www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

Beni Yakın hadisi üzerine

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

İbn Teymiye dedi ki:
    “Bu adam, çocuklarına yaptığı vasiyetteki şeyler kendisine yapıldığında Allah’ın onu toplayıp diriltmeye kadir olmayacağını (gücünün yetmeyeceğini) zannediyordu. Yine bu adam, bir şey böyle paramparça dağıldıktan sonra Allah’ın onu tekrar eski haline döndüremeyeceğini zannediyordu. Bunlardan her biri Allah (c.c)’ın kudretini ve bedenlerin tekrar diriltileceğini inkardır. Bu ise küfürdür. Ancak bu adam Allah’a, O’nun emrine iman etmekle ve O’ndan korkmakla birlikte cahil biridir ve hatalı bir zanna kapılmıştır (sapmıştır). Allah da onun bu hatasını affetmiştir. Adam bu şekilde yaptığı zaman kesin olarak tekrar diriltilmeyeceğini umuyordu. Hadis bunu açık olarak göstermektedir. Adamın tekrar dirilme (yani cüzlere ayrılmış bedenin tekrar eski haline gelmesi) konusunda en azından şüphesi vardır, bu ise küfürdür. Eğer ona tebliğ ulaşmışsa tekfir edilir. Çünkü o zaman, Allah (c.c)’a imanı yok demektir .
Adamın: “Eğer Allah bana güç yetirirse” sözünü “Eğer Allah bana takdir etmişse” veya “Eğer Allah bana daraltırsa (kısarsa)” olarak tevil edenler yanlış yapmışlar ve kelimeleri yerlerinden oynatmışlardır. Çünkü hadiste zikredilen adam Allah’ın onu bir araya getirip eski bedenine döndürmemesi için kendisinin yakılmasını ve parçalara ayrılmasını emretmiştir ve demiştir ki: “Ben öldüğüm zaman beni yakın, sonra da beni kül haline getirin, sonra da beni rüzgarın içinde, denize savurun. Vallahi! Eğer Rabbimin buna gücü yeterse muhakkakki beni, hiç kimsenin azap edemeyeceği bir azaba uğratır.” Bu ikinci cümlenin başında birinci cümleden sonra (fe) harfi (fe vallahi) kullanılmıştır. Bu da, o adamın bu işi yaptırmakta ki sebebine işaret etmektedir. O, bu işi yaptı. Çünkü, böyle yaptırdığında Allah’ın ona (onu tekrar eski halinde diriltmeye) gücünün yetmeyeceğini zannediyordu. Eğer adam, bu şekilde yapmadığı zaman Allah’ın kendisini tekrar diriltmeğe kadir olduğuna inandığı gibi, bu şekilde yaptığı zaman Allah’ın kendisini yine de dirilteceğine inansaydı, o zaman bu amelin kendisine hiçbir fayda sağlamayacağını da bilirdi.”
(Sonra diğer görüşlerin yanlışlarını isbat etmeye başladı ve sonunda şöyle devam etti):
“Bu olayın en doğru açıklaması şöyledir: Bu adam Allah’ın sıfatlarının hepsini hakkıyla ve Allah’ın kudretini tafsilatıyla bilen birisi değildir. Mü’ minlerin çoğu da böyledir. Ancak Böyle konularda cahil olan kimse kafir olmaz.”
                                        (Mecmua el Fetava c: 11 s: 410411)
İbn Teymiye fetvalarında başka bir yerde şöyle demektedir.
“Bu hadis, Nebi (s.a.s)’den mütevatir olarak gelmiştir, hadis ve sened ehli bunu Ebu Said (r.a)’den rivayet etmişlerdir. Huzeyfe’den Ukbe bin Amr ve onlardan başkaları da Nebi (s.a.s)’den çeşitli yollardan rivayet etmişlerdir. Hadis ehli bilmektedir ki bu hadis yakin (kesin) bilgiyi ifade etmektedir.
İşte bu adam, ademoğlu yakılıp tozları yerlere dağıldığında Allah (c.c)’ın tekrar onu bir araya getirip diriltmesi yani; Allahın kudreti konusunda şüphe ve cehaleti vardır. Bunlar iki büyük temel meseledir.
Birincisi: Allah’la igilidir o da Allah’ın her şeye kadir olduğuna iman etmektir.
İkincisi ise: Ahiret günüyle igilidir. O da; ölüleri Allah (c.c)’ın dirilteceğine, amelleri üzere haşr edeceğine iman etmektir.                        
Bu adam Allah’a ve ahiret gününe toptan inanan bir kişi olduğundan, Allah’ın salih amel işleyenleri mükafatlandıracağını, kötü amel işleyenleri ise cezalandıracağını bildiği için korkmaktadır. Bu adamın, günahları sebebiyle Allah’ın kendisini cezalandıracağından korkması, Allah’a ve ahiret gününe iman etmesi ve salih ameller işlemesi sebebiyle Allah onu affetmiştir. Bu adamın işlediği salih amel ise Allah’tan kormasıdır. Ayrıca kitap ve sünnette, risalet tebliğ edilmedikçe Allah’ın hiç kimseye azap etmeyeceğine işaret edilmektedir. Allah ancak, risaletin tebliğ edilmesinden sonra azab eder. Bir kimseye tebliğ topluca ulaşmamışsa hemen ona azap edilmez. Kendisine tafsilatsız, genel olarak tebliğ yapılan kişi de (kendisine öğretilen ve) üzerinde bulunduğu delili ve risaleti inkar etmedikçe ona azap edilmez .”
(Mecmua el Fetava c: 12 s: 491 ) 
 İmam İbn Hazm (r.a) şöyle diyor:
“Rasullulah (s.a.s)’den sahih olarak şöyle bir rivayet vardır.
“Hiçbir hayır amel işlemeyen bir adam vardı. Ona ölüm geldiği zaman ailesine şöyle dedi:
“Öldüğüm zaman beni yakın. Sonra, rüzgarlı bir günde küllerimin yarısını denizde yarısını da karada saçıp savurun. Vallahi! Eğer Allah (c.c) buna güç yetirirse muhakkakki yarattıklarından hiç birine azap etmediği bir şekilde bana azap eder”.
Allah onun külünü topladı ve ona hayat verip sordu:
“Seni böyle yapmaya sürükleyen şey nedir?”
Adam dedi ki:
“Ey Rabbim! Senden korkmamdır.” Allah da onu affetti.”
Ebu Muhammed (İbn Hazm) şöyle demiştir:
“Bu adam öleceği ana kadar Allah (c.c)’ın onun küllerini toplayabileceğini ve böyle yaptığında onu diriltebileceğini bilmiyordu. Fakat Allah (c.c), Allah’ın varlığına imanı, işlediği suçu ikrarı, korkusu ve cehaleti sebebiyle onu affetti.”
 ( El Fasl Fil Milel ve’l Ehvai ve’n Nihal c: 3, s: 252)
İbn Kayyım (r.a), Allah’ın kendisine Şeriat kıldığı şeylerin hepsini veya ondan bir şeyi inkar eden kişi hakkında şöyle dedi:
“Cahillikten ya da bu konuda sahibini özürlü gösterecek bir te’vilden dolayı, Allah’ın kendisine Şeriat kıldığı şeylerden herhangi birşeyi inkar eden kişi tekfir edilmez. Aynı Allah’ın kudretini inkar eden, ailesine kendisini yakmalarını ve denize savurmalarını emreden adam gibi... Allah, buna rağmen onu affetmiş ve cehaletinden dolayı ona rahmet etmiştir. Çünkü tebliğ ona ulaşmamış ve Allah’ın kendisini tekrar diriltmeye kadir olduğunu, inatçı ve yalanlayıcı bir tavırla inkar etmemiştir.”                              (Medaricussalikin c: 1 s:338339)