www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

İmanında Vesveseye Düşen ve Kötü Geçmişini Hesaba Çeken Kimse

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

İmanında Vesveseye Düşen ve Kötü Geçmişini Hesaba Çeken Kimse

Soru:

Benim iki tane sorum olacak. Umarım ki bu iki sorunun cevabını bulabilirim. Birinci olarak: Ben, Allah Azze ve Celle’den çok uzak olan biriydim. Her türlü günahı yapan biriydim. Bu durum, içinde bulunduğumuz Ramazan ayında Allah Azze ve Celle’ye tövbe edene kadar durum böyle devam etti. Tövbe ettikten sonra, daha önce hiç hissetmediğim bir mutluluk hissettim. Bundan itibaren namazlarımı mescidde cemaatle kılmaya başladım. Allah’ın bana takdir ettiği kadarıyla da gece namazı kılıyorum. Lâkin, aklıma, ne yaparsam yapayım Allah’ın beni affetmeyeceği düşüncesi geliyor. Yine bu tür düşüncelere ek olarak, Allah Azze ve Celle’den ve O’nun Rasûlu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemden uzaklaştıran düşünceler geliyor. Bu tür düşüncelerin başıma gelmesindense ölümü temenni ediyorum. Bu tür düşünceler bende o denli şiddetlendi ki, artık ben Müslüman olmadığımı düşünmeye başladım. Özellikle de ameli bir hükümde dinimizi bozmaya çalışan hıristiyanlardan bir rahip ile yaptığım bazı tartışmalarda bu tür düşünceler başladı. Fitneye düşme korkusuyla bazı amellerde bilmezden geldikten sonra. Rahip, benim helak olacağım ve kendisinin ise hak üzere olmakla ve biz Müslümanların batıl üzere olmakla itham etti. Ben de Allah’tan bağışlanma diledim, dua ettim, ağladım. Ancak bunun hiçbir faydası olmadı. Allah için söyleyin, ben ne yapayım?! Çünkü ben başarısızlığa uğrayacağım ve ümitsizlik hastalığına yakalandım. Dinde nasıl anlayış sahibi olurum. Bu rahip ile nasıl mücadele eder ve onun cahil olduğuna dair kendisini nasıl ikna ederim? Muhakkak ki o rahip Allah Azze ve Celle’ye iftira atmaktadır. Bu konuda beni bilgilendirin. Allah sizi başarılı kılsın, bu çabanızı mizanı hasenatında kılsın ve sizleri hayırlı amellere yapmaya muvaffak kılsın.

Cevap:

Hamd, Allah’a mahsustur.

Vallahi ey Allah’ın kulu, senin durumun şaşılacak bir durum! Kendin hasta olduğun halde, hasta ve halsiz olan birine onunla iyileşmesi için reçete yazıyorsun.

Sen, büyük bir vesvese içine düşmüşsün. Bu ise senin kurtulabileceğin bir şeydir. Şayet sen onda şüpheye düşersen helak olursun. Şayet kalbinde gevşemede olmuşsa, sana hiçbir şey fayda vermez. Sonra sen, bu kâfir ile tartışarak kendi nefsinde yeni şüphelere kapı açıyorsun. Sen kendin sallantıda olduğun halde, nasıl olurda bir başkasını istikrarlı bir hale getirebilirsin? Sen önce kendi nefsin ile meşgul ol, başkalarının hastalığının tedavisi ile uğraşmadan önce kendi hastalığını tedavi et.

Şunu iyi bil ki ey Allah’ın kulu, muhakkak ki sen, şayet, nefsini hak ile meşgul etmez isen, bâtıl seni meşgul eder. Şayet nefsini doğru yola iletmez isen, nefsin seni sapıklığa iletir. Bu sebepten dolayıdır ki ey Allah’ın kulu, nefsin için neyi seçtiğine ve dinin için neye razı olduğuna bir bak!

İnternet sitemizde, vesveseler ve bu tür düşüncelerin halli ile alakalı olarak daha önce geçen (12315), (25778) ve (98295) numaralı cevaplara bakabilirsin.

Burada sana İbnu Kayyim el-Cevziyye’nin -Allah ona rahmet etsin- sözünü naklediyoruz. İbnu Kayyim şöyle der:

Malumdur ki, insana, akıllara vesveselerin gelmemesi eminliği ve ondan kurtulma gücü verilmemiştir. Muhakkak ki bu düşünceler kişiye hücum eder. Ancak iman ve akıl kuvveti onun en iyisini kabul etmeye, onunla razı olmaya, onunla beraber olmaya, onun kötü olanlarını def etmeye, onu kötü görmeye ve ondan nefret etmeye yardım eder. Sahabenin dediği gibi:

“Ey Allah'ın Rasûlü! Bizden biri nefsinde bir düşünce bulur, onu kül oluncaya kadar yakması onunla konuşmasından kendisine daha sevgili gelir.”

Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "Kendinizde bulduğunuz o vesveseyi yaktınız mı?" diye sordu. Onlar da: “Evet” dediler. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem: "İşte bu samimi olan imandır" buyurdu.

(Bu hadisi Muslim İman Babında, Ebu Davud da Kitabul-Edeb de nakletmişlerdir.)

Burada iki kavil vardır:

Birincisi: Kendisine gelen vesveseyi reddedip ondan hoşlanmaması samimi bir imanın göstergesidir.

İkincisi ise: Vesvesenin olması ve şeytanın ona vesvese vermesi imanında samimi olduğunun bir göstergesidir. Çünkü şeytan vesveseyi, onun imanını yok etmek ve ona muhalefet için kişinin nefsine atar.

Allah Azze ve Celle, nefsi, sürekli dönen bir değirmene benzer şekilde yaratmıştır. Onun mutlaka bir şeyleri öğütmesi gerekir. Şayet değirmene tahıl koyarsan onu öğütür. Şayet değirmene toprak koyarsan onu öğütür. Bir kimsenin nefsinde dolaşan fikir ve düşüncelerde değirmene konan tahıl mesabesindedir. O değirmen, hiçbir zaman bozuk olarak kalmaz, içine muhakkak bir şeylerin konması gerekir. İnsanların kimileri vardır ki, onun değirmeni tahıl öğütür, ondan un çıkar. Bununla da hem kendisi hem de başkaları faydalanır. İnsanların birçoğu da değirmeninde kum, taş, çamur ve benzeri şeyler öğütürler. Hamur ve ekmek yapma vakti gelince ne öğüttüğü açıkça ortaya çıkar. Senin için en faydalı ilaç, zihnini, seni ilgilendirmeyen fikirlerle değil de, seni ilgilendiren düşüncelerle meşgul etmendir. Seni ilgilendirmeyen düşünceler, her türlü şerrin kapısıdır. Kendisini ilgilendirmeyen şeyleri düşünen kimse, kendisini ilgilendiren düşünceleri kaybeder. Kendisine faydası olmayan düşüncelere dalması, onun, en faydalı olan şeylerden uzak kalmasına sebep olur. Her türlü fikir, düşünce, irade, niyet (akıldan geçirme) senin nefsinde ıslah etmene en hak sahibi olan şeylerdir. Muhakkak ki bunlar senin, O’nun rızasını kazanmaktan ve O’na yaklaşmaktan başka mutlu olamayacağın senin mabudun ve ilahına yaklaşman veya uzaklaşman ile alakalı hakikatin ve yaratılıştan gelen özelliğindir. Allah Azze ve Celle’den uzaklaşman seni sıkıntıya sokar, güçlüğe düşürür ve Allah Azze ve Celle’nin öfkesini kazandırır. Her kimin zihninde aşağılık düşünceler olursa, diğer işleri de ancak böyle olur. Sakın ola ki şeytanı, fikir ve irade evinde güçlü bir hale getirme. Bundan şiddetle sakın. Muhakkak ki şeytan, senin düşünce ve iradeni, tedavisi mümkün olmayan bir fesatla ifsat eder, sana her türlü vesvese ve zararlı fikirleri atar ve senin nefsinde yardım etmek için kalbinde tuttuğun ve sahibi olduğun düşüncelerin, sana faydası olan fikirlerin sana ulaşmasını engeller. Senin onunla olan misalin, değirmeni olan ve orada güzel tahıllar öğüten kimsenin misali gibidir. Bir kimse onun değirmeninde öğütmek için beraberinde toprak, gübre ve kömür getirir. Şayet değirmen sahibi, o kimsenin beraberinde getirdiklerini değirmene atmasına mani olursa, kendisine faydalı olan tahılı öğütmeye, ondan faydalanmaya devam eder. Şayet onları değirmene atmasına engel olamaz ise, değirmende olan tahılı ifsat eder ve değirmende öğütülen her şey bozuk olarak çıkar.”

(İbnu Kayyim’in sözleri burada özet olarak bitmiştir. “el-Fevâid” 191-194. sayfalar.)

Senin hıristiyan âlim ile olan tartışmana gelince, bizim sana nasihatimiz, bununla meşgul olmamandır. Bu, senin mütehassıs olmadığın bir geniş bir ilimdir. Öyleyse nasıl olur da bu konuda araştırma yapmak istiyorsun? Nasıl olur da, bu konuda belki de mütehassıs olan o hıristiyanı ikna etmeğe çalışıyorsun? Şayet bir doktorla tehlikeli bir hastalığın belirli bir tedavisi hakkında onu ikna etmek için tartışırsan, o doktor senin sözünü dinler mi veya senin sözünü alır mı veya senin sözünle ikna olur mu? Öyleyse, farklı topluluklar, dinler ve akideler ilmi konusunda âlimlerden olmadığın halde neden bu geniş ilimde araştırma yapmak istiyor ve nefsini sıkıntıya sokuyorsun? Bizler, senin, bu duygularda hatalı olduğun sözünü doğruluyoruz. Biz senin tartıştığın bu hıristiyanı, deliller getirerek susturmak hakkında Allah hırsını artırsın ve sana ecrini vermesini temenni ederiz. Lakin senin üzerine düşen görev, yıllar sürecek olan ilim yoluna girmendir. Bundan sonra İslam’ı savunmaya ve gayri Müslimlere davete başlarsın.

Şayet, kalbinde, bu hıristiyan rahibin attığı şüphe kalmışsa, Allah seni bundan korusun, bu sorunu çözmesi için bu konuda ilim sahibi olan kimselerden yardım isteyebilirsin. Sonunda da dediğin gibi, Allah’ın hamdı ile bu niyette isen şunu iyi bil ki, hıristiyan rahip yalancıdır ve o da kendisini yalancı olduğunu çok iyi bilmektedir.

Allah Azze ve Celle, Peygamberi sallallahu aleyhi ve selleme şöyle buyurdu:

( يَا أَيُّهَا الرَّسُولُ لا يَحْزُنْكَ الَّذِينَ يُسَارِعُونَ فِي الْكُفْرِ مِنَ الَّذِينَ قَالُوا آمَنَّا بِأَفْوَاهِهِمْ وَلَمْ تُؤْمِنْ قُلُوبُهُمْ وَمِنَ الَّذِينَ هَادُوا سَمَّاعُونَ لِلْكَذِبِ سَمَّاعُونَ لِقَوْمٍ آخَرِينَ لَمْ يَأْتُوكَ يُحَرِّفُونَ الْكَلِمَ مِنْ بَعْدِ مَوَاضِعِهِ يَقُولُونَ إِنْ أُوتِيتُمْ هَذَا فَخُذُوهُ وَإِنْ لَمْ تُؤْتَوْهُ فَاحْذَرُوا وَمَنْ يُرِدِ اللَّهُ فِتْنَتَهُ فَلَنْ تَمْلِكَ لَهُ مِنَ اللَّهِ شَيْئًا أُولَئِكَ الَّذِينَ لَمْ يُرِدِ اللَّهُ أَنْ يُطَهِّرَ قُلُوبَهُمْ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الآخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيمٌ )            
«Ey Peygamber! Kalbleri îman etmediği halde, ağızlarıyla "İman ettik" diyen münâfıkların yalana kulak verenlerle, sana gelmeyip başka bir kavmi dinleyen yahudilerin küfür hususunda yarış etmeleri, seni mahzun etmesin; bunlar, (Tevrat'taki) kelimeleri (yerli yerine) konulduktan sonra, yerlerini değiştirirler ve "eğer size (kırbaç cezası) verilirse, onu kabul edin; eğer bu ceza verilmez de recm cezası verilirse, ondan da sakının" derler. Allah, kimin sapıklığını murad ederse, onun için Allah'tan hiçbir yardım elde edemezsin. Bunlar, öyle kimselerdir ki, Allah onların kalblerini temizlemeyi murad etmemiştir. Onlar için, dünyada rezillik, âhirette de son derece büyük azâb vardır.» (Mâide: 41)

Şeyh es-Sa’di -Allah ona rahmet etsin- tefsirinde (231) şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, ümmetine olan hırsından dolayı, iman ettim dedikten sonra tekrar küfre dönen kimselere çok üzülüyordu. Bunun üzerine Allah Azze ve Celle, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme, bu tür kimselere üzülmemesini emretti. Bunların önemsiz kimseler olduğunu, yanında hazır bulunduklarında onların faydalanamayacaklarını, gelmediklerinde ise onların yokluğunu hissetmeyeceklerini bildirdi. Bunlar için üzülmeme sebebini açıklayarak Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu: «Kalbleri îman etmediği halde, ağızlarıyla "İman ettik" diyen münâfıklar.» Asıl üzünülmesi gereken içiyle dışıyla bir olan müminlerdir ki, onların dinlerinden dönüp mürted olmalarında Allah korusun! Şayet bir kalbi iman kaplarsa, onun sahibi başka bir dine dönmez ve onun bedelini yani başka bir din de aramaz.

« Sana gelmeyip başka bir kavmi dinleyen yahudilerden» Yani onlara icabet eden ve onların liderlerini taklit edenler. Onların işleri yalan, sapıklık ve haddi aşma üzerine kurulmuştur. Kendilerinin yolu üzerine gidilen bu liderler, «sana gelmezler» bilakis senden yüz çevirirler ve tahrif ettikleri kelimeler olan batılla sevinirler. Yani, insanları, haktan uzaklaştırıp sapıklığa iletmek için Allah Azze ve Celle’nin murad ve kast etmediği lafızların manalarını getirdiler, bunların manalarını değiştirdiler. Bunlar, davetçileri sapıklığa çağıranlardır. Onlar, her türlü yalanın getirdiği batıl ve beyhude sözlere uyarlar, onların ne akılları ve ne de niyetleri vardır. Onların sana tabi olmamalarına da aldırış etme! Çünkü onlar, gayesi olmayan kimselerdir ki, bu tür kimselere aldırış edilmez.

«"Eğer size (kırbaç cezası) verilirse, onu kabul edin; eğer bu ceza verilmez de recm cezası verilirse, ondan da sakının" derler.» Yani bu, sana gelip muhakeme olduklarında, sana söyledikleri sözdür. Bundan dolayıdır ki, onların ardı sıra gelmekten sakının. Bu bir fitnedir ve nefislerin hevasına uymaktır.

«Allah, kimin sapıklığını murad ederse, onun için Allah'tan hiçbir yardım elde edemezsin.» Bu âyet, tıpkı Allah Azze ve Celle’nin şu âyeti gibidir: «Muhakkak ki sen sevdiğine hidayet veremezsin: Lâkin Allah, dilediği kimseye hidayet verir.»

«Bunlar, öyle kimselerdir ki, Allah onların kalblerini temizlemeyi murad etmemiştir.» Yani bu, onlardan sudur eden olaylar sebebiyledir.

Bu da göstermektedir ki, her kimin amacı hevasına uyacak şekilde şeri hükme muhakeme olmak ise, şayet onun lehine hüküm verilirse, o bundan razı olur. Şayet onun aleyhine hüküm verilirse, bu seferde öfkelenir. Bu da onun kalbinin temiz olmamasından dolayıdır. Her kim de, razı olarak, hevasına uygun olsun veya olmasın şeri mahkemeye başvurursa, bu da onun kalbinin temizliğindendir. Kalbin temiz olması ise her türlü hayra sebeptir. O, her doğru söz ve doğru olan amele ileten en büyük davetçidir.

«Onlar için, dünyada rezillik vardır.» Yani, rezalet, küçük düşürücü, onur kırıcı durum vardır.

«Âhirette de son derece büyük azâb vardır.» O ise, cehennem ateşi ve Cebbâr olan Allah’ın öfkesidir.

Allah en iyisini bilendir.