www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

EĞİTİMDE RABBÂNÎLİK

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

EĞİTİMDE RABBÂNÎLİK
Eğitimden Kastımız
Terbiye, rebâ kökünden türetilmiştir. Sözlükte, yükselmek, artmak, yücelmek, bir halden diğerine intikal etmek anlamlarına gelir. Kavram olarak,  kâmil ve örnek insan, yani mümin yetiştirme faaliyetidir. İslam’ın öngördüğü eğitim biçimini tanımlayanlar da Allah adına terbiye eden, öğreten anlamına gelen “Rabbânî eğitim” ifade¬sini kullanırlar. Rabbânî kişi ise, kendini Allah yoluna adayan, insanları terbiye etmeye çalışan,  ilim ve irfanı vahiyden alan, iyiliği emre¬den, kötülükten alıkoyan, onlara hikmeti öğreten, kişi anla-mındadır.  “(O hâlde) Rabbânî olun”  âyetinin de işaret ettiği gibi, eğitimcide en bariz özellik rabbânîliktir. Buna göre Rabbânîlik eğitimde âlim olma, amil olma ve muallim olma özelliklerini taşıyan temel bir kavramdır.
Eğitimin Gücü
Toplumlarda iki unsurun çok etkili olduğu görülmektedir. BiRinicisi kişinin veraset yoluyla kazandığı değerler, ikincisi de eğitimle elde ettiği kazanımlardır. Eğitim, maya gibi kişinin benliğini etkiler, kalıp gibi de şekillendirir. Millet ve toplumlara ruh kazandıran temel faktör de aynı şekilde nitelikli eğitimdir.
Firavun gerçekten de geri zekâlıymış. Onca masum çocuğu annelerinin karnında katledeceğine, Mısır’da kendi düşüncelerini yansıtan müfredatı uygulayacak bir kolej açmış olsaydı, onları kendisine kul köle edip, hedefine ulaşabilirdi. Ne var ki bunu fark edemedi. Barbarlığı yeğledi ve İsrailoğullarının neslini annelerinin karnında katletti.  Şair Ekber Hüseyin şunu demek istemiştir: Firavun tarihe barbar ve despot bir idareci olarak geçti. Eğitim sistemiyle ilgilenseydi ve onu kendi istikametinde yürütebilseydi onca katliamı yapmasına gerek kalmadan amacına ulaşabilirdi.
Eğitim, ruhun derinliklerinde büyük değişiklikler meydana getiren çok güçlü bir tılsımdır. İyi eğitim alanlar, ilm, iffet, emanet, hikmet,  tevazu, adalet ve merhametle yoğrulurlar. Aksi takdirde faydasız hatta zararlı bir unsura dönüşebilirler. Tarih şunu göstermiştir ki iyi eğitim almadan ortaya çıkanlar, her dönemde sorun olmuşlardır. Haricilik, Mürcie ve batinî çıkışlar bunun yaşanmış örnekleridir. Yalın bir okumayla, insanları tekfir etmişler, onlara kılıç çekmişler, dini metinleri tahrif etmişlerdir.
Eğitimin olmaması toplumun yerlere serilmesi anlamındadır. Çünkü eğitimin varlığı insanı yücelttiği gibi, yokluğu da insanı ayaklar altına koyabilir. Eğitim hangi yola yönlendirirse toplum da o yöne doğru yürür. Toplumda suç işleyenlerin varlığı, eğitilmemiş insanların varlığını gösterdiği gibi, hukuka saygılı, yaratılış gayesinin bilincinde olan kişilerin varlığı da eğitilmiş insanların varlığını göstermektedir. Hırsız, suçlu, günahkâr, âsi, katiller vs. gereği gibi eğitilmemiş ya da yalın bir eğitim alıp özünde insani vasıflar aşılanmayan insanlardır.
Eğitim dinin de en büyük gücü ve destekçisidir. Çünkü eğitim insanın şahsiyetini değiştirip istediği şekle koyabilmektedir. İslâm, eğitilmemişle münazaraya girilmesini yasaklamışken, eğitilmiş kişinin müna¬zaraya girmesine müsaade etmiştir. Zira o eğitilmiş, donanımlı ve her türlü araç-gereçle mücehhez asker gibidir, düşmana mağlup düşeceğinden korkulmaz. Eğitilmemiş ise acemi askerin cepheye koşması gibidir; mağlup olması mukadder¬dir.
Eğitim öyle güçlü bir vasıftır ki hayvanlarda bile etkili olur. İbn Kayyım’ın da dikkat çektiği gibi, eğitilmiş olma vasfı hayvanlara da farklı bir değer kazandırır. “Allah’ın size öğrettiği şekilde eğiterek yetiştirdiği¬niz avcı hayvanların size tutuverdiklerinden yiyin”  âyetinin de beyan ettiği gibi, eğitilmiş av köpeklerinin tuttuğu hayvan eti helal kılınmışken, eğitilmemiş köpeklerin tuttuğu hayvan eti haram kılınmıştır.
Kur’an’ın Eğitimi Öne Çıkarması
Eğitim kadar etkili bir yöntem ve vasıta bilmiyoruz. Bu nedenle Kur’an ilk olarak “namaz kıl”, “ibadet et”, “cihat et” vs. emirlerle değil; “ Kendini, evreni, kitabını oku!” emriyle inmeye başlamıştır. Kur’an’ın ilk inen beş âyeti, İslam’da eğitimin temel esaslarını ortaya koymuştur. “Oku O yaratan Rabbinin adıyla! İnsanı bir kan pıhtısından yarattı! Oku, O, cömertliğinin sonu olmayan Rabbinindir! Kalem ile (yazmayı) öğreten de. O, insana bilmediği şeyleri öğretti.”  Yerle göğü birleştiren ilk beş âyet, İslam’da eğitimin nasıl olması gerektiğine parmak basmıştır. “Kaleme ve satırlara döktükleri (ilme) and olsun.” , “O’dur insana bilmediğini öğreten”  âyetleri kalemin dolayısıyla da ilmin gücünü ortaya koy¬maktadır. Âyetlerde “kalem” kelimesinin geçmesinin verdiği diğer bir mesaj de şudur: İnsan nerede olursa olsun, hangi şartlarda bulunursa bulunsun kalemsiz bir eğitimin olmayacağına işaret eder. Âyetler, insana verilen ilmi belli bir alanla sınırlandırma¬mış ve insana “bilmediği her şeyi” öğrettiğini beyan etmiştir. Keza âyetler, ilmin elde edilmesinde de “kalem”in tartışılmaz en büyük va¬sıta olduğunu vurgulamaktadır.
İlk inen âyetlerin öngördüğü müfredata göre;
1. Eğitim Allah’ın adıyla başlar; Allah’ın sıfat ve fiillerini konu alır; vahiy merkezlidir; ondan ayrılmaz.
2. Eğitim insan merkezlidir. İlk inen dört ayette insan kelimesinin iki defa geçmesi bundandır. Söz konusu eğitim, insanın yaratılışını, görevini, nereden geldiğini, nereye gideceğini, mutluluğunu esas alır; şu mesajı verir: Rabbini tanıyan kendini tanır; kendini tanıyan Rabbini tanır.
3. İlk âyetlerin ön gördüğü eğitim, ihsan, merhamet ve şefkat üzerine kurulmuştur. Âyetlerin Allah Teâlâ’yı çok merhametli ve şefkatli olarak tanıtması, eğitimcilerin de aynı vasıflarla bezenmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.
4. Âyetler, eğitimde kalem unsurunun tartışılmaz olduğuna parmak basmıştır. Mürekkebin, kâğıdın, divitin ne olduğunun bilinmediği bir ortamda âyetlerin kalemden bahsetmesi, bunu göstermektedir.
5. İlk beş âyet, eğitimde konuların sınırsız olduğuna dikkat çekmiştir. Eğitimde konular sınırsızdır. Beşinci âyette “her şey” anlamını veren “mâ” edatını kullanılması bundandır. “İnsana bilmediğini öğretti” ifadesi; sanat, teknoloji ilim adına ne varsa hepsini kuşatmaktadır.
İlk inen on beş kelimenin çoğu eğitim-öğretim ve okumaktan bahsetmiştir. Şöyle ki: İlk inen beş âyette;
 “Oku!” sözcüğü iki defa, “Rab” sözcüğü (eğiten, rızıklandıran anlamında) iki defa,
 “Kalem” bir defa,
 “İlim” türevi sözcükler üç defa geçmiştir.
Kur’an’ın ilim ve muallimden uzak bir coğrafyada bu âyetlerle inmeye başlaması anlamlıdır.
Eğitilmiş İle Eğitilmemiş Farkı
Eğitim hayat, eğitimsizlik, yani cehalet ise ölümdür. Şu âyet bu gerçeği ifade etmektedir.“Ölü iken dirilttiğimiz, insanlar arasında yürümesini sağlayan bir aydınlık verdiğimiz kişi, içinden çıkamayacağı karanlıklarda kalan kişi gibi olur mu hiç?”  Âyet, eğitilmemişin, yani cahilin ölüler mesabesinde olduğunu belirtmektedir.    Eğitimsizin ölüden farkı şudur: Ölü, fonksiyonunu yitirmiş ve tehlikeli olma özelliğini kaybetmiştir. Eğitimsiz ca¬hil ise, toplumun bünyesinde zararlı bir unsur olmaya devam et¬mektedir. Varlığı, yararından çok zarar getirmektedir. Cahilin topluma zararının farkında olan İmam Şafii, yaşı ilerlemiş birine hadis ve fıkıhtan bazı sorular yöneltir, “bilmiyorum” deyince “Allah müstahakkını versin! Cahil halinle hem kendine hem de İslâm’a zarar vermektesin” demekten kendini alamamıştır.
Balık için su, beden için gıda ve hava ne ise, insan için de ilim ve eğitim odur. İnsanın eğitime olan ihtiyacı, gözün ışığa, kulağın sese olan ihtiyacı gibidir. “Kim bu dünyada körlük ettiyse o ahirette daha kör ve gidişçe daha şaşkındır.”  “Ve Allah her kime hidâyet nasip ederse, o doğru yolu tutar; her kimi de sapıklık içinde bırakırsa, artık onlar için Allah’tan başka yardımcılar bulamazsın. Ve biz onları kıyamet günü, kör, dilsiz, sağır oldukları hâlde yüzükoyun haşr ederiz; varacakları yer cehennemdir; alevi dindikçe onlara ateşi artırırız”  âyetlerde geçen körlük, cehalet, yani eğimsizlik körlüğüdür.  Bu nedenle peygamberlerin karşılaştıkları en büyük muhalefet, eğitimsiz, mukallit ve mutaassıplardan gelmekteydi.
Eğitimsizlik ve cehalet, ölüm ve körlük olduğundan sahibini komik durum-larla karşı karşıya bırakır; onu onarılmaz hata ve tehlikeli uçurumlara yuvarlatır.
Bu bağlamda üç örnek vereceğiz.
Örnek 1: Günahkâr bir âlim ile eğitilmemiş cahil bir âbid imtihana tabi tutulmuşlar. İmtihan yapan zat ilkin eğitimsiz abide, “Allah üçün üçüncüsüdür” demiş. Âbid taklitten gelen bir direnç göstermiş. Sonra kendisine, “okuduğumuz âyet idi” denilince, afallayıp kalmış ne yapacağını bilemeyip çaresiz kalınca, “âyet karşısında ne yapabiliriz?” demiş, neticede “Allah üçün üçüncüsüdür” inancını; yani teslisi kabul ederek inkâra gitmiş. İmtihan eden zat günahkâr âlime gitmiş. Cahile sorduklarının aynısını kendisine de sor¬muş. Günahkâr âlim kızarak “evet âyettir, ancak âyeti eksik okuyorsun” deyip, âyetin devamının şöyle olduğunu aktarmış: “Muhakkak ki, ‘Allah üçün üçüncüsüdür’ diyenler kâfir olmuşlardır.” (Mâide, 5/73)
Örnek 2: İbadet niyetiyle çekildiği mağarada, namazlığının al¬tında ölü olarak bulduğu fareyi, bir canlı öldürdü gerekçesiyle yıllarca sarığının altında taşıyan cahil-eğitimsiz âbidin ortaya koyduğu cehalet ve eğitimsizlik örneği de bu türden¬dir. Cahil, sünnetten haberdar olsaydı Hz. Peygamber’in “Fareler öldürülür.”  hadisiyle amel eder, yıllarca kılmış olduğu ibadetin boşa gitmesine sebebiyet veren komik duruma düşmezdi.
Örnek 3: İbn Cevzi herhangi bir gerekçe olmadan yıllarca secde-i sehiv yapan eğitimsiz-cahil bir âbidden bahseder. Kendisine, “gereksiz sec¬deleri neden yaptın?” sorulduğunda; “ihtiyat için yaptım” cevabını vermiş. Hazır bulunan bir fakih kendisine,“kılmış olduğun tüm na¬mazlar geçersizdir; zira namazdan olmayan bir ameli ona ilave etmiş¬sin” demiştir. 
İbn Kayyım, Rabbânî eğitimcileri az mesaiyle çok ücret alanlara benzet-mektedir. Eğitilmiş insanlar meselelere vâkıf olduklarından az cehd ve mesaiyle çok sevap kazanırlar. Cehaletle yapılan ibadet ve hizmetler çok yorucu, ecir bakımından da yetersizdir. 
İslâm hukukunda kadına özgü bir hak olarak, kendisiyle evle¬necek eşinin eğitim açısından kendisinden düşük bir pozisyonda olma¬ması tavsiye edilmektedir. İlim sahibi olma vasfı tüm vasıflardan daha üstündür. Zengin bir erkek, âlime bir kadına layık ve denk değildir.  Büyük âlim Şeybani ise, “eğer el yazmıyorsa; yani eğitimsiz ise el değil ayaktır.” diyerek yazmayan ve eğitilmemiş elin ayaktan farklı olmadığını savunur. Keza Abdullah b. Mekhul b. Zeyd de “Yazmayan, yani eğitilmemiş elin diyeti yoktur”  demekle yazı yazmayan elin hiçbir kıymete haiz olmadığını vurgulamak istemiştir.
Vahiy Dışı Eğitimin Sebebiyet Verdiği Tahribat
Ne hazindir ki, temel hedefi insanı ruhen ve bedenen yüceltme olan eğitim, zaman zaman amacının dışında da kullanılabilmektedir. Materyalist eğitimi nesillere dayatanlar artık Firavun’un düştüğü hataya düşmemektedirler. Ülkeleri asimile etmeden önce, eğitim vasıtasıyla zihinlerini elde edebilmektedirler. Neticede eğittikleri insanlar, derileri, giysileri ve renkleriyle yerli, düşünce ve kişilikleriyle yabancılaşmaktadırlar. Bu eğitimle yetişen nesiller şizofreni hastasını andıran iki kişilikli bir insan profilini ortaya koymaktadırlar. Kimlikleriyle Mısırlı, Pakistanlı, Hindistanlı vs. olup, ruh ve düşünceleriyle Fransız, İngiliz, Amerikan vs. gibi düşünebilmektedirler.
Müslüman şahsiyet sahibidir; mefkûresi, duruşu bellidir; yabancı kan kabul etmez; dışardan empoze edilen değerlere karşı durur, reaksiyon gösterir, inanç ve kimliğini korumak için gerekirse en kıymetli varlığını verir. Bu nedenle İslam âleminde görülen çalkantı ve sıkıntıların çoğunun temelinde materyalist eğitimin getirdiği tahribat yatmaktadır.
Ezcümle, dünyada hayır, güzellik adına ne varsa sağlam; yani Rabbânî bir eğitimin neticesi olduğu gibi, isyan, günah ve suç adına da ne varsa cehaletin/eğitimsizliğin neticesidir. Eğitimsizliğin bir neticesi olan cehalet, musibetlerin en kötüsü, Rabbânî eğitim ve ilim de haz ve nimetlerin en güzelidir. Rabbanî eğitim din olduğu gibi, din de eğitim ve ilimdir.
Eğitimcide bulunması gereken en bariz özellik rabbânîliktir. Rabbânîlik eğitimde âlim, âmil ve muallim olmayı kapsar.
İyi eğitim almadan ortaya çıkanlar, tarihin her döneminde sorun olmuşlardır. Haricilik, Mürcie ve batinî çıkışlar bunun yaşanmış örnekleridir.
İlk âyetlerin ön gördüğü eğitim, ihsan, merhamet ve şefkat üzerine kurulmuştur. Âyetler eğitimcilerin de aynı vasıflarla bezenmesi gerektiğine dikkat çekmektedir.
İslam âleminde görülen çalkantı ve sıkıntıların çoğunun temelinde materyalist eğitimin getirdiği tahribat yatmaktadır.