www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

Kurân, Allah Katından İndirilmedir ve Mahlûk Değildir

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

Kurân, Allah Katından İndirilmedir ve Mahlûk Değildir

Soru:

Kurân’ın mahlûk olmadığına ve biz Müslümanlar olarak buna nasıl inanmamız gerektiğine dair bize İngilizce bir kitaptan haber verebilir misiniz?

Cevap:

Hamd, Allah’a mahsustur.

Bu konuda biz Müslümanların inanması, itikad etmesi gereken, Allah Azze ve Celle’nin bize getirdikleri ve Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bize haber verdikleridir. Allah Azze ve Celle, Kitabı’nda bize kendisinin konuştuğunu haber vermiştir. Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

( ومن أصْدَق من الله حديثا )

«Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?» (Nisa: 87)  

( ومن أصْدَق من الله قِيلاً )

«Allah'tan daha doğru sözlü kim vardır?»  (Nisa: 122)

Bu iki âyette Allah Azze ve Celle’nin konuştuğunun ispatı vardır. Muhakkak ki Allah Azze ve Celle’nin sözü doğrudur, haktır, hangi yönüyle olursa olsun onda yalan yoktur.

Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

( وإذ قال الله يا عيسى ابن مريم )  

«Allah (Meryem'in oğlu İsa'ya) demişti ki: "Ey Meryem oğlu İsâ!» (Mâide: 116)

Bu âyette, Allah, konuşuyor ve O’nun sözü duyulandır ve ses ile olur. O’nun konuşması kelime ve cümleler iledir. Allah Azze ve Celle’nin harf ile konuştuğunun delili, Allah Azze ve Celle’nin şu âyetidir:

( يا موسى إني أنا ربُّك )

«"Ey Mûsâ! Ben, senin Rabbinim!"» (Tâhâ: 11-12)

Bu kelimeler harflerdir ve o Allah’ın kelamındandır. Onun ses olduğuna dair ise Allah Azze ve Celle’nin şu kavlidir:

( وناديناه من جانب الطور الأيمن وقرَّبناه نجياً )

«Ona, Tûr'un sağ  tarafından  seslenmiş, onunla vasıtasız  konuşmak  için kendimize onu yaklaştırmıştık.» (Meryem: 52)

Seslenme ve konuşma, ancak ses ile olur.

[İbnu Useymin, Şerhu Lum’atil-İ’tikâd: 73. sayfa.]

Bunun içindir ki, Ehli Sünnet vel-Cemaat’in itikadı, muhakkak ki Allah Azze ve Celle, nerede nasıl dilerse harf ve ses ile dilediği şekilde hakiki bir konuşma ile konuşur. Bu ise mahlûkun seslerine benzetilemez. Mahlûkun seslerine benzetilemeyeceğine dair delil Allah Azze ve Celle’nin şu kavlidir:

( ليس كَمِثْلِهِ شَيْءٌ وهو السَمِيعُ البَصِير )    

«O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O, hakkıyle işitendir; hakkıyle görendir.» (Şûrâ: 11)

Başlangıçta bu akide, Ehli Sünnet vel-Cemaat’in akidesi olarak bilinmiştir. Ehli Sünnet vel-Cemaat, Kurân’ın, Allah’ın kelamı olduğuna itikad eder. Bu itikadın delillerinden biri de Allah Azze ve Celle’nin şu kavlidir:

( وإنْ أحَدٌ من المشْرِكين استجارك فأجِرْه حتى يَسْمَع كلام الله )

«Eğer müşriklerden biri, sana sığınmak isterse, ona güven ver ki, Allah'ın kelamını işitsin.» (Tevbe: 6)

Buradaki maksat, ittifakla Kurân’dır. Allah Azze ve Celle burada kelamı kendi nefsi ile vasıflamıştır. Bu da Kurân’ın, Allah’ın kelamı olduğuna delildir.

 Ehli Sünnet vel-Cemaat’in itikadı, Kurân Allah’ın kelamıdır, O’nun tarafından indirilmiş ve mahlûk değildir. O’ndan başlamış ve yine O’na dönecektir.

Kurân’ın indirilmiş olduğuna dair deliller şunlardır: Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

( شَهْرُ رمضان الذي أنزل فيه القُرآن )

« (Size orucun farz kılındığı o sayılı günler) Ramazan ayıdır ki, Kur'ân işte bu ayda indirilmiştir.» (Bakara: 185)

 ( إنّا أنْزَلناه في ليلة القدر )

«Gerçek şu ki, biz Kurân’ı Kadir gecesinde indirdik.» (Kadir: 1)

( وقُرْآناً فَرَقْنَاه لِتَقْرَأَه على الناس على مُكْثٍ ونَزَّلنَاه تَنْزِيلاً )

«Sana Kurân'ı verdik ve onu, insanlara yavaş yavaş okuman için kısım kısım ve ihtiyaç hâsıl oldukça indirdik.» (İsrâ: 106)

( وإذا بَدَّلنا آية مكان آية والله أعلم بما يُنَزِّل قالوا إنما أنت مُفْتَرٍ بل أكثرهم لا يعلمون قل نَزَّله رُوح القُدُسِ من ربك بالحق ليُثَبِّت الذين آمنوا وهدى وبشرى للمسلمين ولقد نعلم أنهم يقولون إنّما يُعَلِّمُه بشر لسان الذي يلحدون إليه أعْجَمِِي وهذا لسان عربي مبين )

«Biz, bir âyetle bir âyetin yerini değiştirdiğimiz zaman -ki Allah ne indirdiğini çok iyi bilir- "Sen bir iftiracısın" derler. Hayır, öyle değil; fakat çoğu bilmiyor. (Ey Muhammed!) De ki: "Kurân'ı Rûhu'l-Kudüs (Cebrail), iman edenlerin imanlarını sağlamlaştırmak ve Müslümanlara hidayet ve rahmet olmak üzere Rabbinden hak ile indirmiştir. Onların, "Muhammed'e (söylediklerini) öğreten bir insandır" dediklerini elbette biliyoruz. Oysa haktan saparak kendisine meylettikleri adamın dili yabancıdır. Kur'ân ise, fasîh bir arapçadır(Nahl: 101-103)

Bir âyetle diğer bir âyetin yerini değiştiren Allah Subhânehû ve Teâlâ’dır.

Kurân’ın mahlûk olmadığına dair deliller de şunlardır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

( ألا له الخلق والأمر )

«Yaratma ve emir O’na aittir.»

Allah Azze ve Celle, yaratmayı bir şey, emri de başka bir şey kılmıştır. Kurân da emirdendir. Bunun delili de Allah Azze ve Celle’nin şu kavlidir:

( وكذلك أوْحَيْنَا إليك روحا من أمرنا ما كنت تدري ما الكتاب ولا الإيمان ولكن جعلناه نوراً نَهْدِي به من نَشَاءُ من عبادنا )

«İşte sana da (ey Muhammed!) emrimizden bir ruhu (Kurân’ı) böyle vahyettik. Önceden sen, Kitap nedir, îman nedir, bilmiyordun. Fakat biz, o Kitabı, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle hidayet edeceğimiz bir nûr kıldık.» (Şûrâ: 52)

Şayet Kurân bir emir ise, o, insanlar için bir paydır ki o zaman Kurân mahlûk olmamış olur. Çünkü Kurân mahlûk olsaydı, taksim sahih olmazdı. Yukarıda zikrettiğimiz âyette buna delildir.

Akli delile gelince, bizler, Kurân Allah’ın kelamıdır, deriz. Kelam ise kendi başına kaim zatı değildir ki Allah’tan ayrılsın. Şayet kelam, kendi başına kaim olsaydı, o zaman Kurân’ın mahlûk olduğunu söylerdik. Ancak kelam, konuşanın bir sıfatıdır. Bu, konuşanın bir sıfatı olunca Allah’tan olur ki bu, mahlûk/yaratılmış olmaz. Çünkü Allah Azze ve Celle’nin sıfatlarının hiçbiri mahlûk değildir.

[Şerhu Akidetit-Tahâviyye: İbnu Useymîn: 1/418-426-441]

Üzerimize düşen görev ise, buna bu şekilde iman etmemizdir. Allah Azze ve Celle’nin âyetlerini, muradının dışında tahrif etmememiz gerekir. Çünkü âyetler açıkça göstermektedir ki, Kurân, Allah tarafından indirilmiştir. Bunun içindir ki İmam Tahavi -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi: Muhakkak ki Kurân, Allah’ın kelamıdır. Söz olarak keyfiyeti bizce bilinmez bir şekilde O’ndan başlamış, vahiy olarak Rasûlu sallallahu aleyhi ve selleme indirmiştir. Müminler de bunu hak olarak doğruladılar ve onun hakiki mahiyette Allah’ın kelamı olduğuna ve insanların sözleri gibi mahlûk olmadığına kesin bir imanla inandılar. Her kim onun beşer kelamı olduğunu iddia ederse, muhakkak ki o, kâfir olmuştur. Allah Azze ve Celle onu yermiş, ayıplamış ve Sekar cehennemini vaat etmiştir. Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibi:  ( سأُصلِيه سَقَر ) «İşte bu adamı Sekar cehennemine sokacağım.» (Muddessir: 16) Allah Azze ve Celle, «Bu sadece bir insan sözü» (Muddessir: 25) diyenlere Sekar cehennemini vaat etmiştir. Biz, yakînen, hiçbir şüphe olmadan bilmişizdir ki, Kurân, insanlarını yaratıcısının sözüdür ve insanların sözüne benzemez.

[Şerhul-Akidetit-Tahâviyye: 179]