www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

Rububiyyet Tevhidi’nin Hakikati ve Onda Muhalif Olanlar

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

Rububiyyet Tevhidi’nin Hakikati ve Onda Muhalif Olanlar

Soru:

Rububiyyet Tevhidi’nin hakikati nedir?

Cevap:

Hamd, Allah’a mahsustur.

Rububiyyet Tevhidi: Yaratma, mülk, yönetme, rızık verme, yaşatma, öldürme, yağmuru indirme ve bunun gibi fiillerinde Allah Azze ve Celle’yi birlemektir. Bir kulun tevhidi, Allah Azze ve Celle’nin her şeyin Rabbi, maliki, yaratıcısı ve rızık vereni olduğunu ikrar etmediği müddetçe tamam olmaz. Muhakkak ki Allah Azze ve Celle yaşatandır, öldürendir, fayda verendir, zarar verendir, dualara sadece O icabet eder, bütün emirler O’nundur, dilediğini yapmaya kadirdir. Bu kısım, imanın hayrına ve şerrine iman bölümüne girer.

Tevhidin bu kısmına, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin içlerine gönderildiği müşrikler itiraz etmemişlerdir. Bilakis bunların hepsini ikrar etmişlerdir. Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibi:

( ولئن سألتهم من خلق السماوات والأرض ليقولن خلقهن العزيز العليم ) الزخرف/9

«Onlara, "gökleri ve yeri kim yarattı?" diye sorsan, "onları, dâima gâlib olan ve her şeyi hakkıyle bilen Allah yarattı" diyeceklerdir.» (Zuhruf: 9)

Onlar, işleri yönetenin Allah Azze ve Celle olduğunu, göklerin ve yerin sahibinin O olduğunu ikrar ediyorlardı. Bununla da anlaşılıyor ki, Allah Azze ve Celle’nin Rububiyyet Tevhidi’ni ikrar etmek, kişinin İslam’ını gerçekleştirmede, İslam’a girmesine yeterli değildir. Bununla beraber, muhakkak onun içerdiği şeyleri yapması gerekir ki o da, Allah Azze ve Celle’yi ibadetlerinde birlemek olan Uluhiyyet Tevhidi’dir.

Rububiyyet Tevhidi’ni, Âdemoğlundan bilinen hiç kimse inkâr etmemiştir. Yaratılmışlardan hiçbir kimse kalkıp da: Bu âlemde iki eşit yaratıcı var, dememiştir. Ancak Firavun’dan hâsıl olan bundan müstesnadır. O da bunu büyüklenerek ve inadından dolayı inkâr etmiştir. Bununla beraber Firavun -Allah’ın lâneti onun üzerine olsun- kendisinin Rab olduğunu iddia etmiştir. Allah Azze ve Celle’nin onda hikâyeyle haber verdiği gibi: ( فقال أنا ربكم الأعلى ) «Firavun: "ben sizin en yüce Rabbınızım" demişti.» (Nâziat: 24) ( ما علمت لكم من إله غيري )  «Firavun ise şöyle demişti: "Ey ileri gelenler! Sizin için, benden başka bir ilâh tanımıyorum."» (Kasas: 38) Bu ise ondan büyüklenme sonucu olmuştur. Çünkü o, Rabbin, kendisinden başkası olduğunu biliyordu. Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibi:

( وجحدوا بها واستيقنتها أنفسهم ظلماً وعلواً ) النمل/14

«Gönülleri, o delillerin hak olduğuna kanaat getirdiği halde, sırf zulüm ve kibir yüzünden onları inkâr etmişlerdi.» (Neml: 14)
Firavun ile münazara eden Musa’dan hikâye ile Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

( لقد علمت ما أنزل هؤلاء إلا رب السماوات والأرض ) الإسراء/102

«Mûsâ da şöyle demişti: "Sen de muhakkak biliyorsun ki, bunları, delil olarak, göklerin ve yerin Rabbından başkası indirmemiştir."» (İsra: 102)

Firavun kendi nefsinde Rabbin Allah Azze ve Celle olduğunu ikrar etmiştir.

Tıpkı Mecusilerin şirk koşma adına Rububiyyet Tevhidi’ni inkâr ettikleri gibi. Onlar şöyle demişlerdir: Âlemin iki tane yaratıcısı vardır. O ikisi karanlık ve nurdur. Bununla beraber bu iki yaratıcıyı eşit kılmamışlardır. Onlar şöyle derler: Nur, karanlıktan daha hayırlıdır. Çünkü o, hayrı yaratır, karanlık ise şerri yaratır. Hayrı yaratan, şerri yaratandan daha hayırlıdır. Çünkü o, hayrı yaratır, zulmet/karanlık ise şerri yaratır. Hayrı yaratan, şerri yaratandan daha hayırlıdır. Yine karanlık, ışıtamayan bir yokluktur. Nur ise, var olan ve ışık verendir. O ise, zatında tamdır.

Bundan sonra… Müşriklerin, Rububiyyet Tevhidi’ni ikrar etmeleri, bunu tam manası ile yaptıkları manasına gelmez. Bununla beraber onlar buna, Allah Azze ve Celle’nin daha önce geçen âyette zikrettiği gibi icmali olarak ikrar ediyorlardı. Fakat onlar, buna rağmen onlar bazı şeyleri ihlal etmişlerdir. Onlar, yağmurun yağdırılmasını yıldıza nispet etmişlerdir. Kâhin ve sihirbazların ğaybı bildiklerine itikat etmişlerdir. Bunun gibi Rububiyyet Tevhidi’inde şirke düşmüşlerdir. Fakat onların Ulûhiyet ve ibadette koştukları şirke oranla, onların Rububiyyet Tevhidi’nde koştukları şirk, daha az ve daha sınırlıdır.

Allah Azze ve Celle’den, O’na kavuşana kadar ayaklarımızı dininde sabit kılmasını niyaz ederiz.

En iyisini bilen Allah’tır.