HELAL RIZIK
Canlıların yaşaması için yaratılan nimetlere rızık, bu nimetlerin meşru yollardan kazanılmış olanlarına da helal rızık denir.
Allah'ın ilminde bir insanın ömrü boyunca yiyeceği rızık bellidir. Bir insan, dağlar kadar mal ve yiyecek kazansa, onun ömrü boyunca bundan yiyeceği ve midesinin alacağı ve hazmedeceği miktar bellidir. Kazandığı mal ve yiyeceklerin hepsini midesine doldurma imkanı sahip değildir. Bu sebeple açgözlü olmaya hiç gerek yoktur. Herkes nasibi ile yaşar, nasibi bitince Ölün Tok gözlü, kanaat sahibi olmak her zaman için iyidir.
Rızkı elde etmenin yolu sebeplere yapışmak, yani çalışıp çabalamaktır. Haram olan şeyleri ve helal olmayan yollardan temiz yiyecekleri elde edenler, kendileri için haram olan rızkı elde etmiş ve yemiş olurlar. İnsanların haram olan yollarla rızıklannı elde etmelerine Allah Teala'nın rızası yoktur. Haram lokmada, hayır yoktur. Onun için müminler haram olan yollardan rızıklarını kazanmaktan sakınırlar.
Efrafa ani olan helal olmakta. Hakkında bir hüküm gelmemiş olan şeyler helaldir. Kur'an'da Allah'ın yerde olanların hepsini insanlar için yarattığı belirtilmiş yine Allah'ın göklerde ve yerde otanlan insanların emrine verdiği, açık ve gizli nimetlerini bolca ihsan ettiği ifade edilmiştir, Ayetlerden yerde ve gökte olanların insanların yararlanması için yaratıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Yenilmesi, içilmesi yasaklanmamış olan şeyler caiz ve helaldir. Bunlar insan için yararlı şeylerdir. Haramlar ise zararlı olanlardır.
Efendimiz de Hak Teala'dan rızık ta bereket vermesini niyaz ederdi. Tarım, ticaret ve hayvancılık gibi meşru işler yaparak rızık kazanmak hem helal bir çalışma hem de kişiye ibadet sevabı kazandıran bir ameldir. İslam'a göre en helal kazanç kişinin el emeği ve helal yoldan yaptığı alışverişidir. Rızık yalnız Yüce Allah'a isnad edilir. Rızık veren ancak Allah Teala'dır. Herkes kendisi için takdir edilen rızkını yer, bir kimse başkasının rızkını yiyemez. Kimse kendisi için takdir edilen rızkını yemeden ölmez. Nitekim Haris tbni Lakit öyle bir zaman geçirdiklerini o zamanda kendilerinden bir adamın atının yavruladığı zaman ona binecek kadar bir zaman yaşayıp yaşayamayacakları konusunda emin olmadıklarını, sonra kendilerine Ömer'in mektubunun geldiğini, Ömer'in onlara Allah'ın verdiği rızıklardan istifade etmelerini, çünkü kıyametin kopmasına daha vakit olduğunu, onun kopmasının geniş zaman içinde olacağım söylediğini haber vermiştir.
Öyle anlaşılıyor ki, Efendimizden sonraki dönemlerde hemen kıyamet kopacakmış gibi ahirete hazırlanma fikrinde olan bir takım insanlar olmuş, kendilerine bir hayvanın yeterli olacağı düşüncesiyle ikincisini beslemeye lüzum görmeyecek derecede zahid yaşamayı tercih etmişlerdi. Tabiatıyla böyle bir durum Allah'ın ihsan ettiği nimetleri değer-lendirmemeye, dünyaya Önem vermemeye götürdüğünden dünya ahiret dengesini de olumsuz manada etkiler. Halbuki yeryüzü nimetleri Allah'ın salih kullan için yaratılmış, onların istifadesine sunulmuştur.
İslam'da zühd denilen dünyaya fazlaca değer vermeme bir yol olsa da yine İslam'ın kendisinde cehd denilen çalışma ve gayret ederek müslümanların izzetini korumak da vardır. Bu durumun çok iyi farkında olan dönemin halifesi Ömer bu yanlış görüşü düzeltmek için her yolu denediği gibi gerektiği zaman mektupla da ikaz yolunu denemiş, bu şekilde düşünen müslümanlan uyarma gereği duymuştur. Zira kıyametin ne zaman kopacağım sadece Allah bilir. Dolayısıyla mümin yarın ölmeyecekmiş gibi ahirete hazırlandığı dibi hiç ölmeyecekmiş gibi de dünyaya çalışmalıdır. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz de bu duruma dikkat çekerek elinde bir fidanı bulunan kimsenin kıyamet kopmaya başladığım görse bile o fidanı dikmesini tavsiye etmesi çalışmaya ve üretmeye yönelik önemli teşvikler arasındadır.
Efendimiz ümmetini hep çalışmaya teşvik etmiş, onlar, tembel tem-bel ve miskin miskin oturmaktan nehyetmiştir. Zira rızık durup durur-ken gelmez. Onun gelmesinin bir takım sebepleri, maddi atemde alınman gereken baz, tedbirleri vardır. Semeresi uzun yıllar devam edecek yatırımlar yapmak, insanlığa faydalı olacak çeşitli girişimlerde bulunmak gerekir. Nitekim Abdullah Ibni Selam da eğer kıyamet alametlerinden olan Deccalın çıktığı işitilse böyle bir durumda bile acele etmemek gerektiğini elinde fidan olan birinin o fidanı dikmek için çabalaması lazım geldiğini zira Deccal'ın çıkışından sonra bile epeyce bir zamanın daha olacağını söylemiştir.
Olacak olayları beklemek gibi bir gaflet içine düşmek yerine, bugünün işini yarına bırakmamaya çalışmak daha akıllı ve daha faydalı bir yoldur. Acele edip de rastgele olursa olsun kabilinden iş yapmak yerine daha uzun yıllar İnsanların yaşayacağını düşünerek çalışıp çabalamak gerekir. Her işi özenle yapmak, hiçbir şeyi eksik bırakmamak lazımdır. Burada da işleri sağlam yapmaya ve çalışmanın lüzumuna İşaret vardır. Yapılan işlerin sağlam bir şekilde yapılması rızkın gelişini kolaylaştırır» Zira insanlar sağlam ve kaliteli ürünlere, standartlara uygun malzemele-re daha çok rağbet ederler.
Rızkı elde etmenin yolları çoktur. Çalışan, gayret eden insan aç kalmaz. Gerek sanayi, gerekse tarım ve hayvancılık hangi alanda olursa olsun çalışıp çabalamak gerekir. Zamanıyla fakir olan insanlar, çalışıp çabalayarak gün gelir zengin olurlar. Bunun örnekleri çoktur. Ebu Hüreyre de onlardandır. Ebu Hüreyre vaktiyle Akik denilen yerdeki arazisinde oturuyordu. O sırada Medinelilerden bir topluluk hayvanları üzerinde onun! yanma geldiler. Onlar hayvanlarından inince Ebu Hüreyre yanındaki' hizmetçisine eve gitmesini annesine selam söylemesini ve kendilerine bir şeyler hazırlamasını söyledi. Hizmetçi de gidip durumu haber verdi. Kadıncağız arpadan yapılmış üç çörek, bir miktar zeytin yağı ve biraz da tuzu bir tepsiye koyarak hizmetliyle birlikte Ebu Hüreyre'ye gönderdi Tepsi önlerine gelince Ebu Hüreyre tekbir getirdi zamanıyla iki siyah şey denüen su ile hurmadan başka yiyecek bulamazken şimdi kendilerini ekmekle doyuran Allah'a hamdetti. Misafirler ayrılıp gittiklerinde Ebu Hüreyre hizmetçisine koyunlarına güzel bakmasını, ağıllarını, temizlemesini emretti. Koyunların cennet hayvanlarından olduğunu, insanlar üzerine bir zaman gelmesinin yakınlaştığını, o zamanda insanın koyuna sahip olmasının daha faydalı olacağım söyledi.
Bu haberde koyunların bereketi üzerinde durulmakta, hayvancılığa teşvik edilmektedir. Koyunlardaki bereket diğer hayvanlara göre daha fazladır. Onun her şeyi işe yarar. Etinden süründen, yününden ve derisinden, hatta tersine varıncaya kadar her şeyinden yararlanılır. Ekonomik yönden de sahibine gelir sağlar. Koyun besleyenlerin rızkı bol ve geniş olur. Sıkıntı çekmezler, saadet içinde yaşarlar.
Koyun bereketli bir hayvandır. Efendimiz evdeki bir koyunun bir bereket, iki koyunun iki bereket ve üç koyunun daha çok bereket olduğunu ifade buyurmuştur. Koyunlar çoğaldıkça onların bereketi de çoğalır. Zira koyun, üretken bir hayvandır. Etinden yararlanmak için yüzlerce binlerce koyun kesilmesine rağmen, yine de sayısı tükenmemekte, yavrulama sayesinde nesli artıp eksilmemektedir. îbni Abbas köpeklerle koyunların haline şaştığını, koyunlardan senede binlercesinin boğazlanıp bir o kadarının da kurban edildiğini, köpeklere gelince bir dişi köpeğin bir batında şu kadar yavru doğurduğunu, böyle iken koyunların köpeklerden daha çok olduğunu söylemiştir. Gerçekten köpeklerle koyunlar mukayese edildiği aman hayret edilecek bir durum ortaya çıkmaktadır. Her dişi köpek bir batında dokuz taneye kadar yavru doğurduğu halde, bir veya iki yavru doğuran koyunun üreme nispetleri ters orantılıdır. Sonuç itibariyle, koyunlar daha çok kesilip tüketildiği halde koyunların sayısı köpeklerden kat kat fazla olmaktadır. Bu da koyunların ne kadar bereketli hayvanlar olduklarını gösterir.
Ömer de hayvancılığa önem verirdi. Bir gün Ebu Zebyan adındaki birine maaşının ne kadar olduğunu sordu. O da ikibinbeşyüz dirhem olduğunu söyledi. Ömer maaşım az bulmuş olmalı ki, Ebu Zebyan'a çiftlik edinip ziraat ile uğraşmasını, hayvan besleyip onlardan yararlanmasını söyledi. Ömer belli gelirin ileride bir kıymet ifade etmeyeceğini bildirerek tarım ve hayvancılığa önem verilmesini iste-mektedir. Ziraatın geliştirilmesiyle hayvan üretiminin artırılması geçim konusunda insanlara büyük kolaylık sağlar.
Tarım ve hayvancılıkta bereket vardır. Bir defasında da koyun sahipleriyle deve sahipleri karşılıklı öğündüler de onların bu durumunu gören Efendimiz onlara Musa ve Davud'un koyun çobanı iken peygamber gönderildiklerini, kendisinin de Ecyad'da ailesi için koyun güttüğünü söyledi. Burada koyunlara sahip olmanın, deve gibi diğer hayvanlara sahip olmaktan daha faziletli olduğu beyan buyrulmaktadır. Buna delil olarak da peygamberlerin koyun gütmüş olması gösterilmektedir. Peygamberlikten önce peygamberlere koyun gütme işinin ilham edilişinde birtakım hikmetler vardır. Koyunları gözetip onlara çobanlık ederek meşakkatlerine katlanmak, insanları yönetmede kişiye tecrübe kazandırır. Koyunlar sevimli hayvanlar olduklarından onlarla uğraşan insanlarda şefkat ve merhamet daha fazla olur.
Koyunlar öteye beriye çok dağılan ve yayüan hayvanlar olduğu için onları bir araya toplamak ve onları yırtıcı hayvanlardan, hırsızlardan korumak gibi idari tasarrufa ihtiyaç duyulur. Bu durum bir nevi insanların idaresine kıyas edilebilir. Sürü içinde tabiatı değişik koyunlar, zayıf ve biçareler olduğundan bunları durumlarına göre ayrı ayrı idare edip korumak ve bunlara sabretmek, insanların ihtiyaçlarını karşılayıp onlara sabretmeye benzer. Diğer hayvanların durumu böyle değildir. Efendimizin zamanıyla Mekke civarında bir mahalle olan Ecyad'da ailesine ait koyunları güttüğünü söylemiş olmasına bakıldığında Efendimizin tevazu ve alçak gönüllüğü de anlaşılmış olmaktadır.
Koyun insana maddi anlamda bir rızık olduğu gibi, manevi açıdan da güzel bir rızıktır. Zira Resul-i Ekrem Efendimizin beyanına göre koyun besleyen kişilerde vakar ve tevazu olur. Vakar insanın kişilikli ve ağırbaşlı, tevazu da mütevazı ve alçak gönüllü olması demektir. Her ikisi de ahlaki açıdan güzel özelliklerdir ve Efendimizin açıklamasına göre daha çok koyunla uğraşan insanlarda görülmektedir.
Rızık için Hak Teala'ya dua edilmelidir. Çünkü Hak Teala kullarına rızık için dua etmeleri tavsiyesinde bulunmuş, "Allahım bize rızık ver, sen rızık verenlerin en hayırlısısın" demelerini emir buyurmuştur. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz minberde "Ey Allahım! Bize arzın servetinden rızık ver. Ölçeğimize ve kilemize bereket ihsan eyle" demiştir.
Rızık, Allah Teala'nın canlılara gıda olarak verdiği nimetlerdir. Yenen şeyler bazen helal bazen haram olur. Bunun için haram da rızık sayılır. Ancak insanlar, haram yedikleri zaman bundan sorumlu olurlar. Herkes dünyada rızkı ne ise ona ulaşır.
Allah Teala yaratmış olduğu bütün canlıların rızkını verir. İster yerin derinliklerinde, ister denizin diplerinde olsunlar, muhakkak rızıklarıru elde ederler. Yeryüzünde ne kadar canlı varsa, hepsinin rızkı Allah Teala'ya aittir. Burada önemli olan Allah'ın meşru kıldığı yollardan kazanmak, hayır işlerine harcamaktır. Helal rızık elde etmek için çalışarak yorulanı Allah sever.
İnsanın çalışması, helal rızık kazanmak için uğraşması başlı başına bir İbadettir. Bu ibadeti yerine getirirken müminin zaman zaman başı sıkılabilir, dara düşebilir. Arkadaşlarına, dostlarına borçlanabilir. Borç altında ezilen, dara düşen bir insanın helal yolları bırakıp harama dalması asla doğru değildir.
Böyle durumlarda Cenab-ı Hak'tan yardım istemek, ona iltica etmek gerekir. Nitekim Ali'ye gelerek borcunu Ödeyecek gücünün olmadığım, kendisine yardım etmesini söyleyen bir köleye Ali Efendimizden öğrendiği bir duayı ona öğretti.
Bunu okumaya devam ettiği takdirde üzerinde dağ gibi borç olsa bile Allah Teala onu ödemesine yardım edeceğini söyledi. Dua, "Allahümmekfini bihelalike an haramik ve ağnini bifazlike ammen sivak: Allahım, bana helal rızık nasib ederek haramlardan koru! Lütfunla beni senden başkasına muhtaç etme!" şeklindedir. Bu duayı okuyan bir mümin tevekkülün yarımda sebeplere tevessül de etmeli, aklını fikrini kullarak çalışıp borcunu ödemeye gayret göstermelidir. Müminin niyeti eğer borcunu ödemekse, Allah ona mutlaka borcunu ödeyecek bir imkan yaratacaktır.
Helal rızık kazanmada tevbe ve istiğfarın da büyük etkisi vardır. Nitekim Efendimiz bir kimsenin istiğfar dilinden düşürmemesi durumunda Allah Teala'nın ona her darlıktan bir çıkış, her üzüntüden bir kurtuluş yolu göstereceği ve ona beklemediği yerden bir rızık ihsan edeceği hadisi müminlere büyük bir müjde vermektedir.
Böyle güze bir adete sahip olmayanlar ise, hiç değilse başlarına bir sıkıntı, üzüntü, elem, keder geldi-ğinde istiğfarı dilden düşürmemelidir. Zira insanın dara düştüğü zaman-larda bile olsa rabbini hatırlayıp ona yönelmesi Cenab-ı Hakk'ı memnun eder. Kulunun üzüntüsünü ve sıkmasını giderir. Maddi bakımdan bir darlık içinde ise, ona hiç beklemediği ve ummadığı bir yerden helal rızık nasip eder. Elini genişletir, gönlünü ferahlatır.
Hak Teala değil kendisine tevekkül edeni kurdu kuşu bile kendi hallerine çaresiz bırakmaz. Çünkü o alemlerin rabbi bütün her şeyin sahibidir. Rızık konusunda onlara yardım eder. Kuşlar sabahları yuvalarından kursakları boş olarak aktıkları halde Hak Teala akşam olduğu vakit onları kursakları dolu olarak yuvalarına geri döndürür.
Eğer insanlar da kuşlar gibi Allah'a gereği gibi güvenselerdi Allah Teala, kuşları doyurduğu gibi onları da rızıklandırırdı. Kuşlar gibi ilim öğrenen kişinin rızkını da Allah Teala üstlenmiştir. Kendi yolunda ilim öğrenen ve o ilmi neşreden ilim taliplerine Hak Teala kefil olur. Onlara ummadıkları yerlerden imkanlar nasip ederek kendilerini nzıklandınr. O bütün canlıların rızkını veren yüce yaranadır.
Allah zayıflar sayesinde zenginlere de rızık vermektedir. Nitekim Efendimiz bu hususta "Aranızdaki zayıflar sayesinde Allah'dan yardım görüp ve rızıklandığınızdan şüpheniz olmasın" buyururdu. Yine aynı şekilde "Allah size yardım edip rızık veriyorsa bu, aranızdaki zayıflar sayesinde değil midir?" derdi. Mümine gelince, Allah onun iyiliklerini ahirete saklar, dünyada da yaptığı kulluğa göre ona rızık verir. Kafire gelince, dünyada Allah için yaptığı iyilikler karşılığında kendisine rızık verilir.
Allah kendisinden sakınan takva sahibi kullarına darda kaldıkları zaman onlara ummadıkları yerden rızık verir. Bir defasında Resul-i Ekrem, Ebu Ubeyde komutasında içlerinde Cahit'in de bulunduğu bir askeri birliği, Kureyş kervanının karşısına çıkmak üzere görevlendirdi. Onlara azık olarak bir dağarcık hurma verdi. Verecek başka bir şey bulamamıştı.
Ebu Ubeyde hurmayı askerlere tane tane veriyordu. Onları çocuğun meme emmesi gibi emer, sonra üzerine su içerlerdi. O bir hurma o gün geceye kadar onlara yeterdi. Sopalarıyla ağaç yapraklarını silker, sonra onları su ile ıslatıp yerlerdi.
Derken deniz sahili boyunca yürüdüler. Sahil boyunda önlerine büyük kum tepesi gibi bir şey çıktı. Onun yanma kadar geldiler, bir de baktılar ki, anber denilen bir balıktı. Ebu Ubeyde bunun ölü bir hayvan olduğunu, yenilemeyeceğini söyledi. Sonra da kendilerinin Resul-i Ekrem'in elçileri olduklarını, zorda kaldıklarını, o halde yiyebileceklerini ifade etti. Üç yüz kişi idiler. Bir ay süreyle onun etinden yiyerek orada kaldılar, hatta kilo da aldılar.
Balığın göz çukurundan testilerle yağ aldılar. Ondan öküz büyüklüğünde parçalar kestiler. Ebu Ubeyde onüç kişiyi alıp onun göz çukuruna oturttu, onun kaburga kemiklerinden birini de alıp dikti. Sonra yanlarındaki en büyük deveyi semerledi ve deve ile kaburga kemiğinin altından geçti. Balığın etinden pastırma da yaptılar. Medine'ye gelince, Resul-i Ekrem'in yanına gidip olup bitenleri anlattılar. Resul-i Ekrem, onun Allah'ın kendilerine çıkardığı bir rızık olduğunu, onun etinden yanlarında varsa kendilerine de ikram etmelerini emir buyurdu. Onlar da kendisine ondan bir parça gönderdüer, o da o parçayı yedi.
İnsanın kendisine yetecek derecede rızka kavuşması güzel bir şeydir. Nitekim Efendimiz müslüman olan, kendisine yeteri kadar rızık verilen, Allah'ın kendisine verdiği nimete kanaat eden kimsenin şüphez kurtuluşa erdiğini ifade buyururken bu gerçeğe işaret etmiştir.
Rızkı veren Allah Teala'dır. Hak Teala canlıların rızkını vermeyi üstlendiğini ifade etmek üzere "Yeryüzünde yaşayan bütün canlıların rızkı Allah'a aittir" buyurmuştur." Yerde olsun, gökte olsun, küçük olsun büyük ol-sun canlı adına ne varsa bütün hepsinin rızkını veren Hak Teala'dır.
Bu onun bir lütfudur. Kullar kendilerine ayrılan bu lütuftan nasiplerini aramalı, meşru yollardan azıklarını kazanmalıdırlar. Rızıklarını kazanan insanlar içinde hali vakti yerinde olanlar da durumu müsait olmayan fakirlere yardım etmeli, onları kollayıp gözetlemelidir.
Zira öyle insanlar var ki onlar yeryüzünde gezip dolaşmaya, ekonomik imkan sağlamaya güç yetiremezler. Haya sahibi olduklarından dolayı onlan tanımayanlar kendilerini zengin sanırlar. Oysa onlar yüzlerinden tanınır. Yüzsüzlük edip kimseden birşey isteyemezler.
Hak Teala nihayetsiz kerem sahibidir. Lütuf ve ikramı boldur. Kullarını bazen ummadıkları yerden nzıklandırır. Bu şeküde gelen nimetleri reddetmemek gerekir. Nitekim Ömer'e Resul-i Ekrem arada sırada gazilik bahşişi verirdi.
Bir defasmda Ömer bunu kendisinden daha fakir ihtiyaç içinde kıvranan birilerine vermesini söylediğinde Efendimiz cevaben onu almasını, göz dikmediği ve istekli de olmadığı halde kendisine gelen böylesi malı almasını, isterse yemesini, isterse tasadduk etmesini fakat böyle olmayan bir malın peşine düşmemesini tavsiye buyurdu.
Görüldüğü gibi istemeden gelen malı kabul etmekte bir salanca yoktur. Yalnız bu mal meşru ortamlarda, hiçbir menfaat ilişkisinin olmadığı yerlerde söz konusudur. Bütün bunlara rağmen kişinin en hayırlı kazana kendi el emeğiyle kazandığıdır.
Yine bir kimse müslüman olduğu zaman Resul-i Ekrem Efendimiz ona namaz kılmayı öğretir, sonra da rızık konusunda "Allahümmağfirli verhamni vehdini ve afini verzukni: Allahım, beni bağışla, bana merhamet et rızanı kazandıracak işler yaptır, bana afiyet ve hayırlı rızık ver" dîye dua etmesini tavsiye ederdi.
Kendisine gelerek rabbinden bir şey isteyeceği zaman nasıl dua edeceğini soran birine Resul-î Ekrem "Allahümmağfir li verhamni ve afini verzukni: Allahım, beni bağışla, bana merhamet et rızanı kazandıracak işler yaptır ve bana hayırlı rızık ver" demesini tavsiye etmiş, bu sözlerin hem dünya hem ahiret için istemesi gereken bütün herşeyi ihtiva ettiğini söylemiştir,»
Hayırlı rızık güzel bir nimettir. Hak Teala nice kullanna güzel ve hayırlı nimetler vermiş, onları sevindirmiştir. Zira Allah'ın sevgili kulla rına yönelik müjdeler temellidir, ebedidir. Bu da şüphesiz kurtuluşun ta kendisidir. Hak Teala onlann her ortamda imdatlarına yetişmiştir. Nitekim Meryem'e hitaben "Hurma dalını kendine doğru silkele ki, üzerine taze hurma dökülsün. Ye, iç. Gözün aydın olsun" buyurmuştur. Meryem evlenmemiş olduğu halde İsa'yı bir hurma ağacı dibinde doğurmuştu. Kavminden uzakta bir yerde ve yalnız bir haldeydi. Kendisine ayette geçtiği şekilde hitabedilmek suretiyle ona ikramda bulunuldu.
Kuru hurma ağacından taze hurma döküldü, onunla ihtiyacım giderdi. Bu durum, Meryem'in kerametiydi. Onun iman ve ittikasırun sonucu olarak kendisine yöneltilmiş olağanüstü bir iyilikti. Meryem sadece bu değil, daha başka ilahi ihsanlara da mazhar oldu.
Nitekim Zekeriya onun yanına mihraba her girdiğinde orada bir nzık bulur ve ona bunun kendisine nereden geldiğini sorar, o da onun Allah tarafından geldiğini, Allah'ın dilediğine sayısız nzık verdiğini söyleyerek cevap verirdi.
Allah sevgili kullarını bu şekilde nimetlerin en temizi ile nzıklandırmış, onlara da temiz olanları yemelerini emir buyurmuştur. Müslümanın kazana temiz olmalıdır. Dolayısıyla hem kendi hem aile fertleri helal gıda ile beslenmelidir. Onun Allah yolunda sarf edeceği para da temiz bir şekilde kazanılmış olmalıdır.
Haram yollardan kazanılan paranın hayrı olmaz. Bir insanın duasının kabul edüebilmesi için helal gıda ile beslenmesi şarttır. Haram ile beslenenin duası kabul olmaz. Allah Teala temizdir, sadece temiz olanları kabul eder. Allah Teala peygamberlerine neyi emret-tiyse müminlere de onu emretmiştir. Cenab-ı Hak peygamberlere;
"Ey peygamberler, temiz ve helal olan şeylerden yiyin, iyi ve faydalı işler yapın!' buyurmuş, müminlere de 'Ey iman edenler, size verdiği-miz nzıklarm temiz olanlarından yiyin' talimatında bulunmuştur.
Her türlü kusur ve noksandan münezzeh olan Allah Teala, kulunun her türlü çirkinlikten, ahlaksızlıktan arınmasını, onun kazancının helal yollardan elde edilmiş temiz kazanç olmasını arzu etmektedir, insanın çok hayır yapması, parasını, servetini dinin uygun gördüğü yerlere harcaması güzel davranışlardır, Bu güzel işlere vesile olan servetin mutlaka temiz olması, temiz yolla kazanılması şarttır.
Haram ticaret yollarıyla kazanılmış bir servetin tamamı Allah yolunda harcansa, bunun hiçbir değeri yoktur; zira Allah Teala sadece temiz olanları kabul ermektedir.
Yiyeceklerin, içeceklerin, giyeceklerin, Allah yolunda harcanacak malların temiz ve helal olması bakımından, peygamberler ile müminler arasında hiçbir fark yoktur, insan temiz gıda ile beslenirse dualan kabul olunur, aksi halde reddedilir. Bu hususta Resul-i Ekrem Efendimiz şöyle buyurmuştur:
"Bir kimse Allah yolunda uzun seferler yapar. Saçı başı dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette ellerini gökyüzüne açarak: Ya Rabbi! Ya Rabbi diye dua eder. Halbuki onun yediği haram, içtiği haram, gıdası haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilir!" Hadiste anlatıldığı üzere, bîr kimse din uğrunda savaşmak için canını ortaya koysa, "saçı bası dağınık, toza toprağa bulanmış vaziyette" dinine hizmet etmek için uzun seferler yapsa bile, haram lokma ile beslendiği takdirde onun bu fedakarlığının değeri yoktur.
Midesinde haram lokma bulunan kimsenin ibadeti de, duası da kabul olunmaz. Duanın iki kanadı olduğunu unutmamak gerekir; biri helal yemek, diğeri doğru söylemektir. Efendimizin beyanına göre kişi kendi el emeğinden daha helal rızık kazanmamış-tır. Onun kendisi, ailesi, çocukları ve hizmetçisi için harcadığı mal birer Rızık Allah'ın elindedir. Bütün canlılara rızkı veren odur.
Yeryüzünde hareket eden her canlıya rızkını veren Allah'tır.*7 Böyle olunca rızık için lüzumundan fazla endişelenmeye gerek yoktur. Burada kula düşen çalışıp çabalamaktır. Çünkü Allah herşeyi bir sebebe bağlamıştır. Emeksiz yemek olmayacağı gibi. sebepsiz sonuç olmaz. Daldaki armudun durup dururken insanın ağzına düşmesini beklemesi boş bir hayalden ibarettir.
En azından ağacın daimi silkelemesi gerekir. Zira rızık gizlidir. Onu arayıp bulmak, kendisine ulaşmak gerekir. Allah Teala kaderi gizlediği gibi rızkı da gizlemiştir. Kullarına ummadıkları yerden rızı kla-rını verir, İş arayanın beklenmedik bir anda iş bulmas, aç olanın yiyeceğe kavuşması, dükkan kepenkini açana müşterilerin gelmesi bunun birer örneğidir. Kul beklemediği, ummadığı yerden bîr vesileyle gelenrızik sayesinde o kadar mutlu olur ki, neşesinden nerdeyse yerinde duramaz, ihsanı yapanın Allah olduğunu bilip o duyguyla baktığında ise sevinci bir kat daha artar. Kendisini asla unutmayan bir rabbi olduğunu düşünüp, ona sonsuz hamd ve senada bulunur.
Allah aile fertlerinin geçim yüküne yardım eder.
Allah, dağına göre kış verir. Allah hiçbir kimseye altından kalkamayacağı, dayanamayacağı yükü yüklemez. Her canlının rızkını daha doğmadan veren Yüce Mevla, yaşadığı sürece de herkesin rızkını gönderecektir. Onun için hiçbir aile reisi çoluk çocuğunu geçindirememe endişesiyle stres ve bunalıma girmemelidir. Biraz gayret göstermeli, harcamalarını yerli yerince yapmalıdır.
Helal rızık kazanma yollarından biri de ziraat yapmak, tarımla uğraşmaktır. Hadislerde ziraatçılığı tavsiye eden Resul-i Ekrem Efendimiz ziraatçılığın mübarek bir meslek olduğuna dikkat çekmiştir. Bu mesleği hor ve hakir görüp ziraatçılığa yanaşmayan insanlara verilebilecek en güzel cevaplardan biri bu olmalıdır.
Rızkın en büyük kaynaklarından biri şüphesiz topraktır. Adem gibi insanlığın atası olan bir peygamber yeryüzünde ilk defa çiftçilikle uğraşmıştır. Büyük devletlerin bile toprak ürünleri ithal etmek zorunda kaldığı bir zamanda toprağı gerektiği gibi değerlendirebilmek ve bunun yollarını aramak, kalkınmanın önemli unsurlarından biridir.
İnsana takdir olunan nzık mutlak surette onu bulur. Kulun rızkının kendisini ecelinin aradığından daha fazla arayacağı hadisi bunu gösterir. Ecel ölüm vaktidir. Allah, herkesin ölüm vaktini tayin etmiştir. İlmi ilahî de kesindir. Ne ileri, ne geri alınması söz konusu değildir. Bunun gibi nzık da tayin edilmiştir. Kimse açlıktan ölmez. Allah bitkilerin, hayvanların, ne kadar rızka muhtaç varlık varsa hepsinin rızkını verir, hiçbirini ihmal etmez. Ağaçlar toprağa tezgahlarını kurup tevekkülle yerlerinde dururlar.
Rızıkları da ayaklarına gelir. Kimse nzıksız kalmaz. Rızık garanti alandadır. Ancak bunun ötesinde, yani mecazi rızkı kazanmak için ise fazladan gayret göstermek gerekir. Bunu elde edebilmek için gerekli sebeplere sarılmak, iradeyi kullanmak, gayrete geçmek lazımdır. Yoksa rızık kendiliğinden insanın ayağına gelmez.
Bu hadis bize rızık konusunda endişeye yer olmadığım göstermektedir. Kimse, "İş bulamam. Aç kalırsam ne olur halim" gibi bir düşünceye kapılmamalıdır. İnsanın biraz elini oynatması, erinmeden, telaşlanmadan Allah'a güvenle yola çıkması yeterlidir. O rızkına, rızkı da ona gelir. Yalnız onu elde etme düşüncesiyle harama el uzatılmamalıdır.
Rızkı elde etmenin en önemli sebeplerinden biri vakitleri iyi değerlendirmektir. Efendimizin "Rızık talebi için çıkmada erken davranın. Zira erken çıkışta bereket ve muvaffakiyet vardır" hadisi bunu gösterir. Yola çıkanın yol alacağı gibi, rızık için erken davrananın da daha çok kazanç sağlaması muhtemeldir.
Meşru dairede yeryüzü nimetlerinden istifade etmek her insanın hakkıdır, kimse onu haram edemez. Onlar dünya hayatında iman edenler içindir. Rızık helal ve temiz olmalıdır. Mümin her şeyin helal ve temiz olanını seçmelidir. Yediği içtiği şeylerde buna özen göstermelidir. Başta peygamberlere olmak üzere bütün insanlara helal ve temiz şeyleri yemeleri emredilmiştir.
Helal rızık, emek eseridir. Emeksiz yemek olmaz. İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır. Bütün peygamberler el emekleriyle geçiıv miştir. Kişi, elinin emeğinden daha hayırlı bir şey asla yememiştir. Helal rızık için çalışmak, her müminin görevidir.
En temiz ve helal nzık, kişinin bizzat çalışarak yani el emeğiyle kai_ dığıdır. Önemli olan helal nzık kazanmaktır. Bu açıdan bakınca mesleğin değerlisi, değersizi olamaz.
En hayırlı geçim yolunu tutanlardan biri, Allah için savaşmak üzere atının dizginlerine yapışan kimsedir. O kimse savaşa çağıran veya yardım isteyen bir ses duyunca, ölümü göze alıp atını n sırtında o yana doğru uçar veya ölümün kol gezdiği yerlere dalar.
Helal rızık yollarından biri de bir tepenin başında veya bir vadinin içinde koyunlarını otlatan kimsedir. Bu kişi namazını kılar, zekatım verir, ölünceye kadar rabbine ibadet eder ve insanlara hep iyilik yapar. Fitneler yaygınlaşıp, kötülüklere engel olma imkanı kalmayınca uzlete çekilip, helal rızık kazanmak, ibadet ve taatle zaman geçirmek caizdir, insana her imkanı lütfeden Allah Teala'dır,
Bir borcu ödeyebilmek için elden gelen gayret gösterilirken, her işte olduğu gibi bu konuda da
Cenab-ı Hakk'ın yardımı istenmelidir, insan ticaret yaparken veya burada olduğu gibi bir açığım kapatmaya çakşırken hep helal rızık peşinde olacak, haramlardan şiddetle kaçınacak, bunun yanı sıra kendisini haram kazançtan koruması için Allah Teala'dan yardım isteyecektir. "Haram helal ver Allahım, çoluk çocuk yer Allahım" diyerek nereden geldiğine bakmadan kasasını doldurmaya çalışmak bir müslümarun kesinlikle iltifat etmeyeceği bir anlayıştır.
Çarşı pazara helal rızık kazanmak, elde edeceği kazana Allah yolunda harcamak için gelen kimseler için hadisimizde herhangi bir yasaklama söz konusu değildir. Şeytan ve avaneleri böyle iyi niyetli kişilere hiçbir zarar veremez.
Bununla beraber iyi niyetli müslüman tüccar çarşı pazarda kötü insanların varlığını unutmamalı, onların tuzağına düşmemeye dikkat etmeli, kendisini aldatmalarına hiçbir şekilde fırsat vermemeli, bunun için de bedeni çarşı pazarda, ama gönlü zikir ve fikirde olmalıdır. Müminin çarşı pazarı, zikri fikri güzel olursa o zaman iyi hal sahibi olmaya başlar. İyi hal ve güzel gidişat ise her müminde aranan en önemli ahlakı niteliklerdendir.