www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

İsa aleyhisselamın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemden Daha Hayırlı Olduğuna İtikad Edilmesi ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hakkında Kötü Söz Söylenilmesi

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler


İsa aleyhisselamın Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemden Daha Hayırlı Olduğuna İtikad Edilmesi ve Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Hakkında Kötü Söz Söylenilmesi

Soru:

Siz Müslümanlar neden Muhammed’in, Allah’ın yaratıkları içinde en hayırlısı olduğunu söylüyorsunuz? -ki ben bunun böyle olduğunu sanmıyorum.- Çünkü Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısı olanın hiç günahının olmaması gerekir. Bu ise Muhammed’e zıttır.   

Çünkü O, çok günahı olan birisidir. Allah’ın yarattıkları içinde ne hayırlısı olan birinin, şeytanın onun üzerinde hiçbir sultası, yaptırım gücü olamaz. O ise Mesih’tir. Sizler bunu biliyorsunuz. Kurân’da bunu ikrar etmektedir. Yine Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısı olan birine şeytan onun dilinde, bilmeksizin âyet atamaz. Yine Allah’ın yarattıkları içinde ne hayırlısı olan biri, Allah Azze ve Celle’den gelen bir emre muhalefet etmez.  Allah’ın yarattıkları içinde ne hayırlısı olan birine sihir isabet etmesi mümkün olmazdı. Allah’ın yarattıkları içinde ne hayırlısı olan birinin nasıl olur da anne ve babası müşrik olabilir? Yine Allah’ın yarattıkları içinde ne hayırlısı olan biri, dinini kılıç ile veya malını satma ile yaymaz. Siz Müslümanlar bu konuyu çokça abartıyorsunuz. Dilerseniz sözümün doğruluğunu ispat eden âyetleri zikredebilirim. 

Cevap:

Hamd Allah’a mahsustur.

İlk olarak: Yazdıklarını harfi harfine okuduk. Sonra yazdıklarını tekrar bir daha okuduk. Bizim de senin üzerindeki hakkımız, dinimizi, Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi ve kardeşi İsa aleyhisselamı müdafaamızı okumandır. Yine bizim senin üzerindeki hakkımız, bizim senin sözlerini düşündüğümüz gibi, senin de bizim sözlerimizi düşünmendir. Öyle değil mi?

İkinci olarak: Güzel olan taraf, mektubunun sonunda İsa aleyhisselamın Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısı olduğunu, O’nun yaratılmış olduğunu, O’nun ilah ve Rab olduğu düşüncesini inkâr etmendir. Çünkü sen, İsa aleyhisselamın yaratılmış ve rab edinilmiş olduğunu kabul ettin. Bir kişide, yaratma ve yaratılma bir arada olmaz. Belki de sen, bu inancınla, ispat etmiş olduğun bu yaratılmışın ilah olduğu inancını geçersiz kıldığına inanıyorsun. Öyle değil mi?

Senin sormuş olduğun Mesih, hıristiyan topluluğunun inanmış olduğu Mesih değildir. Sen o ikisinden hangisi hakkında konuşmak istiyorsun? Konuşmamızın etrafında döndüğü yaratılmış olan Meryem’in oğlu İsa aleyhisselamdan mı yoksa sizin ilah edindiğiniz oğuldan mı?

Konu ile alakalı (82361) numaralı sorunun cevabına bak.

Üçüncü olarak: Bizler, İsa aleyhisselam ile Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem arasında karşılaştırma yapma çabası içerisinde değiliz. Bizler, şeriatımız, dini kanunlarımız gereğince, peygamberler arasında üstünlük yapmaktan, “şu şundan üstündür” gibi bir söz ve inanıştan yasaklandık. Özellikle de, iki taraftan birinin değer ve kıymetini azaltma ve eksiltme olan bu üstün kılmada olduğu gibi. Bu ise senin burada yaptığındır. Sen burada, İsa aleyhisselamın, Allahın diğer kullarına üstünlüğünü, Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme yapmış olduğun taandan başka bir şeyle ispat etmeye gücün yetmemiş. Bu ise, velev ki iki taraftan biri, derece olarak diğerinden aşağıda da olsa, bizimi şeriatımızda bu reddedilmiş bir şeydir. Peygamberlerden biri hakkında kötü konuşma meselesine gelince, her kim böyle yaparsa, o kimse kâfir olur, İslam dininden çıkar. Bizim tertemiz dinimiz nebi ve rasullerin saygınlığını korur ve onların değerlerini yüceltir. Onların hepsine iman etmek, imanın asıllarından bir asıldır. Bir peygambere dahi iman etmeyen kimse, Müslüman olamaz. Bizim temiz şeriatımızda, nebi rasulleri, hayırdan başka bir şeyle anmak yoktur. Allah Azze ve Celle, kitabı Kurânı Kerim de, onları, kulları olarak zikretmiş, onları övmüş, onların dualarını, huşularını, kavimlerine olan davetlerini, onlara iyiliği emredip kötülükten de yasakladıklarını haber vermiştir. Ne Allah Azze ve Celle’nin kitabında, ne de Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetinde peygamberlerden birini kötülükle anan bir söz yoktur. Aksine Kitâb ve sünnette onların değerlerini yüceltme ve işlerini yüce saymanın vâcib olduğu vardır.

Dördüncü olarak: Bizim dindeki maksadımız, İsa aleyhisselam ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem arasındaki üstünlük vasıflarını araştırmak değildir. Senin de maksadının bu olmaması gerekir.

Bunun sebebi ise şudur: Bizler, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin emirlerine uymakla emrolunduk. Bundan önce, O’nun, Allah’ın Rasûlu olduğuna şehadet etmekle emrolunduk. Bunun ise, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin, Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısı olup olmaması ile bir alakası yoktur. Bu ise, sadece bizim dinimizde olan bir şey değildir. Bilakis, kavimlerine, Allah Azze ve Celle tarafından gönderilmiş peygamberlere, onlar Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısı olmasa da, o peygamberlere iman etmek ve onların emirlerine uymak zorundadırlar. Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısı olması peygamberliğin şartlarından mıdır? Bizler, Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin risaletine, O, Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısıdır diye şehadet etmiyoruz. Zaten Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem de: “Bana tabi olun. Çükü ben, Allah’ın yarattıklarının en hayırlısıyım” dememiştir. Bilakis biz bunu Allah’ın, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin makamını yükseltmesi ve işini yüceltmesinden anlıyoruz. Bu söylediklerimizi âyet ve hadis ile kuvvetlendireceğiz.

1- Âyete gelince, Allah Azze ve Celle şöyle buyurur:

( وَإِذْ أَخَذَ اللَّهُ مِيثَاقَ النَّبِيِّينَ لَمَا آتَيْتُكُمْ مِنْ كِتَابٍ وَحِكْمَةٍ ثُمَّ جَاءَكُمْ رَسُولٌ مُصَدِّقٌ لِمَا مَعَكُمْ لَتُؤْمِنُنَّ بِهِ وَلَتَنْصُرُنَّهُ قَالَ أَأَقْرَرْتُمْ وَأَخَذْتُمْ عَلَى ذَلِكُمْ إِصْرِي قَالُوا أَقْرَرْنَا قَالَ فَاشْهَدُوا وَأَنَا مَعَكُمْ مِنَ الشَّاهِدِينَ )

«Allah (geçmiş) peygamberlerden şöyle söz almıştı: "Size Kitab ve hikmet verdim. Sonra da yanınızda bulunan (Kitab ve hikmeti) tasdik eden bir peygamber geldi. Ona mutlaka iman edecek ve yardımda bulunacaksınız. İkrar ettiniz ve bu ağır yükümü kabul ettiniz mi? buyurduğunda (peygamberleri) "ikrar ettik" demişler, bunun üzerine Allah da: "O halde şahid olunuz. Ben de sizinle birlikte (buna) şahidlik edenlerdenim" buyurmuştu.» (Âli İmran: 81)

İşte bu, Allah Azze ve Celle’nin, Muhammed sallallahu aleyhi ve selleme iman edip, davetinde O’na yardım etmeleri için, bütün peygamberlerden aldığı söz ve misaktır.

2- Gerçekleşmiş bir olaya gelince: Bu ise peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemin "İsra ve Mirac" denilen olculukta, bütün peygamberlere imam olup, onlara namaz kıldırmasıdır. Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem, bütün peygamberlere -Allah’ın selamı onların üzerine olsun- Beytul-Makdis’de namaz kıldırmıştır.

Şayet bu olay, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin üstünlüğüne ve daha hayırlı oluşuna işaret etmez ise, bilmiyoruz hangi şey buna işaret eder?

3- Hadise gelince: Kıyamet günü, insanlar, peygamberlerden şefaat etmek için gitmişler, ancak hepside özür beyan etmiş ve: Nefsi, nefsi demişlerdir. Bunun üzerine Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem büyük şefaat için ümmetine gelir ve: "Bugün ümmetine şefaat edecek olan benim, bugün ümmetine şefaat edecek olan benim" buyurur. Sonra Allah Azze ve Celle, O’na ikramda bulunur ve mahşer ehli için Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin şefaatini kabul eder. İşte bu ise, Allah Azze ve Celle’nin, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemden başka kimseye vermediği Makamı Mahmud’dur.

İşte bunlar, bizim dinimizde, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin diğer peygamberlere olan üstünlüğünün bazı delilleridir. Hiçbir peygamber de, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin bu üstünlüğünü inkâr etmemektedirler. Musa aleyhisselam, bizim katımızda sahih olan bir hadiste bunu itiraf etmiştir. İsa aleyhisselam da, Müslümanlara namaz kıldırmayı kabul etmemiş, aksine, imama uyan cemaat olmaya razı olmuştur. Çünkü Allah Azze ve Celle, O ikisinden aldığı ahd ve misakla amel edeceklerdir. İsa aleyhisselam kıyamete yakın yeryüzüne indiğinde domuzu öldürecek, haçı kıracak ve Müslümanların imamlarından bir imamın arkasında cemaat olarak namaz kılacaktır.

Bizim yanımızda en sahih kitaplar olan Buhari ve Muslim de, İsa aleyhisselamın değerinin yüceltilmesi ile beraber, bu haberlerin hepsi sabit olmuştur. Şimdi sen şu hadis üzerinde dur ve düşün:

قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : ( أَنَا أَوْلَى النَّاسِ بِعِيسَى بْنِ مَرْيَمَ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ ، وَالْأَنْبِيَاءُ إِخْوَةٌ لِعَلَّاتٍ ، أُمَّهَاتُهُمْ شَتَّى ، وَدِينُهُمْ وَاحِدٌ ) رواه البخاري ومسلم .

Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Ben insanlar içinde, dünyada ve ahirette, Meryem oğlu İsa’ya en yakın olanım. Peygamberler, baba bir ana ayrı kardeşlerdirler. Onların dinleri ise birdir." (Bu hadisi Buhari ve Muslim rivayet emişlerdir.)

Hadisin manası ise şudur: Peygamberlerin imanın aslı birdir, onların şeriatları (kanunları) ise farklıdır.

Sen ise sormuş olduğun sorunda, zannediyorsun ki, diğer peygamberler ise bizim peygamberimiz  Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem arasında dağlar kadar fark var. Bu ise, doğru olan bir şey değildir. Aksine hepsi kardeştirler. Tek olan akidevi bir risaletle gelmişlerdir. O ise, yalnızca bir olan Allah’a kulluğa ve O’na şirk koşmayı terk etmeye davettir.

Beşinci olarak: Peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hakkındaki “çok günahı olan birisi” sözüne gelince: Bu, herhangi bir şahsın, herhangi biri hakkında söyleyebileceği bir sözdür. Şayet sen, ciddi bir ilim yolunu tutmuş olsaydın, bu sözü söylemezdin. Bizler, bizden önceki ümmetler gönderilmiş nebi ve rasullerin masiyet ve günah ehli olmalarından onları tenzih ederiz. Hal böyle iken, peygamberlerin en üstünü ve en hayırlısı nasıl günah ehli olabilir? Bizimle senin arandaki büyük farka bak ki, hiçbir açık delil olmaksızın, aynı vakit içerisinde peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hakkında kötü konuşuyorsun. Bizler ise, bizim peygamberimiz dışındaki peygamberlerde dahi günah işlemek gibi kötü bir ahlakın onlarda olmasını inkâr ve reddediyoruz. Nebi ve rasullere saygılı olup, onlara ihtiram etmeyi, onları yüceltmeyi ve onları takdir ile karşılamayı dinimiz bize öğretmiştir.

Bizler, sizlerin, bizim peygamberimiz hakkında kötü konuşup, O’nu kötülemenize şaşırmıyoruz. Çünkü, nebileri kötülemeniz sizin dininiz, onlar hakkında kötü konuşmanız da sizin menheciniz, gittiğiniz yolunuzdur. Muhakkak ki yahudiler, dininiz konusunda sizi aldatmış, dininizi tahrif etmiş bozmuşlar, sizler de onlara cahillik ve sapıklık üzere tabi oldunuz. Tevrat, tamamen nebi ve rasuller hakkında yazılmış kötü sözlerle doludur ve sizler de bunu doğruluyorsunuz. Sizler de, tahrif edilmiş kitaplarınıza, insanlar hakkında yazılan kötü sözleri eklediniz:

1- Metta incilinde, İsa’nın, Süleyman ibnu Davud’un neslinden olduğu yazılıdır. Onların dedeleri olan Fariz’in de, Yahûzâ ibnu Yakub’dan zina neslinden olduğu kaydedilmiştir. (İshâhu Mettal-Evvel. Aded: 10)

2- Yuhanna İncili’nde, İshah: 2, Aded: 4’te de şunlar yazılıdır: Yesu’ bir çok insanın gözleri önünde annesine ihanet etmiştir.

3- Yine Yuhanne İncili, İshah: 10, Aded: 8’de şunlar vardır: Yesu’ İsrailoğullarına gönderilen bütün peygamberlerin hırsız olduklarına şahitlik etmiştir.
Yahudi kitapları içerisinde, ana kaynak ederlerden sayılan ve büyük bir hacme sahip olan, günümüzde usulcü yahudilerin mercileri olan ve Tevrat’ın yerine Telmud diye isimlendirdikleri kitaplarında şunlar gelmiştir:

1- Yesu’u öğrenmek küfür, onun öğrencisi Yakub kafir, İnciller ise kafirlerin kitaplarıdır.

2- Yine orada şunlar zikredilmiştir: -Bundan Allah’a sığınırız.- Yesu’ Nasiri, ateş ile zift arasındadır. O’nun annesi Meryem de O’nu, Bândîrâ askeriyesinden hata yoluyla getirmiştir. Hıristiyan kiliseleri pislik yerleridir ve orada vaz eden insanlar da havlayan köpeklere benzerler.

3- Haham Ebarbânîl şöyle dedi: Mesihiler kafirlerdir. Çünkü onlar, Allah’ın eti ve kanı olduğuna inanıyorlar.

4- Telmud’da şunlar zikredilir: Yahudilerden başka her gurup, puta tapan putperestlerdir. Hahamları öğretmek de buna uygundur.

5- Yine Telmud da başka bir yerde şunlar zikredilir: Yahudilerinin ruhlarının gideceği yer cennettir. Cennete yahudilerden başkası giremez. Cehennem ise, kafirler, mesihiler ve Müslümanların gideceği yerdir. Onların karşılaşacakları zulmetten dolayı, onlara ağlamaktan başka bir nasip yoktur.

Bütün bunlardan sonra, senin iddia ettiklerin ile Allah’ın pek değerli peygamberleri hakkında yazdıkların nerede? Yine peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hakkında söylediğin çok günahkâr, çok günah işlemiş sözün nerede?

Bu konu ile alakalı olarak (42216) numaralı sorunun cevabına bak.

Yedinci olarak: Yine Allah’ın yarattıkları içerisinde en hayırlı olana, şeytan, bilmeksizin diline âyetler atamaz, sözüne gelince: Sen bununla Kıssatul-Ğarânîg (Ğarânig Kıssası’nı) kastediyorsun.[1] Kıssa, kısaca şöyledir:

Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem: ( أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّى . وَمَنَاةَ الثَّالِثَةَ الْأُخْرَى ) «Ey kafirler! Şimdi bunlardan sonra Lât ve Uzza’ya ve bundan başka bir de üçüncü putunuz Menat’a ne dersiniz.» (Necm: 19-20) âyetlerin okurken, şeytan da Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin diline “tilkel-ğarânîgul-ulâ ve inne şefâatehunne leturtecâ” (onlar yüce turnalardır ve onların şefaatleri umulur) sözlerini attı. Bundan sonra Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem, ashabı ve müşrikler secde ettiler.

Bu kıssayı ilim ve tahkik ehlinden birçokları zayıflamıştır. Beyhaki şöyle dedi: Nakil yönünden bu kıssa sabit değildir. (Tefsirul-Fahrir-Razi: 23/44)

İbnu Hazm şöyle dedi: “Tilkel-ğarânîgul-ulâ ve inne şefâatehunne leturtecâ” (onlar yüce turnalardır ve onların şefaatleri umulur) İçerisinde bu sözler geçen hadis yalan ve tamamen uydurmadır. Çünkü o, ne nakil yoluyla ne de mana olarak sahih değildir ki yalan söz söylemekten kimse aciz değildir. (el-Fisâl fil-milel ven-nihal: 2/311)

Kâdî İyad şöyle dedi: Bu hadisi ehlus-sihha, (sahih hadis rivayet edenlerden) hiç kimse kitabında zikretmemiş, doğru ve muttasıl yani senedinde hiçbir kopukluk olmadan da, yalan söylemesi mümkün olmayan, adalet sahibi bir sika da bunu rivayet etmemiştir. Müfessir ve tabiinden hikâye edilen bu hikaye, onlar tarafından hiçbir senede isnad edilmemiş, hiçbir sahabiye ref edilmemiş ve tariklerin çoğu da zayıf ve hiçbir dayanağı yoktur. (eş-Şifa fî ehvâlil-Mustafa: 2/79) 

Hâfiz İbnu Kesir şöyle dedi: Kureyşli müşriklerin Müslüman olduklarını zanneden, Habeşistan’a tekrar dönen geri dönen muhacirlerle alakalı olarak müfessirlerin çoğu Ğarânîg kıssasını zikrettiler. Ancak bu kıssa bize ulaşan yolların hepsi mürseldir. Ben, bu kıssanın sahih bir yolla geldiğini bilmiyorum. En iyisini bilen Allah’tır. (Tefsiru İbni Kesir: 3/239)

Şeyh Abdulaziz ibnu Bâz -Allah kendisine rahmet etsin- şöyle dedi: Bildiğim kadarıyla, şeytanın bu lafızları, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin okuyuşuna katması, kendisine itimat edilen sahih bir hadis değildir. Ancak bu, mürsel hadisler içerisinde, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemden rivayet olunmuştur. Tıpkı, Hâfiz ibnu Kesir’in, hac âyetinin tefsirinde buna uyarı yaptığı gibi. Ancak, şeytanın, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin kıratına söz attığı Necm ayetlerindeki şu âyetlerdir:

{ وَمَا أَرْسَلْنَا مِنْ قَبْلِكَ مِنْ رَسُولٍ وَلَا نَبِيٍّ إِلَّا إِذَا تَمَنَّى أَلْقَى الشَّيْطَانُ فِي أُمْنِيَّتِهِ فَيَنْسَخُ اللَّهُ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ ثُمَّ يُحْكِمُ اللَّهُ آَيَاتِهِ وَاللَّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ }   

«(Ey Muhammed!) Senden önce hiçbir rasûl, hiçbir nebi göndermedik ki, o bir temennide bulunduğu zaman, şeytan onun temennisine bir şey sokmuş olmasın. Fakat Allah, şeytanın soktuğu şeyi iptal eder, sonra da âyetlerini sağlamlaştırır. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir; hikmet sahibidir.» (Hac: 52)

«Temennide bulunduğu zaman» Yani okuduğu zaman. «Şeytan onun temennisine bir şey sokmuş olmasın» Yani onun tilavetine.

Sonra, muhakkak ki Allah Subhânehû, şeytanın attıklarını geçersiz kılıyor, diğer âyette onun batış olduğunu açıklıyor ve âyetlerini beyan ediyor. Bu da Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibi imtihan vesilesi yapmak içindir.

{ لِيَجْعَلَ مَا يُلْقِي الشَّيْطَانُ فِتْنَةً لِلَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ مَرَضٌ وَالْقَاسِيَةِ قُلُوبُهُمْ }

«Bu, şeytanın soktuğu şeyi, kalplerinde hastalık olan ve kalpleri katılaşan kimselere bir imtihan vesilesi kılmak içindir. Zâlimler, şüphesiz çok uzak bir ayrılık içindedir.» (Hac: 53)

Öyleyse, her müslümanın üzerine düşen görev, şeytanın, hak ehli ve diğerlerinin dillerine attığı şüpheli şeylerden sakınmasıdır. Apaçık delilleri ile hakka yapışması gerekir. Birbirine benzer hükümleri, muhkem olanla açıklamalı ki, onda hiçbir şüphe ve tereddüt kalmasın. Allah Azze ve Celle’nin Âli İmran Suresi’nin baş taraflarında buyurduğu gibi:

{ هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آَيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آَمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ }

«Kitâb’ı sana indiren O’dur. O kitabın bir kısmı, muhkem âyetlerdir; bunlar Kitâb’ın aslıdır; diğerleri ise, muteşabih âyetlerdir. Kalplerinde eğrilik bulunan kimseler, fitne çıkarmak ve (heveslerine uygun) tevilini yapmak için muteşabih olan âyetlere tâbi olurlar. Oysa müteşabihin tevilini Allah’tan başkası bilmez. İlim de yüksek dereceye erişmiş olanlar ise, “Biz ona inandık; hepsi de Rabbimiz katındandır” derler. Bunu, akıl sahiplerinden başkası düşünmez.» (Âli İmran: 7)

Aişe’nin -Allah ondan razı olsun- Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemden bildirdiği sahih bir hadiste Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

" إذا رأيتم الذين يتبعون ما تشابه منه فأولئك الذين سمى الله فاحذروهم " متفق على صحته .

"Müteşabih âyetlere uyanları gördüğünüzde, onlar, Allah’ın “onlardan sakının” dediği kimselerdir."

Başarı Allah’tandır.

(Mecmu’u Fetavaş-Şeyh İbni Bâz: 8/301,302)

Şeyhul-Elbani -Allah kendisine rahmet etsin- "Nasbul-Mecânîg fî butlâni kıssatil-ğarânîg" adlı faydalı eserinde bu kıssayı seneden ve metnen incelemiş, senedinin zayıf, metninin de münker olduğunu açıklamıştır.

Âlimlerden bu kıssayı sahihleyenler, zahirinden zannedildiği gibi Allah’ın kelamını değiştirme ve Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemden meydana gelen bir hata şeklinde söylememişlerdir. Bilakis, Müslüman genel itikatları gereğince, Kurân’ın tahrif edilmeyeceğini ve Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin Allah Azze ve Celle’den tebliğinde masum olduğunu beyan etmişlerdir.

Bazı alimler, bunun manasını açıklarken şöyle demişlerdir:
Şeytan bu kelimeleri, müşriklerin kulaklarına atmıştır. Yoksa o kelimeleri Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin diline atmamışlardır. Şeyhul-İslam İbnu Teymiyye de -Allah kendisine rahmet etsin- bu sözü söyleyenlerdendir. (Mecmû’ul-Fetâvâ: 2/282)

Müşriklerin, surenin okunmasının ardından secde etmelerinin sebebine gelince: Bu konuda âlimlerin sözleri şöyledir:

Şeyhul-Elbâni -Allah kendisine rahmet etsin- "Nasbul-Mecânîg fî butlâni kisssatil-ğarânîg" adlı eserinde şöyle der: Belki de bir kimse şunu sorabilir: Mademki şeytanın, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin diline attığı  “Tilkel-ğarânîgul-ulâ ve inne şefâatehunne leturtecâ” (onlar yüce turnalardır ve onların şefaatleri umulur) sözü batıldır, öyleyse, adetleri olmadığı halde müşrikler, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem ile beraber neden secde ettiler?

Bunun cevabı ise, muhakkik el-Êlûsî’nin biraz önce naklettiğim sözleridir: Hiç kimse bu sözleri söyleyemez. Müşriklerin secde etmeleri, sûrenin zahirinde ilahlarına övgü vardır. Aksi halde müşrikler secde etmezlerdi. Çünkü bizler şöyle deriz: Olar, kendilerine isabet eden bir dehşetten ve Allah Azze ve Celle’nin şu âyetinde geldiği gibi, surede geçenleri duyduklarında başlarına gelen korku sebebiyle secde etmeleri mümkün olabilir. Allah Azze ve Celle, Necm Suresi 50. âyetinden itibaren şöyle buyurur:

{ وَأَنَّهُ أَهْلَكَ عَادًا الْأُولَى . وَثَمُودَ فَمَا أَبْقَى . وَقَوْمَ نُوحٍ مِنْ قَبْلُ إِنَّهُمْ كَانُوا هُمْ أَظْلَمَ وَأَطْغَى . وَالْمُؤْتَفِكَةَ أَهْوَى . فَغَشَّاهَا مَا غَشَّى } إلى آخر الآيات

«"İlk Âd’ı ve Semûd’u helak edip onlardan hiç birini bırakmayan, daha önce de en zalim ve en azgın Nuh kavmini yok eden, Lût ülkesini yere batıran ve sonra da örttüğünü örten O’dur." O halde ey insanoğlu! Rabbinin hangi nimetlerinden şüphe edersin? İşte bu Muhammed de ilk uyarıcılardan bir uyarıcı… Kıyamet vakti yaklaştı. Allah’tan başka onun vaktini bilen de yok. Siz şimdi bu söze mi şaşıyorsunuz? Gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz. Ve hem de gafilsiniz. Haydi şimdi Allah’a secde edin ve kulluğunuzu yerine getirin.»

Onlar, bunun benzerinin kendilerine indiğinin farkına vardılar. Belki de onlar, daha önce bunun benzerini Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemden duymadılar. Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellem, her türlü noksan sıfatlardan uzak olan Rabbisinin önünde, tehlikeli bir makamda ve yanında birçok insanla beraber durmuştur. Müşrikler de o belayı defedebilmek zannı ile, imanları olmadığı halde secde etmişlerdir. Bunun gibi bir şeyi Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemden duymuş olmaları, onların korkularını uzaklaştırmamıştır. İbnu Abbas hadisinde açıkça geldiği gibi Secde Suresi bu olaydan sonra inmiştir. Suyûtî "el-İtkân" adlı kitabında şunu zikreder: Utbe ibnu Rabîa, Allah Azze ve Celle’nin:

{ فَإِنْ أَعْرَضُوا فَقُلْ أَنْذَرْتُكُمْ صَاعِقَةً مِثْلَ صَاعِقَةِ عَادٍ وَثَمُودَ }

«(Ey Muhammed!) Eğer kavminin müşrikleri yine de yüz çevirirlerse, onlara de ki: "Sizi, Âd ve Semûd kavminin başına gelen yıldırım gibi şiddetli bir azâbla uyardım.» (Fussilet: 13) âyetini duyduğu zaman, Allah Rasûlu sallallahu aleyhi ve sellemin ağzını elini koymuş ve O’na akrabalığı hatırlatmış ve kendisinin dinini değiştirdiğini zanneden kavmi adına özür diledi ve şöyle dedi: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemin yalan söylemediğini bildiğiniz halde nasıl böyle yapar, O’nun sözüne inanmazsınız? Ben sizin üzerinize azabın inmesinden korktum.

Bunu Beyhâki "ed-Delâil" adlı kitabında, İbnu Asâkir de, Câbir ibnu Abdullah’tan -Allah ondan razı olsun- uzun hadisinde rivayet etmişlerdir.

Sekizinci Olarak:
Allah’ın yarattıklarının en hayırlısı olan biri, Allah’tan gelen bir emre muhalefet etmez sözüne gelince. Biz, Allah Azze ve Celle’nin, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme bir şey emredip de, O’nun da o emri yerine getirmediği bir emir bilmiyoruz. Allah Azze ve Celle O’nu ubudiyet/kulluk ise vasıflamış ve O’nu övmüştür. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, insanlar içinde Rabbisini en iyi bilen, O’ndan en çok korkanı idi. Hal böyle iken, O’nun, Allah’ın hangi emrine muhalefet etmesi mümkün?! Bu, uydurulmuş bir sözden başka bir şey değildir.

Dokuzuncu Olarak:

“Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısı olan birinin, kendisine yapılan sihirden etkilenmesi mümkün değildir” sözüne gelince: Bu da batıl bir sözdür. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yapılan sihri, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem sana haber verene kadar bilemezdin. Allah Azze ve Celle, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme, bu olayı haber vermesine izin verene kadar onu haber vermemiştir. Bu, insana isabet eden geçerli rahatsızlıklar cümlesindendir. Bu da, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin bizim gibi bir insan olduğuna işaret etmektedir. Kendilerini İslam’a nispet eden bazı bidat ehli, bu hadisi reddetmişler ve bunun Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin masum oluşuna aykırı olduğunu ve bunun nübüvvet değerini yok ettiğini zannetmişlerdir. Böylelerine, âlimlerimizin daha önce verdikleri reddiye bizim için yeterlidir.

İmam Nevevi -Allah kendisine rahmet etsin- şöyle dedi:

İmam el-Maziri şöyle dedi: Bu hadisi, bazı bidat ehli, başka bir sebepten dolayı inkâr etmişlerdir. Onlar, bunun, nübüvvet makamını yok ettiğini, onda şüphe oluştuğunu, bunu tasvip etmenin şeriata olan güvene engel olacağını iddia ettiler. Bu bidatçilerin iddia ettikleri şey batıldır. Çünkü kati olan deliller, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin tebliği ile alakalı konularda O’nun masum olduğunu ve doğruluğunu ispat etmiştir. Mucize de buna şahitlik eder. Bunun hilafına gelen delili tasvip etmek de bâtıldır. Kendisi için gönderilmediği dünya işleri ile alakalı bazı şeylere gelince, bunlar da bir insanın başına gelebilecek şeylerdir ki, dünya işlerinde hakikati olmayan şeyleri olmuş gibi hayal etmesi kendisine uzak olmamıştır. Bu konu ile alakalı olarak şöyle denmiştir:

Kendisi, hanımları ile cinsi münasebet yapmadığı halde, kendisine yapmış gibi hayal ettiriliyordu. İnsan tıpkı bunun gibi rüyasında da hayal edebilir. İnsan uyanıkken de hayal edebilir, zihninde bir şeyler canlanabilir.

Yine şöyle denildi: Yapmadığı bir şey kendisine yapmış gibi görünüyordu. Ancak, kendisine yapmış gibi gösterilen şeyleri, doğru olduğunu düşünmek doğru bir inanç değildir.

Kâdî İyâd şöyle dedi:

Bu hadisin rivayetleri açıkça göstermektedir ki, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yapılan sihir, O’nun bedenine ve dış uzuvlarına tesir etmiştir. O’nun aklı, kalbi ve itikadına tesir etmemiştir. Bu da: “Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem hanımlarına yaklaşmadığı halde, onlara yaklaştığını zannediyordu” hadisin manası olmuş olur. “Kendisine yapmış gibi görünürdü” lafzı ile de rivayet edilmiştir. Yani, o, kendisine, yapmış gibi görünüyordu. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bütün hanımlarını bir gecede dolaşabilme kudret ve gücüne sahip birisi olduğu halde, O’na sihir isabet etmiş ve hanımlarına yaklaştığını zannederek onlara yaklaşmamıştı. Sihir yapanın asıl yapmak istediği şey gerçekleşmemiştir. Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme yapılan sihir ile alakalı gelen bütün rivayetler gösteriyor ki, bu sihir kendisine, yapmadığı bir şeyi yapmış gibi gösterilmesi şeklinde tesir etmiştir. Bunun örneği ise, gözün gördüğünü zannettiği şeydir ki, bunun zihin ile bir alakası yoktur. Bu, peygamberliğe şüphe düşüren bir şey değildir.

(Şerhu Muslim: 14/174, 175)

İmam İbnu Kayyim el-Cevziyye -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi:

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme sihir yapıldığı hadisini insanlardan bir gurup inkâra gitmiş ve bunun bir noksanlık ve ayıp/kusur olduğunu zannetmişlerdir. Bu ise, onların iddia ettikleri gibi değildir. Bilakis bu, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin başına gelen hastalık ve rahatsızlık cinsinden bir şeydir. O, hastalıklardan bir hastalıktır. Onun isabet etmesi de, tıpkı zehrin isabet etmesi gibidir ki, bunun ikisi arasında bir fark yoktur. Buhari ve Muslim’in Aişe anamızdan -Allah ondan razı olsun- rivayet ettikleri hadiste O şöyle dedi:

"Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve selleme sihir yapıldı. Öyle ki, O, hanımlarına yaklaşmadığı halde, kendisine yaklaşmış gibi görünüyordu. Bu, kendisine yapılan sihrin şiddetinden dolayı idi."

(Zâdul-Meâd: 4/113)

Sonra sana sorarız: Şayet sen bu sözlerinde ciddi ve samimi isen, bu ikisinden hangisi sahibine daha şiddetli ve onun kadir kıymetini zedeleyicidir: Hastalıklardan bir hastalık olan ve bu yahudinin sebep olduğu sihrin tesir etmesi midir veya bizim yanımızda Allah’ın bir peygamberi olan, sizin ise ilah veya ilahın oğlu olan Meryem’in oğlu İsa’yı hükmü altına alan, O’nu çarmıha geren, O’nu öldürerek düşmanını sevindiren ve ihanet eden yahudiler midir?

Metta da şunlar yazılıdır: İsa aleyhisselam çarmıha gerildiği zaman, oradan geçenler başlarını sallıyor ve O’na söverek şöyle diyorlardı: Şayet sen Allah’ın oğlu isen, hadi kendini kurtar buradan ve indir kendini çarmıhtan. Baş kâhinler, onlara dinlerini öğretenler ve âlimleri onunla alay ediyor ve şöyle diyorlardı: Başkasını kurtardı da, kendisini kurtarmaya güç yetiremiyor. O, İsrail’in melikidir. Şimdi ona iman etmemiz için çarmıhtan aşağı inecek. İsa, Allah’a tevekkül etti ve: “Ben Allah’ın oğluyum” dedi. Şayet Allah ondan razı olmuş ise onu ve onunla beraber çarmıha gerilmiş iki hırsızı da kurtarır. O iki hırsız da aynı sözleri söylediler. Üçüncü saat gibi Yesu’ (İsa) yüksek bir sesle: “Ey İlahım! Neden beni terk ettin? diyerek haykırır.

(Metta: 27/38-47) (Markos: 15/29-35)

(12615) numaralı sorunun cevabına bak.

Bizler ise şöyle deriz. Allah’ın seçkin kulları olan peygamberler hakkında bu söylenemez, onlar bundan münezzehtir. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem, O’nun kardeşi İsa aleyhisselam ve onların bütün kardeşleri bu iftiradan, yalandan, her tülü alçaklık ve değersizlikten uzaktırlar.

Onuncu Olarak:

“Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlısı olan birinin anne ve babası nasıl olur da müşrik olur ve müşrik olarak ölürler?” sözüne gelince: Bu garip bir sözdür. Anne ve babasının müşrik olması, O’nun yaratılmışların en üstünü olması meselesine girmez. Onun bununla alakası yoktur. O’nu seçen Rab Teâlâ mı yoksa O’nu seçen ailesi ve akrabaları mı? İşte İbrahim aleyhisselam, oğlu şirk üzere öldü. Bu ise O’nun makamından, derecesinden bir eksiltmemiştir. O, peygamberlerin babasıdır. Allah’ın salat ve selamı O’nun üzerine olsun. Nuh aleyhisselamın hanımı ve oğlu küfür üzere ölmüşlerdir. Lût aleyhisselamın hanımı küfür üzere ölmüştür. Peki onlar nedendir?

Sonra bakın ki, sizin yanınızdaki mukaddes kitaplarınız ve yahudilerin ellerinde bulunan kitaplar Bakire Meryem -Allah’ın selamı onun üzerine olsun- hakkında, hatta bütün Allah’ın peygamberleri hakkında neler diyor? Öyleyse, ey bu soruyu soran şahıs, hangi gurup sözünde daha sadık ve doğru yolda?

Onbirinci Olarak:

“Allah’ın yarattıkları içinde en hayırlı olanı, dinini kılıçla veya mal satarak yaymaz” sözüne gelince: Biz bu konuyu daha önce açıklamıştık. Bunun için (43087) ve (100521) numaralı sorunun cevaplarına bakmanızı rica ederiz.

Bu iki sorunun cevabını okuduktan sonra, sizin kitaplarınızda geçen şu nasları okumak güzel olur. Umulur ki, bu konuda başka bir görüşe sahip olursun.

1- Mesih aleyhisselam şöyle dedi: Sakın zannetmeyin ki, ben, yeryüzüne salamı iletmek için geldim. Ben, selamı iletmek için değil, aksine kılıç iletmek için geldim. Muhakkak ki ben, kişi ile babasının, kızı ile annesinin, gelin ile kayınvalidesinin, insan düşmanları ile aile fertlerinin arasını ayırmak için geldim. Her kim, babası veya annesini benden daha çok severse beni hak etmez. Her kim haçını alıp bana tabi olmazsa, beni hak etmez. Her kim hayatını bulursa, onu mahveder. Her kim de hayatını benim için mahvederse, hayatını bulur.

(Metta İncili: el-İshâhul-Âşir: 35. fıkra ve sonrası.)

2- Mesih aleyhisselam şöyle dedi: “Her kimin kılıcı varsa onu alsın. Her kiminde kılıcı yoksa elbisesini satıp kılıç satın alsın.”

(Lûkâ: 22/36,37)

3- Mesih aleyhisselam şöyle dedi: “Düşmanlarıma gelince, onlar benim onların üzerine kral olmamı istemiyorlar. Onları buraya getirin ve benim önümde onların boyunlarını vurun.”

(Lûkâ: 11)

Müslüman olmayan yazar, edebiyatçı ve tarihçi olan aklı başında olan insanların ne dediklerini bir dinle:

1- Tûmâs Kârlîl, “el-Ebtâl ve ibâdetul-butûle” adlı kitabında şöyle dedi: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi, insanların davetin kabul etmeleri için kılıç kullandı şeklinde itham etmek, anlaşılmayan bir saçmalık ve ahmaklıktır. Bir tek adamın, insanlarla savaşmak veya davetine icabet etmeleri için kılıcını kınından çıkarması aklın alamayacağı, aklın kabul etmeyeceği bir şeydir. Düşmanları ile savaşmaya güç yetirebileceğine, onlarla başa çıkabileceğine inandığında: Ona itaat edip doğrulayanlar buna inanmışlar ve savaş için hazırlanmışlardır.

(Hakîkatul-İslâm ve ebâtîlu husûmihî Abbâs Lu’kâd: 227. sayfa.)

2- Fransız tarihçi Ğustâf Lûbûn “Hadâratul-Arab” adlı kitabında ki kendisi Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve O’ndan sonra İslam’ın yayılmasından ve fetihlerden bahseder, şöyle der: Tarih ispat etmiştir ki, dinler, kuvvet kullanmayı emretmemiştir. Öyleyse İslam, kılıçla yayılmamıştır. Aksine, yalnızca davetle yayılmıştır. Türk ve Moğollar gibi Arapların sonradan savaşta yendikleri milletler sadece davetle İslam dinine intisap etmişlerdir. Arapların, sadece yolculuk yaptıkları Hindistan’da Kurân yayılmış ve orada bulunan Müslümanların sayısı elli milyonu aşmıştır. Arapların hiçbir sebeple gitmedikleri Çin’de, İslam Dini en az şekilde yayılmış, diğer bir bölümde oradaki hızlı daveti göreceksin, günümüzde Çin’de bulunan Müslümanların sayısı yirmi milyonu aşmıştır.

Bu sözlerden sonra, İslam dinine atılan suçlamaların ne denli haktan uzak olduğu senin için ayan beyan ortaya çıkmış oldu. Hahamların, rahiplerin ve basın yayın gurubunun sapıklıkları senin için belli oldu mu?

Bana öyle geliyor ki, sen, senin dininin kılıçla yayıldığını tenzih etmek istiyorsun. Yine bana öyle geliyor ki, sen, dinine mensup kişilerin taşıdığı rahmet ve ülfet konusunda insanları ikna etmek istiyorsun. Bunların hiçbiri doğru değildir. İşte sana, sise ait yaşanmış olaylardan misaller:

1- Kral Ûlâf, Norveç’te Hıristiyanlık dinine girmeyi kabul etmeyenleri korkutmuş, onları sürgüne göndermiş, onların ellerini ve ayaklarını kesmiştir. Tâki orada sadece hıristiyanlık kalıncaya kadar böyle yapmaya devam etmiştir.

2- Balkan’da bulunan Cebelul-Esvad de, o bölgenin hakimi Danya Pitir Veftiş, yılbaşı gecesinde hıristiyan olmayanları öldürmüştür.

3- Habeşistan da, kral Seyf Erad (1342-1370) hıristiyan dinine girmeyenleri idam edilmesini veya ülkeden sürgün edilmesini emretmiştir.

4-Hıristiyanların -İslam’ın değil- Amerika da Kızılderilileri yok ettiklerini bulmaktayız.

5- Aynı şekilde hıristiyanları, Filistin halkını, Mesih ve Muhammed düşmanlarına teslim etmek için topraklarından çıkardıklarını bulmaktayız.

6- Dünya savaşlarını tutuşturan kim? Birinci Dünya Savaşı’nda on milyon insan katledildi. İkinci Dünya Savaşı’nda ise yaklaşık yetmiş milyon insan hayatını kaybetti.

7- Japonya da bulunan Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombası sonucu kaç insan öldürüldü?

8- Haçlı savaşında, Beytul-Makdis kuşatma altına alınmıştı. Kuşatma şiddetli olunca, Kudüs ehli yenileceklerini anlamışlar ve ordu komutanı Tankerid’den kendileri ve malları için eman istemişlerdi. Bunun üzerine ordu komutanı onlara eman vermiş, onlar da ellerinde eman sancağı ile Mescidi Aksa’ya yöneldiler. Mescidi Aksa, yaşlılar, kadınlar ve çocuklarla doldu. Onları, dişi koyunları keser gibi katlettiler ve onların akan kanları Mescid’de, at üzerindeki bir atlının diz kapaklarına kadar yükseldi. Caddelerimiz kırılan kafatasları, kollar, kesilen ayaklar ve çürük bedenlerle yankılandı. Tarihçiler, sadece Mescidi Aksa’nın içinde yetmiş bin kişinin katledildiğini zikretmişlerdir. Avrupalı tarihçiler, bu rezilliği inkâr etmemektedirler.

9- İçinde bulunduğumuz yüzyıl buna en iyi şahittir. Onlar, Afganistan’ı bombaladılar ve sonra da yok etmek için Irak’a yöneldiler. Irak’ı bombaladılar, öldürdüler ve yeryüzünde bozgunculuk yapıp kargaşa çıkardılar. Onların büyüklerinden biri şöyle demiştir: Muhakkak ki Allah kendisine Irak’a girmeyi emretti!!
Kendilerinin tavsiye ettikleri ve yapmacık tavır ile konuştukları Mesih’in vasiyetleri nerede?!

10- Birinci Dünya Savaşı’nın sonlarında İngiltere, Fransa, İtalya, Romanya ve Amerika 1918 senesinde Beytul-Makdis’i istila edince müttefikler mümessili lord Lenbi durup şöyle demedi mi: bugün haçlı savaşları sona ermiştir?!

11- Yine müttefikler mümessili olan Fransız Gavro, Dimeşk’e girip, kahraman bir Müslüman olan Selahaddin el-Eyyûbî’nin kabri başında durup: Döndük ey Selahaddin! Dememiş miydi?!

12- Bosna ve Hersek’i yerle bir edenler, orada kan dökenler, kadınların ırzına geçenler, bunu hıristiyanlık adına yapmadılar mı?

13- Çeçenistan’da olanlar olmuşken ve halen de devam etmekte iken bunlar nerede? Afrika’da, Endonezya’da ve başka yerlerde olanlar olurken bunlar nerede? Bunlar, Kosova’da gerçekleşen olayların haçlı savaşı olmadığını söyleyebilirler mi? Amerika başkanı Bush, son savaşında: Haçlı savaşı olacak demedi mi?

Bu iğrençlikler, Müslümanların düşmanları ile cihadında bir benzeri gerçekleşmemiştir. Onlar savaşlarda kadınları, çocukları ve sıradan insanları öldürmezlerdi. Bu konuda Ebu Bekir Sıddîk’ın -Allah ondan razı olsun- Usame ibnu Zeyd’e ve ordusuna vasiyetini zikretmemiz münasip olacaktır:

"Hainlik etmeyin, biri ile yaptığınız anlaşmanıza aykırı davranmayın, sınırı aşmayın, öldürdüğünüz düşmanlarınızın kulak ve burun gibi organlarını kesmeyin; çocuk, yaşlı ve kadınları öldürmeyin; hurma bahçesini heder etmeyin ve oraları yakmayın; meyveli ağacı kesmeyin; rahip hücrelerine sığınan kimselere rast geldiğinizde orada kaldıkları sürece onlara dokunmayın."

Son olarak şunları söyleriz: Umarız ki, biz sana, peygamberimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem hakkındaki hatalı görüşünü açıklamış olduk. Umulur ki sen, sahte basın ve yayının kurbanı olduğunu öğrenmiş oldun. Öyle ki, bu seni, kötü düşünmeni gerektirmeyen bir hususta kötü düşünmene ve açıklayıp ortaya çıkarman gereken hususlarda susmana sebep olmuş. Şunu çok iyi bil ki, İslam, delil ve kanıt dinidir. Yoksa iddialar ve sahtecilik dini değildir. Nefsini tanı, onu anla ve peygamberler ve salihler kafilesine katıl. Rasûl ve Nebilerin dini olan Tevhid dini üzere ölmeye hırslı ol! Dinlerin sonuncusu ve en hayırlısı olan bu kafilenin içinde olmaya hırslı ol!

Allah’tan sana doğru yolu göstermesini, sana hidayet etmesini, göğsünü İslam’a açmasını dileriz. Sana hakkı hak olarak gösterip ona uymakla rızıklandırmasını, batılı da batıl olarak gösterip, ondan uzak durmakla rızıklandırmasını niyaz ederiz.

Başarı Allah’tandır.


[1] Ğarânîg kelimesi beyaz turnalar manasına gelir ki, bunun tekili ğurnug kelimesidir. (Mütercim)