzeri­ne Efendimiz ona, "Geri dön de esselamu aleyküm gireyim mi?" diye söylemesini emretti. Bu olay, Safvan'ın müslüman olmasından sonra vuku buldu. Efendimiz hiç kimseyi ayıplamamış ve yüzüne karşı kır­mamış olduğu halde, böyle selam vermeksizin ve izin de almaksızın içe­ri giren kimseyi geri çevirmesi iki mana taşımaktadır. Birincisi, selam verip izin istemenin çok önemli olduğunu ve bunun asla terkedilmemesi gerektiğini bildirmektir. İkincisi de henüz İslam'a alışmamış kimselere bilfiil edebi öğretmektir. Bundan anlaşıldığına göre, izinsiz ve habersiz olarak bir kimsenin evine girmek caiz değildir. Yine Efendimiz bir kim­senin gözünü içeriye sokarsa, ona izin verilmeyeceğini, izin istemenin gözü korumak için olduğunu ifade buyurmuştur. Gözler hoşa gitme­yen şeyler görmesin diye izin alarak içeri girmek meşru kılınmıştır. Göz­lerin kapıdan içeriye dalması, insanın izin almadan içeri girmesi hük­münü taşır. Bu itibarla izinsiz içeri giren, nasıl ki selam verip izin almak üzere geri çevriliyorsa, gözlen içeri girene de müsaade edilmemesi gere­kir. Onun da özür dileyip sünnete uygun olarak izin istemesi lazımdır. Zaten kapıya karşı durulmayıp sağa veya sola çekilmekle emrediliş, yine gözleri korumak içindir.
Selam vermeden girmek için izin istemek uygun değildir. Ebu Hüreyre bir kimsenin içeri gireceğinde selam vermemişse, selam anah­tarını getirmedikçe, onunla söz başlamadıkça ona izin verilmeyeceğini söylerdi. Bu haberden de anlaşıldığına göre, içeri girmek için yalnız izin istemek kafi değildir. İçeri girmekte kullanılan anahtar gibi, ziyaret­çi de sözünü selamla açmalı, onunla işe başlamalıdır. Amir oğullarından bir adam da Efendimize gelerek içeri girmek için izin istedi. Efendimiz cariyesine çıkıp ona selam vermesini ve girmek için izin istemesini söylemesini, zira adamın izin istemeyi bilmediğini söyledi. Cariye çıkıp gelmeden önce adam bu konuşulanları işitti de selam verip izin istedi. Bunun üzerine Efendimiz de selamını alıp içeri girmesine izin verdi. Buna göre, bir kimsenin evine girmek için yalnız izin istemek kafi değil­dir. Ayrıca selam da vermek gerekir.
İzin istemenin değişik şekilleri vardır. Ömer, Efendimizin huzuruna çıkmak için izin istedi de "esselamu ala resulillah, esselamu aleyküm: Selam Allah'ın Resulüne olsun, selam üzerinize olsun. Ömer, içeri gire­bilir mi?" dedi. Ömer'in izin isteme şekli en kısa ve en güzel izin isteme şekillerinden biridir. Önce selam verilir. Sonra isim belirtilerek içeri girmek için izin istenir.
İzin isteyenin kim olduğu sorulunca uygun şekillerde cevap vermek gerekir. Cabir babasının üzerinde olan bir borç için Efendimize gitti. Ka­pıyı çaldığında Efendimiz gelenin kim olduğunu sordu. Cabir de "Ben" diye cevap verdi. Efendimiz bundan hoşlanmadı da "Ben, ben" demeye başladı. Kapı çalınıp da içerden kim o? denildiği zaman, ben! diye ce­vap vermek tanıtma bakımından yeterli değildir. Sesten tanıtmaya ça­lışmak çok defa yanlışlığa sebep olur. Onun için Ömer'in ismini ve­rerek kendini tanıtması gibi tanıtmak gerekir. Efendimiz bir gün mesci­de çıkmıştı. O sırada mescidde Ebu Musa Kur'an okuyordu. Efendimiz onu kasdederek onun kim olduğunu sordu. Ebu Musa da "Ben Büreyde'yim" diye cevap verdi. Ebu Musa hem ben kelimesini, hem de ismini vererek Büreyde olduğunu söylemişti. Bu da kim o? Sorusuna bu şekilde cevap vermenin bir sakıncasının olmadığını göstermektedir.
İzin istendiğinde selamla girilir. Abdullah İbni Ömer bir gün, bir ev halkından içeri girmek için izin istedi. Karşılık olarak kendisine selamla girmesi söylendi. Abdullah ise, onların huzuruna girmekten sakındı.
Bir eve girmek için sünnet üzere izin istendiği zaman, karşılık ola­rak ev sahibinden selamla içeri gir diye söylenmesi, içeri girmemeye se­bep olacak bir söz değildir. Muhtemelen Ibnİ Ömer 'in içeri girmemesine bir başka şey sebep olmuş olmalıdır. Ama o bunu da açıklamaya lüzum görmemiş olabilir.
İzin almanın hikmeti ev içine bakmayı engellemektir. Efendimiz "Göz, evden içeri girdiği zaman izin yoktur" buyurmuştur. Bir adam da Huzeyfe'nin yanına girmek için izin istedi de izin çıkmadan önce içe­riye baktı ve "gireyim mi?" dedi. Huzeyfe de ona gözünün içeri girdiği­ni, ama gövdesinin ise içeri girmediğini söyledi. Bu haber de izin iste­menin gözü korumak için olduğunu, izin almadan önce gözün içeri gir­mesi halinde, izin istemeye gerek kalmadığını, zira edeb sınırının ihlal edilmiş olduğu belirtmektedir. Bir Bedevi Efendimizin evine gelip, gö­zünü kapı aralığına dikti, içeri baktı. Bunun üzerine Efendimiz bir ok yahut sivri bir odun alıp, bedevinin gözünü oymayı düşündü. Fakat be­devi durumu anladı da geri çekildi. Bunun üzerine Efendimiz "Dikkat et, eğer yerinde duraydm gözünü oyardım" buyurdu. Bu şekilde ev­den içeriye bakmak İslam ahlakıyla bağdaşmaz. Bunun için Ömer kendisine izin verilmeden önce bir evin köşe bucağından bakan birinin gerçekten fasık olduğunu söylemiştir. insanlardan çekinmeden açıkça günah işleyenlere fasık denir. İzin alınmadan kapı ve pencere araların­dan evin içini gözetlemek fıska sebep olacağından bunu yapanlara da fasık denilir.Nitekim Efendimiz bu hususta "İzin almadıkça hiç bir müslümanm bir evin içine bakması helal olmaz" buyurmuştur.
İzin almadıkça, hiç bir müslüman bir evin iç kısımlarına bakmama-lıdır. izinsiz bakılırsa, izinsiz o eve girilmiş olur ki, böyle izinsiz bir eve girmek çirkin bir davranıştır. Eve selamla girmenin fazileti büyüktür. Efendimiz evine selamla giren kişiyi Allah Teala'nın koruyacağını, eğer yaşarsa ihtiyaçtan beri olacağını, ölürse cennete gireceğini ifade buyur­muştur. Her mümin evine girdiği zaman muhakkak evdekilere selam vermelidir. Evde kimse bulunmadığı zaman yine esselamu aleyna de­mek suretiyle selam vermek gerekir. Zira; Cenab-ı Hak, "Evlere girdiği­niz zaman, Allah katından meşru olan mübarek ve hoş sağlık dileyişiyle kendinizden olanlara müminlere veya bizzat kendinize selam verin" buyurmuştur. İşte bu ilahi emri yerine getirmenin karşılığında dünyada başkalarına ihtiyaçtan kurtuluş ve ölünce de cennet vardır. Cabir de in­sanın evine girdiği zaman, Allah katından meşru olan mübarek ve hoş sağlık dileyiciyle ev halkına selam vermesini söylerdi. Bu sözün Kur'an'daki delili şu ayettir: "Siz bir selamla selamladığınız zaman, on­dan daha güzeli ile karşılık verin veya aynı ile mukabele edin."
Allah Teala'mn isimlerinden bir isim olan ve noksanlıklardan salim, olma manasını taşıyan selam sözü, kullar için kullanıldığı zaman Allah­'ın selameti ve rahmeti manasını ifade eder. Onun için Allah katında mübarek ve hoş bir kelimedir.
Evde Allah anılmazsa o evde şeytan geceler. Bir hadise göre insan evine girdiği zaman, eve girişinde ve yemek yemesinde Allah'ı anarsa, şeytan kendi arkadaşlarına ve yardımcılarına, "size burada gecelemek de yok, yemek de yok" der. Eve girip de, girişi anında Allah'ı anmazsa, Şeytan: Siz, geceleme yerine kavuştunuz, der. Eğer yemek yiyişinde de Allah'ı anmazsa, Şeytan : Siz hem geceleyecek yere, hem de yemeğe ka­vuştunuz, der. Her yararlı işe Allah'ın adı ile başlanılırsa, o iş bereketli olur. Aksine Allah'ın adı anılmayınca hayırsız ve güdük olur. Eve girer­ken ve yemek yerken besmele getirmek gerekir. Besmele Allah'ın rahme­tini celbeder, rahmet meleklerinin bulunmasını sağlar. Meleklerin bu­lunduğu yerden de şeytanlar kaçarlar. Onun için evlere girerken besme­le çekmeli ve ayrıca selam da verilmelidir.
İzin istemeye gerek olmayan yerler vardır. Bazı kişiler Enes İbni Malik'in yanına geldiler. O sırada Enes, evin kapısı ile bahçe kapısı ara­sındaki yol üzerinde oturuyordu. Yanında kimse yoktu. Ona selam ve­rip girmek için izin istediler. Buna karşı Enes bulunduğu yerde izin al­maya gerek olmadığını söyledi. Evin dışında bahçe hükmünde olan yerlere girerken izin istemeye gerek yoktur. Selam her karşılaşmada meşru ise de izin ancak evlere ve odalara, özel yerlere girerken istenir. Bunlar dışındaki yerlerde ve karşılaşmalarda izin almaya, lüzum yoktur.
Çarşı ve pazar yerlerinde bulunan dükkanlara girerken izin almaya gerek yoktur. îbni Ömer, çarşı dükkanlarına girmek için izin istemez­di. Çarşılardaki mağaza ve dükkanlarla her çeşit ticaret evleri, insanla­rın menfaatine açık yerler olduğu için, bu gibi yerlere girerken izin iste­meye lüzum yoktur. Zaten herkese karşı açılmış iş yerleridir. Bunun için Ibni Ömer dükkan sahiplerinden izin almaksızın içeri giriyordu. Fakat selamı terketmek diye birşey yoktur. Selam verilmeyen haller müstesna, müminler her karşılaştıkça selamlaşırlar. îbni Ömer, kumaş satıcılarının gölgeliğinde oturmak için izin isterdi.
Mağaza sahiplerinin dükkan önlerinde yapmış oldukları gölgelik­ler, kendi mallarını ve bedenlerini güneş ışığından korumak içindir. Müşteriler de alışveriş esnasında bunlardan faydalanırlar. Ayrıca istira­hat ve serinlemek için oturmak istenirse, dükkan sahibinden müsaade almak gerekir. Çünkü mal sahibini ticaret işi dışında meşgul etmek ve yerini kaplamak hiç kimsenin hakkı değildir. Hak bulunmayan yer de izinsiz işgal edilmez. Ebu Musa bir gün Medine bahçelerinden birinde Efendimizle beraberdi. Efendimizin elinde su ile çamur arasına dikmek­te olduğu bir sopa vardı. O sırada bahçe kapısından içeri girmek isteyen bir adam geldi. Bunun üzerine Efendimiz gelene kapıyı açmasını ve onu cennetle müjdelemesini emir buyurdu. O da gitti, bir de baktı ki gelen Ebu Bekir'di. Ona kapıyı açtı ve onu cennetle müjdeledi. Sonra başka bir adam içeri girmek istedi. Efendimiz ona da kapıyı açmasını ve kendisini cennette müjdelemesini emir buyurdu. Gelen Ömer'di. Ebu Musa ona da kapıyı açtı ve kendisini cennetle müjdeledi. Sonra başka bir adam içe­ri girmek için izin istedi. Efendimiz yaslanmışken, oturdu ve başına ge­lecek bela ve musibetler karşılığında geleni cennetle müjdelemesini söy­ledi. Gelen Osman'dı. Ona kapıyı açtı ve Efendimizin söylediklerini ona haber verdi.
Konuşurken yalmz bir kişiye bakmak doğru değildir. Bir topluma karşı konuşurken bunlar arasından herhangi bir şahsı muhatab edinip, ona dönerek söz söylemek edebe aykırıdır. Diğer insanlara kıymet ver­memek veya onları hiçe saymak hissini uyandırır. İtimad ve sevgi bağlarını zedeler, nezaket kaidelerine aykırı düşer. Ashab-ı kiram bir insanın konuştuğu zaman yalnız bir kimseye bakmasını hoş karşılamazlar, her­kese teveccüh edilmesini daha doğru görürlerdi.
Gereksiz ve lüzumsuz bakışlardan sakınmak gerekir. Abdullah Ibni Mesud bir hastayı ziyaret etti ve yanında arkadaşlarından bir adam var­dı. Abdullah eve girince, arkadaşı lüzumsuz olarak öteye beriye bakma­ya başladı. Bunun üzerine Abdullah ona iki gözünün oyulmasının bu yaptığı hareketten daha hayırlı olacağını söyledi. Lüzumsuz yere sağa sola göz atmak ve tecessüste bulunmak edebe yakışmaz. İrak halkından bir takım kimseler İbni Ömer'in yanma girmişlerdi. Adamlar, evdeki hizmetçinin üzerinde altın bir gerdanlık gördüler. Bundan dolayı birbi­rine baktılar. Bunun üzerine İbni Ömer onlara amma da kötü düşündük­lerini söyleyerek kendilerini uyarma gereği duydu. Burada da lüzum­suz bakışın ve birbiriyle işaretleşmenin çirkinliği belirtilmekte, ağırbaşlı­lık ve ciddiyetle hareket etmenin lüzumuna işaret edilmektedir. İnsan, dönüp gittiği zaman kardeşine keskin bakışla bakmamalıdır. Mücahid, insanın din kardeşine keskin bakışla bakmasının, dönüp gittiği zaman gözü ile onu takip etmesinin, onun nereden gelip nereye gittiğini hoş şeyler olmadığını söyledi.
Bir müminin kardeşi ile karşılaştığı zaman ona güler yüz gösterip gönlünü hoş etmesi, güzel ahlakın gereklerindendir. Başkasının halini araştırmamak, onda kusur aramamak yine bir ahlaki görevdir. Bu şekil­de hareket etmeyip de ona keskin bakışlarla bakmak, arkasından ne ya­pacağını takip etmek, nereden gelip nereye gideceğini inceleyip sormak tecessüs olur. Bu sorular ancak ihtiyaç ve zaruret hallerinde sorulur ve tecessüs niyeti ile böyle hareketler yapılmaz. Bunlar hoş olmayan hal­lerdir. İslam ise barış dinidir. Hep hoş olan davranışları emreder. Men­suplarını saadet ve selamete kavuşturur. Her ortamda selamlaşmayı, kaynaşıp barış içinde yaşamayı teşvik eder.