www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

AİLENİN YÖNETİMİ, GEÇİMİ, ÇOCUK BAKIMI VE EV İŞLERİ

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

AİLENİN YÖNETİMİ, GEÇİMİ, ÇOCUK BAKIMI VE EV İŞLERİ
Aile; günlük dildeki yaygın kullanımıyla, aynı evde yaşayan anne, baba ve evlenmemiş çocuklardan oluşan topluluğa verilen isimdir. Bu küçük aile tipine “çekirdek aile” adı verilir. Büyük baba, nine ve torunlar da bu ailenin bir parçasıdırlar. Aile sözcüğünün bundan daha geniş anlamı da vardır. Örneğin; amcalar, dayılar, teyzeler, halalar, yeğenler ve evlilik bağıyla aileye katılmış diğer kişiler gibi daha kalabalık sayıda akrabadan oluşan, evliliğe ya da ortak atalara dayalı ilişkilerin oluşturduğu birimi, hatta soy ya da sülaleyi anlatmak için de “aile” sözcüğü kullanılmaktadır. Anne, baba, kızlar, damatlar, oğullar, gelinler ve torunların aynı çatı altında yaşadığı bu tür büyük ailelere de “geniş aile” denir.
Aile, kişinin huzur bulduğu bir ortam, neslin devamı için bir vesile, kişiyi günah iş ve davranışlardan alıkoyup koruyan bir engel ve kalkandır. Dünya ve âhiret mutluluğunun sebebi ve kaynağıdır.
Bundan dolayı İslâm dini, “aile” kurumuna büyük önem vermiş, insanları aile kurmaya teşvik ettiği gibi bu sosyal yapının bütünlük ve dirliğinin korunmasını da ısrarla istemiştir. Rabbimiz Allah, Kendi varlık ve kudretinin belgelerinden biri olarak, aileyi bireylerinin yatışıp huzur bulduğu bir sevgi ve şefkat ortamı yapmıştır: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.”  Peygamber Efendimiz (s) de ailede eşlerin birbirleriyle olan ilişkilerinden söz ederek, “Senin ona davranışına bağlı olarak, o senin cennetin ya da cehennemin olur.”  buyurmuştur.
Asıl olan, kişinin hayatının kalite ve rotasında önemli bir yere sahip olan aile kurumunun kurulup, huzurla, karşılıklı sevgi ve şefkat duyguları içinde sürdürülmesi; diğer bir ifadeyle aile bütünlüğünün korunmasıdır. Çünkü insan gerek bu dünyada gerekse âhirette ancak aile fertleriyle yani anne, baba, eş ve çocuklarıyla beraber olduğu zaman mutluluğu doyasıya yaşar. Ailenin parçalanıp bölünmesi, insanın ruhsal çöküntüye uğramasının ve mutsuzluğunun temel sebeplerinden biridir.
Rabbimiz Allah, cennette eşlerin gölgelerde, koltuklarda yaslanıp sohbet edeceklerini, baba, eş ve çocuklarından iyi olanların da kendileriyle beraber ola-caklarını haber vererek , ailenin bütünlüğünü korumanın önemine işaret etmiştir. Peygamberimiz de aile kurumunun dağılması demek olan “boşanma”nın, Allah’ın, kullarının yapmasından asla hoşlanmadığı, bununla beraber yasaklamayıp izin verdiği bir durum olduğunu bildirmiş, “Allah'ın, helal kıldıkları arasında en sevmediği şey boşanmaktır."  buyurmuştur.
Ne var ki ailenin huzur ve saadetinin sağlanıp sürdürülebilmesi için özverinin yanı sıra çaba gerekir. Bunun için öncelikle eşlerin sorumluluklar alıp görevler üstlenmeleri kaçınılmazdır. Aile içinde yerine getirilmesi gereken, evi idare etme, geçimi sağlama, ev işlerini yürütme ve çocuk bakımı gibi ailenin aslî ve zorunlu işlerinin yapılmasında görev dağılımı ve dayanışma şarttır.
Ailenin Yönetilmesi
Aile, bireylerden meydana gelen bir topluluk olduğu için her topluluk gibi o da yönetilmeye muhtaçtır. Aile içi hayatın dirlik ve huzur içinde devam edebil-mesi için yönetim işinin yerine getirilmesi şarttır. Aksi durumda, aile içinde sap-maların ve çatışmaların; huzursuzluk ve gerginliğin olması kaçınılmazdır. Yönetim işinin ihmal veya terk edilmeye devam edilmesi halinde de söz konusu sapmalar ve gerginlikler giderek derinleşecektir.
Evin gelir ve giderlerini dengede tutup, mevcut imkânlarını en iyi şekilde kullanarak, ailenin ekonomik düzeyine uygun bir hayat sağlamak, aile içi ihtilaf ve anlaşmazlıkları çözüme kavuşturmak, karşılıklı saygı, sevgi ve hoşgörünün yerleştirilip sürdürülmesini sağlamak gibi konular ev idaresinin temel işlerinden bazılarıdır.
Aile yönetimi kapsamında, dünya hayatına yönelik yerine getirilmesi gereken bu işlerin yanı sıra âhiret hayatına yönelik olarak yerine getirilmesi gereken başka birtakım işler daha vardır. Dünya hayatının fanilik ve geçiciliği, inkârı mümkün olmayan bir hakikat olarak önümüzdedir.  Asıl ve kalıcı gerçek hayatın, âhiret hayatı olduğu  dikkate alındığında, aile bireylerinin âhiret hayatlarına dair düzenlemelerin aile yönetiminde birinci dereceden öncelikli ve önemli işler olduğu kendiliğinden anlaşılacaktır.
Babanın sağlığında, bu işin baba tarafından yerine getirilmesi, Rabbimiz Allah’ın ve Peygamber Efendimizin bir tavsiyesidir. Zira bu görevin yerine getirilebilmesi için gereken bedensel - ruhsal yetenek ve donanımlar dikkate alındığında babanın anneye göre bu iş için daha uygun ve elverişli olduğu aşikârdır. İstisnalar kural dışı tutulursa, erkeklerin bu görevin gereği olan özelliklerde kadınlardan üstün yaratıldıkları ortadadır. Ayrıca âyet ve hadislerde, ailenin geçiminin erkeğin sorumluluğuna bırakılmış olması da onun evin idaresi görevini de yürütmesi gerektiğine dair bir işarettir. Nitekim İmam Taberî, Nisâ Sûresi’nin 34. âyetine yaptığı tefsirde, erkeğin evin idarecisi olduğunu söylemiş ve bunun gerekçesini de erkeğin kadından üstün yaratılmış ve evin geçiminden de sorumlu tutulmuş olması olarak açıklamıştır.
Aile yönetiminin kocanın sorumluluğunda olması ve onun bu göreve liyakati hususu, Nisâ Sûresi’nde şöyle açıklanır: “Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur.”  Peygamber Efendimiz de aile yöneticiliği görevinin erkeğin sorumluluğunda olduğunu dile getirerek şöyle buyurur: “Erkek de ailesi üzerinde bir gözeticidir ve o da ailesinden so-rumludur.” 
Ancak âyette dile getirilen üstünlük, erkeğin kadından her konuda üstün olduğu biçiminde anlaşılamaz. Zira kadın ve erkek, yaratılış itibariyle Allah katında eşit üstünlük ve fazilete sahip olup, ortaya koydukları davranış ve işleriyle birbirlerinden ayrılırlar. Allah’a karşı sorumluluk bilinci en fazla olup, Allah’ın emir ve yasaklarını gözetmede daha ileri olan kimse, bu şekilde ol-mayana nispetle, Allah katında daha itibarlı ve şerefli konumdadır. Allah’ın yardım ve ikramına da daha layıktır. Allah bunu şöyle haber vermektedir: “Şüphesiz, Allah katında en üstün olanınız, O'na karşı en fazla sorumluluk bilinciyle hareket edeninizdir.” 
Aynı şekilde Rabbimiz Allah, “Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derece farkı vardır.”  buyurarak, erkeklerin kadınlardan bir derece daha üstün olduklarını bildirmiştir. Sahabenin en büyük Kur’an müfessiri İbn Abbas, adı geçen sûrede bildirilen, erkeklerin kadınlar üzerindeki bir derece farkını şöyle açıklar: Kocalar hanımlarına karşı bütün görev ve sorumluluklarını yerine getirecekler, buna karşılık hanımlarının onlara karşı işledikleri bazı kusurları hoş görüp, onlarla her halükarda iyi geçinecekler. Böylelikle onlardan üstün olacaklar. 
Bu açıklamadan da anlaşıldığı üzere, erkeğin kadından üstünlüğü, kadına karşı büyüklenmeyi değil, ona karşı olabildiğince alçak gönüllü olmayı ifade etmektedir.
Babanın vefat etmiş ya da bu görevi yerine getiremeyecek durumda bu-lunması hallerinde bu görevi, anne yerine getirecektir. Bu hakikat, daha küçük yaşlardan itibaren kız çocuklarının da ahlaki ve kültürel donanımlarının yanı sıra aile içi görevlerini gölgelemeyecek ve ihmaline yol açmayacak türden meslekî donanımlarının da bulunmasının çok uygun hatta gerekli olduğunu göstermektedir. Sahâbe hanımlar arasında meslek sahibi hatta kocalarından daha zengin olup evlerini geçindiren kadınların olduğu bilinmektedir.
Kocalar evlerini yönetirken keyfi hareket edemezler. Zira aile yönetimi birtakım dinî kurallarla hükme bağlanmış olup, onlardan bazısı, kadınların da erkekler üzerinde hakları olduğunu bildiren şu âyetlerdir: “Erkeklerin kadınlar üzerindeki hakları gibi, kadınların da erkekler üzerinde belli hakları vardır.” , “Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız, bilin ki hoşlanmadığınız bir şeye Allah, çok hayır koymuş olabilir.”  Peygamber Efendimiz de bu konuda şöyle buyurur: “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun. Çünkü onları Allah’ın emanıyla aldınız ve Allah’ın sözüyle onları kendinize helal kıldınız.” , “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı iyi olanınızdır. Ben de aileme karşı en iyi olanınızım.”
Aile yönetiminde, eşle iyi geçinmenin ve onun haklarını en güzel tarzda yerine getirmenin dışında erkeğe düşen bir diğer görev de hanımıyla istişare etmesi, aileyi ilgilendiren durumlarda ona danışmasıdır. Allah, Peygamber Efendimize yönetim işlerinde bu prensibi gözetmesini emrederek şöyle buyurur: “İşlerinde onlara danış.” 
Aile içinde de bir yönetim söz konusu olduğuna göre bu prensip orada da geçerli olmalıdır. Ailenin yöneticisi durumundaki erkek, başta hanımı olmak üzere ailenin bireyleriyle istişare edecek, meseleler hakkında onların da görüş ve tekliflerini alacaktır. Peygamber Efendimizin, Hudeybiye anlaşması sonrasında yaşanan zor bir durum karşısında hanımı Ümmü Seleme’ye danışmasını anlatan aşağıdaki hadis, bu konunun sünnetteki en güzel örneklerinden birini oluşturmaktadır:
 “Misver b. Mahreme şöyle anlatmıştır: “Hudeybiye anlaşmasının yazılması bittikten sonra Allah Rasûlü (s) ashabına: “Kalkın, kurban kesip, tıraş olun!” buyurdu. Andolsun ki, onlardan hiçbiri buna kalkmadı. Allah Rasûlü bu sözünü üç kez tekrarladı. Buna rağmen onlardan hiçbiri yine kalkmayınca Allah Rasûlü (s), hüzünlü bir şekilde Ümmü Seleme’nin yanına giderek ona, emrini kimsenin dinlemediğini anlattı. Bunun üzerine Ümmü Seleme: “Ey Allah’ın Rasûlü! Emrini yerine getirmelerini istiyor musun? O zaman onların yanına çık ve kurbanını kesinceye kadar onlardan hiçbiriyle konuşma. Sonra berberini çağırıp, tıraş ol.” dedi. Allah Rasûlü (s) dışarı çıkarak, hanımının söylediği gibi yaptı. İnsanlar bu durumu görünce, onlar da kalkarak kurbanlarını kestiler ve birbirlerini tıraş etti-ler.”
Aile reisi nihâyet bir karar verince, aile üyeleri, günah olmadıkça verdiği kararlarda ona itaat etmelidirler. Aile huzur ve mutluğunun istikrar ve sürekliliği için bu şattır. Peygamber Efendimiz kadının kocasına itaat etmesinin önemi ve bunun Allah katındaki mükâfatı hakkında şöyle buyurmuştur: “Kadınların hayırlısı, baktığında seni mutlu eden, emrettiğinde sana itaat eden ve bulunmadığın zamanlarda namusunu ve malını koruyandır.” , “Kadın beş vakit namazını kılar, Ramazanda orucunu tutar, namusunu korur ve kocasına itaat ederse cennete girer.” 
Ailenin Geçimini Sağlama
Yukarıda da değindiğimiz üzere, ailenin geçimini sağlama kocanın görevi-dir. Çünkü kocanın yaratılışı ve eğilimleri bu iş için daha uygundur. Ayrıca kadı-nın, kocanın bu görevine karşılık, kendisini çalışıp kazanmaktan alıkoyacak aile içi hamilelik, doğum, çocuk bakıcılığı ve ev işleri gibi başka görevleri vardır.
Nisâ sûresinin, erkeklerin aileleri için mallarından harcama yapacaklarını bildi-ren  âyetini ailenin yönetimi konusunda aktarmıştık. Bu âyete ek olarak bakara sûresindeki şu âyeti de bu çerçevede hatırlamak iyi olacaktır: “Onların (anne ve çocukların) örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi babaya aittir.”
Âyetlerin yanı sıra Peygamber Efendimizin de ailenin geçimini sağlama konusundaki tavsiye ve buyruklarını kısaca aktarmak gerekir. Söz konusu hadislerden birinde Peygamber Efendimiz erkeklere şöyle buyurmaktadır: “Onların (anne ve çocukların) örfe uygun olarak beslenmelerini ve giyimlerini karşılamak sizin sorumluluğunuzdadır.”
Ailenin geçimini sağlamak, kocaya yüklenmiş bir sorumluluk olduğu kadar, onun hakkında da büyük bir sevap ve ecir vesilesidir. Peygamber Efendimiz aile nafakası için çalışıp kazanmayı, Allah yolunda yapılan bir çalışma olarak değerlendirmiştir: “Küçük çocuklarının nafakasını kazanmak için çalışan kimse, Allah yolundadır.”  Aileye harcanan her bir kuruş da Allah için verilmiş sadaka hükmündedir ve koca için sevap kaynağıdır. Hadiste bu konu şöyle müjdelenir: “Ne harcarsan o senin için sadakadır. Hanımına yedirdiğin bir tek lokmaya dahi sevap alırsın.” 
Yine Peygamber Efendimiz, Allah rızası için yapılan infak türlerini, Allah katındaki değer ve kıymeti bakımından karşılaştırdığı bir hadisinde, ailenin geçimi için harcanan paranın üstünlüğünü şöyle bildirmektedir: “…Bunların sevap yönünden en büyüğü, ailene harcadığındır.”
Hadisler, ailenin nafakasını sağlama görevinin, erkeğin üzerinde bir yük değil, Allah katında sevap ve mükâfat vesilesi olduğunu müjdeleyerek, böylelikle erkeğin bu konuya yaklaşımını olumlu yönde geliştirmekte, ibadet bilinciyle bu işin üstesinden gelmesine katkı sağlamaktadır. Bu sebeple erkeğin, imkân ve kazancını ailesinden esirgemesi doğru olmaz. Çünkü hadislerde aile için harcamaya teşvik vardır. Buna göre, parayı aileden kısmak ve böylelikle onları muhtaç insanlar durumuna düşürmek, fazilete ters bir davranış olup, bundan sakınılması gerekir. Nitekim Peygamber Efendimiz, malının tamamını bağışlamak isteyen Sa’d bin Muâz’a (ra): “Böyle yapma, arkanda zengin bir aile bırakman, başkasına muhtaç fakir bir aile bırakmandan senin hakkında daha iyidir.”  demiştir. Ebû Kılâbe, bu harcamanın önemine ve Allah katındaki değerine, “Kazancını ailesine ve çocuklarına harcayan adamdan daha sevaplı kim olabilir?” diyerek dikkat çekmiştir.
Erkeğin kendisinden kaynaklanan fiziksel-ruhsal birtakım eksikliklerle ya da zor ekonomik şartlar sebebiyle ailenin geçimini sağlamada yetersiz kalması durumunda kadının, kocasına yardımcı olması güzel bir davranış olup, kadın için sevap ve fazilet vesilesidir. Sahâbe arasında Abdullah bin Mes’ûd’un hanımı Zeyneb’in (r.anhâ) aile geçiminde yetersiz kalan kocasına, el işçiliği yaparak zanaatıyla sağladığı ekonomik katkı meşhurdur. Hatta hadis kaynaklarında anlatıldığına göre; bir gün Peygamber Efendimize birini göndererek, ailesine sağladığı malî katkılarından dolayı kendisinin sevap alıp almayacağını sordurunca Peygamberimizin cevabı şöyle olmuştur: “Evet. Üstelik bundan dolayı ona iki ecir vardır: Biri, akraba ile ilgilenme ecri; diğeri de sadaka ecridir.”
Peygamber Efendimizin tavsiyeleri, çalışan kadının da parasını harcayacağı öncelikli yerin, sıkıntı içinde olan ailesi olduğunu göstermektedir. Zira bir başka hadiste Peygamber Efendimizin, Abdullah bin Mes’ûd’un hanımı Hz. Zeyneb’in aile ekonomisine sağladığı katkıyı çok yerinde bulup, buna teşvik ve tavsiye ettiğini görüyoruz: “Kendilerine tasaddukta bulunmana en lâyık kişiler, kocan ve çocuğundur.”
Erkeğin aile geçimini sağlama çerçevesinde eve getirdiği eşya ve paraya karşı kadının da birtakım sorumluluklar taşıması kaçınılmazdır. Bu sorumluluğun başında evin imkânlarının korunması ve en uygun şekilde kullanılıp değerlendirilmesi gelmektedir. Malın gereksiz yere harcanması kadar uygunsuz biçimde kullanılması da “israf” kavramı içinde yasaklanmıştır. A’raf sûresinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: “Yiyin, için fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri asla sevmez.”  Peygamber Efendimiz de ailenin imkânlarını korumanın ve en uygun biçimde kullanmanın, salih kadınların bir özelliği olduğunu haber vererek şöyle buyurmaktadır: "Deveye binen kadınların en iyileri, Kureyşli kadınların salihleridir. Onlar küçük çocuklara daha şefkatlidirler, kocalarının mallarını da daha iyi koruyucudurlar.”
Ev ekonomisi temelinde evin hanımı, alışverişini ailenin gelirine dikkat ederek yapacak, mutfak malzemelerini israf etmeden kullanacak, dengeli bir mutfak ve ev düzeni oluşturacaktır.
Kadın, evin imkânlarından zaman zaman Allah yolunda birtakım harcamalar yapabilir. Ancak bu harcamaların, başta ailenin yöneticisi koca olmak üzere aile fertlerini sıkıntıya düşürecek ve böylelikle onların memnuniyetsizliğine neden olacak israf düzeyinde olmamalıdır. Aile kaynaklarının bir emanetçi sorumluluğunda kullanılması esastır. Ağır ekonomik şartlar altında bu sorumluluğun daha da artacağı âşikârdır. Bu sebeplerden ötürü Peygamber Efendimiz, kadının, ailenin bütçesinden aşırı şekilde infakta bulunmasını yasaklayarak, şöyle buyurmuştur: “Kocasının izni olmadan kadın, malından aşırı şekilde infak edemez.” 
Ancak bu yasaklama, ailenin dünya ve âhiret bereketini ve mutluluğunu sağlama maksadıyla aile bütçesinden harcamalar yapılmasına engel değildir. Zira Peygamber Efendimiz, “Kadın, kocasının evinden zararsızca infakta bulunursa, yaptığı infak sebebiyle ecri kendinin; malı kazanması sebebiyle bir o kadarı da koca¬sının olur.”  buyurarak, bu infaktan dolayı, hem çalışıp kazanan kocanın, hem de o kazançtan Allah için infak eden evin hanımının sevap kazanacaklarını müjdelemiştir. Bir başka hadiste ise, kadının, kocasının kazancından harcama yapmasının özellikle tavsiye edildiği görülmektedir: “Esma (r.anhâ) şöyle anlatıyor: “Yâ Rasûlallah, (kocam) Zübeyr’in bana getirdiğinden başka malım yok. Bu getirdiklerinden sadaka verebilir miyim?” diye sordum. Allah Rasûlü (s): “Gücünün yettiği kadar infakta bulun. Malının fazlasını saklama ki Allah da sana fazl-u keremini kesmesin.” buyurdu.” 
Çocukların Bakım ve Terbiyesi
Çocuk bakım ve terbiyesi, uzun süreçli ve oldukça zahmetli bir iştir. Çocuğun anne karnında geçirdiği ilk günden başlayıp, olgun bir birey olduğu yaşa kadar devam eder. Hatta anne babanın çocuğuna olan ilgi ve desteği, onların vefatına kadar asla son bulmaz. Çocuğun fizyolojik ve ruhsal ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra onun iyi yetenek ve eğilimlerinin geliştirilip, bunların kötülerinin de ortadan kaldırılması yani sağlam bir kişilik kazandırılması da gereklidir. Bunlar yapılırken diğer taraftan çocuğun sosyal yönünün de geliştirilmesi zorunludur. Böylece çocuk sosyalleşir, sadece kendisini düşünen, acımasız biri olmaktan kurtulur. Ahlakî erdem ve faziletlerle donanıp, çevresine faydalı bir fert olur.
Bütün bunlar, anne karnında teşekkülünden itibaren çocukla sistemli ve sürekli bir şekilde ilgilenmeyi gerektirir. Bu da zaman ve emek ister. Ailenin ge-çimini sağlamak üzere vaktinin büyük bir bölümünü dışarıda geçiren babanın bu işi gerçekleştirmek için uygun olmadığı ortadır.
Kaldı ki sadece zaman, bu işi kimin yapacağını belirleyici temel bir ölçüt de değildir. Çocuğun bakım ve terbiyesi için engin bir şefkat, sevgi ve özveri gibi çok daha önemli yetenek ve donanımlar gerekir. İşte bunları ve daha fazlasını Allah, annede bir araya getirmiştir. Bu işin anne tarafından yerine getirilmesi için, Yüce Yaratıcı babaya bahşetmediği, annenin huzur verici kucağı ve kokusu gibi çocuğun ihtiyaç duyacağı birçok özellik ve güzellikleri anneye bahşetmiştir. Anneyi bu yükün ağırlığını kaldırabilecek bir sevgi, merhamet ve sabır abidesi yapmıştır. Bütün bunlar, çocukların bakım ve terbiyesinde öncelikli sorumluluğun anneye ait olduğunu göstermektedir.
İslâm, çocukların terbiyesine büyük önem vermiştir. Onların Allah’ın razı olduğu, güzel ahlaklı bireyler olmalarını, bu terbiyenin ana gayesi yapmıştır. Hz. Lokman’ın oğluna yaptığı öğütler bu bakımdan oldukça anlamlı ve önemlidir. Kur’an-ı Kerim, bu öğütlerin bir bölümü bize aktarmıştır.  Peygamber Efendimiz de çocuk eğitiminin temel hedefinin çocuğa güzel ahlâk kazandırılması olduğunu şöyle bildirmiştir: “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel ahlâk ve terbiyeden daha üstün bir bağışta bulunmamıştır.”
Bu son derece önemli görevi yerine getirmeye en uygun aday anne olduğu için bu görev, annenin sorumluluğuna bırakılmıştır. Peygamberimiz (s) kadının bu sorumluluğunu şöyle bildirmiştir: “Kadın da kocasının evi ve çocukları üzerinde gözeticidir ve o da bunlardan sorumludur.”
Kadın, temel görevlerinden biri olduğu için daha alt derecede başka sorumluluklarını gerekçe göstererek çocuk bakım ve terbiyesinden kendini alıkoyması ve bundan kaçınması doğru olmaz. Örneğin, çalışıp kazanması ihtiyaç ve zorunluluk olmadığı halde iş hayatını, çalışıp para kazandığını öne sürerek, bu görevden kaçınmamalıdır. Çocuk eğitimi, ekonomik üretime sağlanacak katkıya feda edilmemelidir. Nelerin öncelikli ve asıl olduğu doğru tespit edilmelidir.
Buna karşılık evin hanımı, aile bütçesinin yeterli olması durumunda, bu görevlerini en iyi biçimde yerine getirebilmek için bütçeden harcamalar yapabilir, örneğin, kendine yardımcılar tutabilir. Böylelikle sorumluluklarının bir kısmını yardımcılarına devrederek, kültür ve donanımı arttırıp geliştirmek, hayır faaliyetlerinde daha fazla yer almak ve Allah’a olan ibadet ve yakınlığını arttır-mak gibi işler için kendine yeterince zaman ayırabilecektir.
Çocuk bakım ve terbiyesinde kocanın hanımına yardımcı olması, kazancından bu konuda yapacağı harcamalarla hanımını desteklemesi, eşine ve çocuklarına zaman ayırması, onları sohbette bulunup onları dinlemesi, ihtiyaçlarını tespit edip gidermeye çalışması güzel bir davranıştır.
Ev İşleri
Ev içinde kocadan daha fazla zaman geçirmesi ve fiziksel ve ruhsal olarak bu işlere erkeğe göre daha fazla eğilimli ve yetenekli olması sebebiyle çocuk bakımı gibi ev işleri de kadının sorumluğuna verilmiştir. Peygamberimizin kadının evden sorumlu olduğunu bildiren hadisini yukarıda aktarmıştık.  Yine sahâbe hanımların, ev işlerini büyük bir özveri ve gayretle yerine getirdiklerini gösteren pek çok örnek vardır. Bu örneklerden biri Hz. Ebû Bekir’in kızı Hz. Esmâ’dır. O, evde yaptığı işlerden bazılarını şöyle anlatıyor:
 “Zübeyr b. Avvam benimle evlendiğinde, ne kölesi vardı ne de herhangi bir malî varlığı bulunuyordu. Su çekmekte kullandığı devesi ile atından başka bir şeyi yoktu. Atının otunu, yemini de ben bulup verirdim. Onları ben sulardım. Su kırbasını dikerdim, hamur yoğururdum, yalnız ekmek yapmayı beceremezdim. Ekmeği ensarlı komşularım olan kadınlar yaparlardı. Bunlar iyi kadınlardı. Rasûlullah (s) Zübeyr’e bir miktar hurmalık vermişti. Zübeyr’in bu hurmalığından başımın üstünde hurma çekirdeği taşırdım. Bu hurmalık, evimden bir fersahın üçte ikisi mesafeydi...”
Ev işleri teknolojik imkânların ve yardımcı insan gücünün bulunmadığı ya da kıt bulunduğu durumlarda oldukça yorucu hatta yıpratıcı olabilmektedir. Ancak kadına düşen, bu durumda sabretmek ve Allah ona bir çıkış yolu gösterinceye kadar elinden geldiğince ev işlerini yapmaya çalışmaktır. Sahâbe hanımların, bu zorlukları çok yaşamalarına rağmen ev işlerini yapmaktan imtina etmediklerini bilip, onların kendine örnek almalıdırlar. Nitekim yukarıdaki hadisin sonunda Hz. Esmâ ev işlerinin ağırlığını ve bundan kurtuluşunu şöyle anlatmaktadır: “Ben bu aile yükünü, Ebû Bekr'in ba¬na at seyisliği yapacak bir hizmetçi göndermesine kadar çektim. O gün babam beni bu yükten kurtarmakla, sanki beni azat etmişti.” 
Peygamber Efendimizin kızı Hz. Fatıma’nın da ev işlerinin ağırlığından duyduğu sıkıntı meşhurdur. Kendisinin, un yapıp hamur yoğurmaktan dolayı elleri yara içinde kalmıştı. Bir gün esirlerin getirildiği duydu. Babası Hz. Peygambere giderek, ev işlerinde kendisine yardımcı olması için esirlerden birini kendisine hizmetçi olarak vermesini istedi. Ancak Allah Rasûlü (s) kızının bu isteğini geri çevirip, “Benden istediğinizin daha hayırlısını size haber vereyim mi? Siz yatağınıza geldiğinizde otuz dört defa Allahu ekber, otuz üç defa Sübhanallah ve otuz üç defa Elhamdülillah dersiniz. Bu, sizin için hizmetçiden daha hayırlıdır.”  buyurarak, ondan aile yükü karşısında sabretmesini iste-miştir.
Peygamber Efendimizin, ev işlerinin ağırlığını gerekçe gösteren kızının bundan böyle evinde iş yapmamasını değil, Allah’a tevekkül ederek, ev işlerini yapmaya devam etmesini öğütlemesi, gücü yeten kadının ev işlerini yapması gerektiğini göstermektedir.
Kocanın ev işlerinde hanımına yardımcı olması, iyi bir koca ve aile yöneticisi olma gayreti kapsamında değerlendirilmesi gereken bir konudur. Erkeğin evde birtakım işler yaparak hanımına yardımcı olması utanılacak değil; aksine bu tutumda Peygamberi örnek almış olması sebebiyle övünç duyulacak bir tavırdır. Başta hadis kitapları olmak üzere Peygamberimizin ev içindeki tavır ve tutumunu nakleden kaynaklara bakıldığında, erkeğin evin işlerinde hanımına yardımcı olması gerektiği anlaşılacaktır. Nitekim Hz. Aişe (r.anhâ), kocası Allah Rasûlü’nün evde neler yaptığını soran kişiye, O’nun (s) ailesinin işleriyle meşgul olduğunu , kendi elbisesini yıkadığını, keçiyi sağdığını, kendi ihtiyaçlarını giderdiğini , yırtık ve söküğünü diktiğini, ayakkabısını tamir ettiğini  haber vermiştir.
Peygamber Efendimizin ev işlerinde hanımlarına yardımcı olması iki bakımdan önem arzetmektedir: Öncelikle kocanın, ev işlerinde ve çocuk bakımında hanıma yardımcı olması, kocanın aileyi en güzel şekilde gözetip yönettiğini ve hanımı için iyi bir koca, çocukları için de iyi bir baba olduğunu gösterir. İkinci olarak; ev işlerinin hepsinin sadece kadının görevi olmadığına, erkeğin de bu görevlerden bir kısmını, yapabildiği ölçüde yerine getirmesinin gerekliliğine işaret eder.
Kadının, bütün zamanını ve enerjisini sadece ev işlerine, TV seyretmeye, komşularla çay sohbetlerine ayırıp tüketmesi doğru değildir. İmkân ölçüsünde ev dışında da çeşitli kültürel, sosyal hayır faaliyetlerine katılması yerinde olur. Kocanın, ev işlerinde ve çocuk terbiyesinde eşine sağlayacağı katkı ve destek, kadına bu tür faaliyetler için ihtiyaç duyacağı zaman ve enerjiyi sağlayacaktır.
Her halükârda bütün ömrünü çocuklarının bakım ve terbiyesiyle, ev içi hayatı düzene koyarak ailesine rahat ve mutlu bir hayat sürmelerini sağlamakla geçiren kadın, bu tür faaliyetlere zaman ayıramamış olsa bile bundan dolayı kınanması değil, tebrik edilmesi gereken mübarek bir kadındır. Aynı şekilde ailesinin ve çocuklarının ihtiyacını karşılamak için çalışıp çabalayan, onlar için yeri geldiğinde kişisel arzu ve isteklerini feda eden ve ev işlerinde hanımına yardımcı olmaktan bir an bile geri kalmayan koca da tebrik edilmeye layık mübarek bir insandır.
Ailenin yönetimi, geçiminin sağlanması, çocuk bakımı ve terbiyesi, ev işleri gibi aile içinde mutlaka yerine getirilmesi gereken temel işler, İslâm dininin dünya ve âhiret mutluluğu için önem verip, birtakım düzenlemeler getirdiği görev ve sorumluluklardır. Bu sebeple Kur’an ve hadislerde bu konulara dair açıklamalar ve örnekler bolca yer almıştır.
Doğrular Allah’tan, isabetsiz görüş ve düşünceler ise bizdendir.