www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

“Allah, Bizim Gözümüzle Gördüğümüz ve Akıl ile Tanıdığımızdır” Sözünün Hükmü

Huseyin Ebu Emre - Harun Yildirim - ahlak ve imani dersler

“Allah, Bizim Gözümüzle Gördüğümüz ve Akıl ile Tanıdığımızdır” Sözünün Hükmü

Soru:

“Allah, bizim gözümüzle gördüğümüz ve akıl ile tanıdığımızdır” sözünün hükmü nedir?

Cevap:

Hamd, Allah’a mahsustur.
Bu kelime, iki meseleyi içermektedir. Birincisi haktır ve onda bir şüphe yoktur. İkincisi ise, onun bir bölümü hakikatten bir cüzdür.

Bunun açıklaması ise şöyledir:

1- Birinci meseleye gelince: O ise “Allah bizim gördüğümüzdür” sözüdür. Bu ise haktır. Çünkü Ehli Sünnet vel-Cemaat’in itikadına göre, Allah Azze ve Celle’yi dünyada kimse göremez. Allah Azze ve Celle, ancak ölümden sonra görülebilinir. Sahihi Muslim’de (7540) gelen rivayette Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

(تَعَلَّمُوا أَنَّهُ لَنْ يَرَى أَحَدٌ مِنْكُمْ رَبَّهُ عَزَّ وَجَلَّ حَتَّى يَمُوتَ)

"Şunu çok iyi bilin ki, sizden hiçbiriniz Rabbisi Azze ve Celle’yi, ölünceye kadar göremez."

Şeyhul-İslâm İbnu Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi: Allah Azze ve Celle’yi hiç kimsenin dünyada iken gözleriyle göremeyeceğine, Allah’ın ancak âhirette görüleceğine dair imamlar ve bu ümmetin selefi ittifak etmişlerdir.

[Mecmû’ul-Fetâvâ: 2/230]

2- İkinci meseleye gelince: O ise “Allah, akıl ile bildiğimizdir” sözüdür. Bu ise, hakikatten bir cüzü ifade etmektedir. Çünkü Allah’ı tanımanın alametleri çeşitlidir. Fıtrat, akıl, şerî ve hissi bunlardandır.

Allah Azze ve Celle’nin varlığı akıl ile bilinmektedir.

Allah Azze ve Celle’nin varlığını ispatta, âlimlerin dayandığı akli deliller şunlardır: Her sebebin muhakkak bir müsebbibi vardır. Her var olanın bir var edicisi vardır. Bu, akli delildir.

Allah Azze ve Celle, gökyüzü ve yeryüzünün yaratılışını düşünmeyi emretti. Bu tefekkür ise ancak akıl ile tamamlanır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

(أَوَلَمْ يَنْظُرُوا فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ)    

«Göklerin ve yerin melekûtuna, Allah'ın yarattığı şeylere hiç bakıp ibret almamışlar mıdır?» (Araf: 185)

(أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ)

«O inkârcılar, kendi kendilerine, Allah'ın gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri, ancak hak ile yarattığını hiç düşünmemişler midir?» (Rûm: 8)

Arabi’nin dediği gibi: Gübre, deveye işaret eder; yol izi yolculuğa işaret eder. Dağlar arasındaki geniş yollara sahip olan yeryüzü ve burçlara sahip olan gökyüzü Habir Latif olan Allah’a işaret etmez mi?

Şeyhul-İslam İbnu Teymiyye -Allah ona rahmet etsin- şöyle dedi:

Yaratıcını ispatına gelince: Onun yolları sayılamayacak kadar çoktur. Alimlerin çoğu, yaratıcıyı ikrar etmenin fıtri, zaruri ve yaratılıştan olduğunu söylemişlerdir. Bunun içindir ki, peygamberlerin genelinin daveti, bir olan Allah’a ibadet ve O’na hiçbir şeyi şirk koşmama üzere olmuştur. Ümmetlerin geneli, yaratıcıyı, O’ndan gayrisine ibadet ederek şirk koşmalarıyla beraber bunu ikrar ediyorlardı. Firavun gibi yaratıcıyı inkar ettiğini söyleyenlerle, peygamberler, onun hak olduğunu bilen birine hitap eder gibi hitap etmişlerdir. Tıpkı, Musa aleyhisselamın Firavun’a söylediği söz gibi:

(لَقَدْ عَلِمْتَ مَا أَنْزَلَ هَؤُلاءِ إِلَّا رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ بَصَائِرَ)

«Mûsâ da şöyle demişti: "Sen de muhakkak biliyorsun ki, bunları, delil olarak, göklerin ve yerin Rabbından başkası indirmemiştir.» (İsrâ: 102)

Firavun: «Âlemlerin Rabbi nedir?» (Şuarâ: 23) dediğinde Musa ona şöyle demişti:

(رَبُّ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ مُوقِنِينَ * قَالَ لِمَنْ حَوْلَهُ أَلا تَسْتَمِعُونَ * قَالَ رَبُّكُمْ وَرَبُّ آبَائِكُمُ الْأَوَّلِينَ * قَالَ إِنَّ رَسُولَكُمُ الَّذِي أُرْسِلَ إِلَيْكُمْ لَمَجْنُونٌ * قَالَ رَبُّ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَمَا بَيْنَهُمَا إِنْ كُنْتُمْ تَعْقِلُونَ)

Mûsâ da demişti ki: "Eğer gerçekten anlayabilecek kimseler iseniz, göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin Rabbidir." Firavun etrafındakilere şöyle demişti: "İşitmiyor musunuz?" Mûsâ da demişti ki: "Sizin de Rabbiniz, sizden evvelkilerin de Rabbidir." Firavun şöyle demişti: "Size gönderilen peygamberiniz mutlaka bir delidir." Mûsâ ise demişti ki: "Eğer aklınızı kullanacak olursanız, doğunun, batının ve bu ikisi arasındakilerin de Rabbidir." (Şuarâ: 24-28)

[Minhâcus-Sunne: 2/270]

Allah Azze ve Celle her kemal ile sıfatlanmış, her türlü noksanlıktan da tenzih edilmiştir. Bu da yine akıl ile bilinmektedir.

Ancak bu marife, icmali bir marifedir. Tafsili marifete gelince: Bu ancak şeriat ile tamamlanır. Allah Azze ve Celle’nin güzel isimleri ve yüce sıfatları bununla bilinir.

Şeyh Abdurrahman el-Berrâk’a -Allah onu korusun- şöyle soruldu:

“Bizler Rabbimizi tafsilatlı olarak akıl ile öğrendik” sözünün doğruluğu nedir? Allah sizden razı olsun.

Şeyh Abdurrahman el-Berrâk da şu şekilde cevap verdi:

Hamd, Allah’a mahsustur.

Allah Azze ve Celle, kullarını fıtratları icabı Allah’ı tanır bir şekilde yaratmıştır. İnsan, fıtratı gereği, her yaratılmışın bir yaratanı olduğunu bilir. Her varolanın, bir varedicisi vardır. Allah Azze ve Celle göklerden ve yerden varlığına, kudretine, ilmine ve hikmetine işaret eden kevni (kâinatla alakalı) delilleri zikretmiştir. Bunun içindir ki Allah Azze ve Celle kullarına bu işaretleri zikrediyor ve müşriklerinde bundan yüz çevirmelerini inkâr ediyor. Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

( وَكَأَيِّنْ مِنْ آيَةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ يَمُرُّونَ عَلَيْهَا وَهُمْ عَنْهَا مُعْرِضُونَ )

«Göklerde ve yerde (îman etmek için) nice deliller vardır ki, onların yanından yüz çevirerek geçerler.» (Yusuf: 105)

Kevni delillerde (yani göklerde ve yerde olanlar) ulaşılan bu marife (Allah’ı bilme) aklın bilmesindendir. Bu da bakmak ve tefekkürle mümkündür. Bunun içindir ki Allah Azze ve Celle şöyle buyurdu:

(أَوَلَمْ يَنْظُرُوا فِي مَلَكُوتِ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَمَا خَلَقَ اللَّهُ مِنْ شَيْءٍ)

«Göklerin ve yerin melekûtuna, Allah'ın yarattığı şeylere hiç bakıp ibret almamışlar mıdır?» (Araf: 185)

(أَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا فِي أَنْفُسِهِمْ مَا خَلَقَ اللَّهُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَا إِلَّا بِالْحَقِّ)

«O inkârcılar, kendi kendilerine, Allah'ın gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri, ancak hak ile yarattığını hiç düşünmemişler midir?» (Rum: 8)

Bu manadaki âyetler pek çoktur. Bununla beraber, akıl ile elde edilen marife, icmali marifedir ki insan, Rabbisini, tafsili olarak isimlerini, sıfatlarını ve fiillerini ancak peygamberlerin getirdikleri ve Kitab’ın indirdikleri ile bilebilir. Peygamberler -Allah’ın salât ve selâmı onların üzerine olsun- Rablerinin isimlerini, sıfatlarını ve fiillerini öğretmek için gelmişlerdir. Bununla beraber bilinmelidir ki akıl, tafsilatıyla, Allah’ın isim ve sıfatlarına ne şekilde iman edilmesi gerektiğini kavrayamaz. Tafsili olarak Allah’ın isim ve sıfatlarını tanımanın ilmi yolu, peygamberlerin getirdikleridir. Bununla beraber, marifette hangi dereceye ulaşırsa ulaşsın, ilim olarak kullar onu ihata edemezler. Allah Azze ve Celle’nin buyurduğu gibi:

(وَلَا يُحِيطُونَ بِهِ عِلْماً)

«Onlar, bilgileriyle O’nu kuşatamazlar.» (Tâhâ: 110)

Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurdu:

(لَا أُحْصِي ثَنَاءً عَلَيْكَ ، أَنْتَ كَمَا أَثْنَيْتَ عَلَى نَفْسِكَ)

"Ben, senin üzerine olan senayı sayamam. Sen, kendi nefsini övdüğün gibisin."

[Bu hadisi Muslim rivayet etmiştir: 486]

Bununla, Allah’ı tanımanın iki yolu olduğu ortaya çıkmıştır: Akıl ve işitmedir -ki o nakildir.- O ise, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin Kitab ve sünnette getirdiğidir. İsim ve sıfatlardan akıl ve işitme ile bilinenler vardır. Ondan sadece ancak işitme ile bilinen vardır.

Bu münasebetle şunu tembih etmemiz güzel olur: İşitmeye -ki o vahiydir- hükmetmemiz ve aklın da Allah’ın hidayetine tabi olması gerekir. Naklim akla zıt olması, apaçık bir sapıklıktandır. Tıpkı felsefe ve kelamcılardan birçok sapık fırkaların yaptığı gibi.

Allah Azze ve Celle, Ehli Sünnet vel-Cemaati, Kitabı’na ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetine, selefi salihin yoluna uymaya muvaffak kılmıştır. Onlar, Allah’ın Kitâbı ve Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemin sünnetini hâkim olarak kabul etmişler, her işi yerli yerine koymuşlar, aklın faziletini bilmişler, bu konuda hata eden ve iptal edenler gibi onun delaletini yok saymamışlar, Kitab ve sünnette gelen naslarda da aklı ön plana çıkarmamışlardır. (Yani Kitab ve sünnette gelen bir nassı, benim aklım bunu almıyor, diyerek inkara gitmemişlerdir.) Allah Azze ve Celle, Ehli Sünneti, Sıratı Mustakim’e iletmiştir. Allah Azze ve Celle’den bizi müminlerin yoluna iletmesini, gazaba uğrayanların ve sapık olanların yolundan bizi kurtarmasını niyaz ederiz.

En iyisini bilen Allah’tır.