SALAT
Salat kelime olarak dua, mağfiret, rahmet, bereket, tesbih, övme ve namaz anlamlarına gelir. Namazın dışında salat denildiği zaman Resul-i Ekrem Efendimize yapılan övgü, ona edilen dua kastedilir. Buna göre Allah'ın peygambere salat etmesi, onun şan ve şerefini melekler yanında yüceltmesi ve onu övmesi anlamına gelir. Meleklerle insanların salat getirmesi ise, peygamber için Allah'dan mağfiret dilemeleri ve ona dua edip kulların onun emirlerine boyun eğmeleri manasını taşır. Allah Tea-la müminlere peygambere tam bir hürmet göstermeyi, onun şan ve şerefini yüceltip ona dua etmeyi, emirlerine boyun eğip gereğini yapmayı emretmektedir. Resul-i Ekrem Efendimiz salat hususunda sadaka verecek imkanı olmayan bir müminin duasında "Allahım! Kulun ve peygamberin Muhammed'e rahmet et. Mümin erkeklere, mümin kadınlara ve müslüman erkeklere, müslüman kadınlara da rahmet et" demesini tavsiye buyurmuş, bu şekildeki bir duanın dua eden için sadaka yerine geçeceğini haber vermiştir.
Salat, Efendimize tahsis edilmiş bir kelam olduğundan ondan başkası hakkmda kullanılmaz. "Allahümme salli ala fulanin" şeklinde söylenmez. Ancak peygamberin beraberinde olarak başkaları için de söylenebilir. "Allahümme salli ala Muhammed'in ve alihi ve sahbihi" denilebilir. Duaya başlarken, duanın ortasında ve sonunda Allah'dan bir dilekte bulunacak olan kimse önce salat ve selam getirmeli, sonra da duasını onunla bitirmelidir. Mübarek gün ve gecelerde ve bilhassa cuma gecesi ve cuma gününde çok çok salat getirmenin fazileti büyüktür.
Bu faziletin değişik dereceleri vardır. Efendimiz bir defasında ab-dest ihtiyacı için sahraya çıkmıştı. Kendisine yardım edecek kimseyi bulamadı. Sonra Ömer bir desti veya ibrik su ile onu takip etti de onu bir su havuzu yanında secdeye kapanmış buldu. Bunun üzerine Ömer geri çekilip arka tarafında oturdu. Efendimiz secdeden başını kaldırınca Ömer'e güzel hareket ettiğini, kendisini secdede bulduğunda ondan uzaklaştığını, gerçekten Cibril'in gelip kendisine bir defa salat edene Allah Teala'nın ona on rahmet edeceğini ve onun on derecesini yükselteceğini haber verdiğini söyledi. Yine Efendimiz kendisine bir salat getirene Allah'ın on rahmet edeceğini ve ondan on günahı gidereceğini ifade buyurmuştur.
Efendimizin ismi anılıp da ona salat getirmemek uygun bir davranış değildir. Nitekim bir gün Efendimiz minbere çıktı. Birinci basamağa çıktığı zaman "Amin" dedi. Sonra ikinci basamağa çıkıp yine aynı şeyi söyledi. Sonra üçüncü basamağa çıkıp yine aynı şeyi tekrar etti. Ashab-ı kiram bunun sebebini sorunca Efendimiz birinci basamağa çıktığı zaman Cibril'in kendisine gelip ramazana yetişip de günahları bağışlanmamış olduğu halde o aydan çıkan bir kulun bedbaht olması için dua ettiğini kendisinin de "Amin" dediğini, sonra ana ve babasına yahut bunlardan birine kavuşan bir kulun o sebeple cennete girememişse onun da bedbaht olması için dua ettiğini, ona da "Amin" dediğini, sonra yanında peygamberin ismi anılıp da ona salat getirmeyen kulun bedbaht olması için dua ettiğini ona da "Amin" dediğini söyledi.
Bir başka rivayette Cibril'in Efendimizin ismi anıldığı halde ona salat getirmeyen kişinin burnunun yere sürtülmesi için beddua ettiği, Efendimizin de ona "Amin" dediği de vardır. Efendimizi anmayan ve ona doğrudan doğruya salat getirmeyen büyük bir fazileti kaçırmıştır. Bundan daha büyük bir mahrumiyete düşen kimse de yanında Efendimiz anıldığı halde, ona salat ve selam getirmeyendir. Bu da büyük bir ziyan ve bedbahtlıktır. Büyük bir fazilete kavuşma imkanı varken onu yitirmek büyük zarar sayılır. Efendimize salatü selam getirmeyen bir kimse de yukarıdaki hadiste buyurulduğu üzere perişan olmayı, burnu yere sürtül-meyi, yani hem insanlar hem de Allah katında değersiz ve önemsiz biri olmayı haketmiş demektir. Bazı alimler bu ifadeye bakarak, Efendimizin adı her anıldıkça ona salatü selam getirmenin farz olduğu sonucunu çıkarmışlar, bazıları da bir mecliste bir defa salatü selam getirmenin yeterli olacağını, yani insanı sorumluluktan kurtaracağını söylemişlerdir.
Salatın çeşitleri vardır. Mesela "Allahümme salli ala Muhammedin ve ala ali Muhammed, kema salleyte ala İbrahime ve ala ali İbrahim, ve barik ala Muhammedin ve ala ali Muhammed, kema barekte ala İbrahime ve ali İbrahim ve terahham ala Muhammed'in ve ala ali Muhammed kema terahhame ala İbrahim'e ve ala ali İbrahim: "Allahım! İbrahim'in ve onun alinin şan ve şerefini yücelttiğin gibi Muhammed'in ve onun alinin de şan ve şerefini yücelt. İbrahim'e ve onun aline verdiğin bereket gibi, Muhammed'e ve onun aline de bereket ver. İbrahim'e ve onun aline ettiğin merhamet gibi, Muhammed'e ve onun aline de merhamet et!" derse Efendimiz kıyamet günü onun şehitliğine şehadet edecek ona şefaatçi olacaktır.
Efendimiz kendisine salat edenlere hayır dua da bulunduğu gibi, aksırıp da Allah'a hamd edenlere de hayır dua da bulunmuştur.