www.musluman.biz

10 Mart 2012 Cumartesi

HAYA

Haya, utanılacak şeylerden utanma, insanın kınanma ve ayıplanma endişesi taşıması, böyle şeylerden uzak durması demektir. Bu güzel özellik olmadığı zaman insan her türlü kötülüğü yapacak duruma gelir. Haya, insanı kötülüklerden ve çirkin işlerden alıkoyan bir özelliktir. O düşmana karşı kullanılan bir kalkan gibidir. İnsan onunla kötü davra­nışlara karşı kendisini korur.
Haya utanma duygusu kötü ve çirkin sayılan şeylerden uzak dur­mak, tavır ve davranışlarında ölçülü olmak, herhangi bir işte haddi aş­mamaktır. Haya duygusu bütün hayırların temel taşıdır. Haya İslam ah­lakının vazgeçilmez unsurlarından biridir. O olmadan güzel ahlak dü­şünülemez. O imanın en önemli bölümlerinden biridir. O olmadan mü­minin imanı kemale ermez. Hayanın dinde değeri büyüktür. İslam her müminin bu duyguya sahip olmasını ısrarla teşvik etmiştir. Nitekim Resul-i Ekrem utangaç kardeşine bu huyunu terketmesini söyleyen Medineli bir müslümamn yanından geçerken ona arkadaşım kendi haline bı­rakmasını, zira hayanın imandan olduğunu söylemiştir.
Haya duygusu insanın kötülük yapmasına engel olur. İnsana insan­lığını hatırlatır. Aklına esen her şeyi yapmaması konusunda kendisini uyarır. Bu çeşit telkinlerle haya imanı besleyip güçlendirir. Böyle olunca da haya insana ancak hayır kazandırır. Utanma duygusunu büsbütün yitirmeyen kimseler hayasızca davranışlardan kaçındığı gibi, dindar kimseler de dinin haram saydığı günahlardan uzak dururlar. Netice iti­bariyle insanlar bir yandan utanma duygusu, öte yandan Allah korkusu sayesinde kendilerine yakışmayan davranışlardan sakınırlar. Nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, haya duygusu baştan sona hayır olup insa­na ancak hayır kazandırır. Zannedildiği gibi bu asil duygu insanın hakkını elde etmesine engel olmaz. İnsanın rızkını kazanmasına, hakkını aramasına engel olan utanma duygusu değil, çekingenliği, korkaklığı ve beceriksizliğidir. Haya duygusuyla bunların bir ilgisi yoktur.
Bu güzel duygu ne yazık ki bazı telkinlerle zaafa uğrayabilir. Açılıp saçılmayı, utanma duygusunu bir yana atmayı çağdaş olmanın bir gere­ği gibi gösterenler, ne pahasına olursa olsun vazifesini layıkıyla yapmayı bir nevi aptallık sayanlar, kaytarmayı ve gününü gün etmeyi işbilirlik kabul edenler en büyük kötülüğü aslmda kendilerine yaparlar.
Haya insana ancak hayır getirir. İmran Ibni Husayn bir gün Efen­dimizin bu hadisini söylediği zaman mecliste bulunanlardan bir adam hikmetli sözlerde hayanın bir kısmının vakardan, bir kısmının da karar­lılıktan kaynaklandığını söyledi. Bunun üzerine İmran Efendimizden ona hadis anlattığı halde onun kendisine eski kitaplardan nakilde bu­lunduğunu söyleyerek çıkıştı. Bir konuşma esnasında İmran bazı ki­taplardan hikmetli söz seçerek kendisine karşılık vermesine haklı olarak kızmış ve Efendimizin sözüne hiç bir sözün denk tutulamayacağını söy­leyerek adama haddini bildirmiştir. İbni Ömer de gerçekten haya ile imanın birbirine bağlı olduğunu, bunlardan biri kaldırılınca diğerinin de kalkacağını söylerdi.
Hayanın hepsi hayır kapsamı içindedir. Haya insanı kötülükler­den alıkoyar. Haya duygusu insana insan olduğunu, hayvan olmadığını, aklına her eseni yapamayacağını hatırlatır. İşte bu çeşit telkinlerle haya imam besleyip güçlendirir. Böyle olunca da haya insana şahsiyet kazan­dırır. İman büyük bir ağaca benzer. Nitekim Efendimiz bu konuda ima­nın yetmiş kadar dalının bulunduğunu, utanmanın da imanm dalların­dan bir dal olduğunu belirtmiştir.
İman ağacının dalları vardır. Yetmiş kadar olan bu dallar bir mümi­nin inanması ve uygulaması gereken bölümleri oluşturur. Utanma duy­gusu, iman ağacının vazgeçilmez bir dalıdır. Nitekim bir gün Resul-i Ekrem Efendimiz utangaç kardeşine bu huyunu terketmesini söyleyen Medineli bir müslümanın yanından geçerken ona, arkadaşını kendi haline bı­rakmasını, zira hayanın imandan olduğunu ifade buyurdu. Efendimiz hayadan dolayı kardeşini azarlayan bir adama rastgeldi. Öyle ki adam kardeşine bir daha böyle bir şey yaparsa onu döveceğini söyler gibiydi. Bunun üzerine Efendimiz adama kardeşini bırakıp azarlamamasını, çün­kü hayanın imandan olduğunu söyledi. Buna göre mümin, başkalarının yanında yapılması ayıp olan davranışlardan kaçınmalıdır, insana utanç veren hareketleri başkaları yaptığı zaman bundan rahatsızlık duymalıdır. Utanma duygusu bir kişilik zaafı değil, imanı yüceltip kemale erdiren vazgeçilmez ahlaki bir erdemdir. Bu vazgeçilmez ahlaki erdeme sahip olan en kamil insan da şüphesiz Resul-i Ekrem Efendimizdir.
Efendimiz örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha utangaçtı. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum onun yüzünden anlaşılır­dı. Kendisine hoşlanmadığı bir şey söyleyen veya huzurunda uygun olmayan bir iş yapan kimsenin hatasını başkalarının yanında yüzüne vurmadığı için, onun bu nevi davranışlardan ne ölçüde incindiği bilin­mez. Fakat onun mübarek yüzüne bakılınca, böyle bir kabalığın onu ra­hatsız ettiği çevresindekiler tarafından farkedilirdi.
Efendimiz kendisi haya sahibi olduğu gibi onun ashabı da haya sa­hibi idi. Efendimiz ashabı içinde haya sahibi olanları sever, onlara ayrı bir değer verirdi. Nitekim bir gün Efendimiz Aişe'nin evinde istira­hat ederken Ebu Bekir içeri girmek için izin istedi. Efendimiz bulun­duğu vaziyette ona izin verdi ve Ebu Bekir içeri girdi. İşini gördükten sonra dönüp gitti. Sonra Ömer içeri girmek için izin istedi. Efendimiz yine aynı şekilde iken ona izin verdi. O da içeri girdi, ihtiyacını karşıladık­tan sonra evden ayrıldı. Sonra ardından Osman içeri girmek için Re­sul-i Ekrem'den izin istedi. Efendimiz uzanmış durumda iken doğrulup oturdu ve Aişe'ye de toparlanmasını söyledi. Osman içeri girdi, o da di­ğerleri gibi işini hallettikten sonra evden ayrıldı. Bu durumu göre Aişe Efendimize Osman'dan sakındığı gibi, Ebu Bekir'le Ömer'den sakınmadığını söyledi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz Osman'ın utangaç bir adam olduğunu, bulunduğu o halde ona izin verse derdini anlatamayacağından endişe ettiğini, meleklerin bile kendisinden haya et­tiği birinden kendisinin de elbette haya edeceğini söyledi.
Osman haya yönünden örnek bir kişiliğe sahipti. Sahip olduğu haya sayesinde o güzel bir insandı. Saygı gösterilmeye, hürmet edilmeye değerdi. Haya böylesine güzel ve değerli bir huydu. Haya bulunduğu bir yeri süslerdi. Osman'ı da öylece süslemişti.
Haya sadece erkekleri değil kadınları da süslemelidir. Hatta utanma duygusu en fazla hanımlarda bulunmalıdır. Haya, olur olmaz her şeyi konuşmaya, her sırrı açıklamaya engel olacağı için pek çok ahlaki fazi­letleri içinde barındırır. Hak Teala Şuayb aleyhisselamın kızlarını hikaye ederken onların haya sahibi, utanan kızlar olduğuna işaret buyurmuş­tur. Musa aleyhisselam onlara işlerinin ne olduğunu, hayvanlarım ne­den sulamadıklarını sorduğu zaman onlar çobanların sulayıp çekilme­den kendilerinin onların içine sokulup hayvanlarını sulamadıklarını söylediler. Kız oldukları için erkeklerin içine sokulmuyorlar, herkesin çekilmesini bekliyorlardı. Su içmek için sabırsızlanan hayvanlarının su­ya gitmelerine engel oluyorlar, kendilerini yabancı erkeklerin bakışla­rından koruyorlardı. Daha sonra o iki kızdan biri Musa aleyhisselamla konuşmak için utana utana geldi. Musa aleyhisselamla konuştuktan sonra onun arkasından yürüyerek babası Şuayb aleyhisselama götür­dü. Kur'an'in hikaye ettiği bu kıssada müslüman hanımların alacağı ibretler bulunmaktadır.
Bu kıssada da görüldüğü gibi haya bütün dinlerin ortak ilkesidir. Nitekim peygamberlerin sözlerinden insanlara ulaşan sözlerden birinin "Utanmadığın zaman dilediğini yap" sözüdür. Haya geçmiş peygam­berlerin dinlerinden olup hükmü kalkmayan doğruluğu, güzelliği üze­rinde ittifak bulunan ve bu ümmete kadar nesiller boyu aktarılagelen bir huydur. İnsan utanmadığı zaman hayasız olur. Hayası olmayan insan da aklma eseni yapmaya başlar.
Haya denilen utanma duygusu ilk insandan beri vardır. İlk pey­gamberlerden itibaren bu duygunun önemi üzerinde durulmuş, pey­gamberlere verilen bir kısım ilahi emirler çağların değişmesiyle değişe­bildiği halde, utanma duygusu hakkındaki ilahi buyruk hiç değişmemiş­tir. Aksine her peygamber bu duygu üzerinde ısrarla durmuştur. Onla­rın bu güzel ve hikmetli sözü nesilden nesile aktarılarak bugünlere ka­dar gelmiş ve kıyamete kadar da devam edecektir. Bu anlamlı söz, utanma duygusunun insanı fenalıklara dalmaktan alıkoyduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. "Utanmadıktan sonra dilediğini yap!" sözü, haya duygusundan yoksun olan birinin her şeyi yapabileceğini ifade etmektedir. Bu sözü bir tehdit olarak anlamak da mümkündür. O tak­dirde bu söz "İstediğin fenalığı yap bakalım; bir gün bunların hesabını tek tek vereceksin" anlamına gelir. Bir diğer manası da "Yapacağın işe iyi bak, şayet bu iş Allah'dan ve insanlardan utanılacak bir şey değilse, onu gönül hoşluğu ile yap! Eğer yaptığın takdirde Allah'dan ve insanlardan utanacaksan, onu kesinlikle yapma!" demektir. Bu sonuncu manasıyla bu söz insana bir davranış ölçüsü vermektedir. Yapılacak bir iş, neticede insanın utanmasına yol açacaksa ondan sakınmalıdır. Utanılacak bir du­rum mevcut değilse, onu yapmakta herhangi bir sakınca yoktur.
Utanmayan insan en akla gelmedik şeyleri yapar. Daha doğrusu, fenalıklardan kendisini engelleyecek bir başka bir duygu bulamaz. Ayıptan utanmayan, yüzünün kızarmasından endişe duymayan, nefsin kötü emellerine boyun eğen yaptığı hareketlerin sonucuna katlanır. İn­san yapacağı bir işin sonunda kendini zor duruma düşürecek, rezil ede­cek davranışlardan uzak durmalı, onlardan sakınmalıdır.
Çirkin ve kötü şeyler utanmayı gerektirir. Böyle işlerden kaçınma­nın tek çaresi haya duygusuna sahip olmaktır. Haya insanı çirkin işler yapmaktan korur. İnsanın utanma duygusu önce yaratıcısına karşı ol­malıdır. İnsanm Allah'dan utanması onun emirlerine sarılması ve ya­saklarından kaçınmasıdır. Resul-i Ekrem Efendimiz bir gün ashabına Al­lah'tan hakkıyla haya etmelerim söylediği zaman onlar Allah'tan haya ettiklerini söylediler. Ama Efendimiz söylemek istediğinin bu olmadığı­nı, Allah'tan hakkıyla haya etmenin başın ve onun taşıdıklarını, karnın ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmek, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamak, dünya hayatının zinetlerini bırakıp ahireti tercih etmek olduğunu, bu söylenenleri yerine getirenin Allah'tan hakkıyla haya etmiş olacağını haber vermiştir.
Allah'dan haya etmeyen yasakları çiğner, emirleri yerine getirmez. Allah'dan korkan ve ona saygı duyan kimsede haya olur. İmanı en mü­kemmel olanlarda da haya duygusu o derece mükemmel olur.
İnsanın Allah'dan haya ettiği gibi insanlardan da haya etmesi gerekir. İnsanlardan utanmayan, insanların ayıp ve çirkin gördüğü şeyleri yapar, onlara aldırış etmez. İnsanın kendi nefsinden utanması ki, insanın kendi yaşına ve haline bakarak yalnız basma bulunduğu zaman kötülüklerden sakınmasıdır. Bu olgun kimselerde bulunan bir durumdur. Bir kimsede haya hali bulunursa o insan kemale ermiş, olgunlaşmış demektir.
Utanma bir iman belirtisidir. İnsanlardaki haya duygusunu koruma­ya çalışmak gerekir. Olur olmaz her konuda insanları sık sık eleştirip azarlamak, küçük düşürüp hor görmek insandaki haya duygusunu zede­leyebilir. Onu arsız ve yüzsüz hale getirebilir, insanları sık sık eleştirerek onların ar damarlarını çatlatmasına, yüzsüzleşip arsızlaşmalarına sebep olmamak gerekir. İşlediği bir suçtan dolayı cezalandırılan bir kimsenin ayrıca bir de sözle kınanıp hakaret edilmesine izin vermemek lazımdır. Suçlu her ne kadar bir hata işlemişse de onun bu hatasının yüzüne vu­rulmasına, ayıbının ortaya çıkarılıp başkalarma anlatılmasına gerek yok­tur. Bu tür davranışlar insanın onurunun kırılmasına, ar damarının çat­lamasına sebep olur. Sonuçta ayıp ve kusuru deşifre edilip reklam edilen insanın utanma duygusu kaybolur. Böyle yapmak suçlunun tamamen su­ça itilmesine, günah çukuruna yuvarlanıp gitmesine yol açar. Halbuki ka­nayan bir yaranın iyileşmesi için örtülüp sarıldığı gibi, suç işleyen birinin de tevbe edip ıslah olması için işlediği suçun örtülüp kapatılması gerekir. İnsanın ayıbının ortaya çıkarılarak kamu önünde küçük düşürülmesi da­ha büyük bir kayıptır. İslam'm cezalarında bile suçluya şefkat ve merha­metle yaklaşılır. Bundan dolayı suçluların teşhir edilerek toplumdan dış­lanması asla doğru değildir. Bir müslümanın uğradığı felakete sevinerek adeta bayram etmek, herhalde daha büyük bir felakettir. Onun için böyle­si bir acıklı duruma kimse düşmemeli, sevincini hiç değilse içinde saklamalıdır. Bir başka ifade ile ağlayamayanların bari gülmekten utanmaları gerekir. Utanmamak, edeb ve ahlaka aykırıdır.
Kamil bir mümin olmak için kötü ahlak ve çirkin huylardan uzak durmak, iyi ahlak ve güzel huylarla süslenmek gerekir. İnsanları kötü­lemek, lanetlemek, çirkin söz ve davranışlar sergilemek bir mümine ya­kışmaz. Bunlar imanın kamil olmadığına delil teşkil eder. Efendimizin ifadesiyle "Bir işte çirkinlik bulunması onu lekeler. Haya duygusunun bulunması ise onu süsler."
İslam, müslümanlara her hususta iyilik ve güzelliği ön planda tut­malarını, çirkinliğin her çeşidinden uzak durmalarını öğütler. Konuşma anında aşırı sertlik, uygun olmayan kelimeler kullanmak, yalan söyle­mek, iftira ve gıybet etmek sözleri lekeler, sevimsiz hale getirir. Böyle sözler dinlenilse bile, dinleyiciler üzerinde iyi etki yapmaz. Çünkü in­sanlara kötülük yapan biri dahi, aynı şeyin kendisine yapılmasını iste­mez. Hiçbir toplumda bu çeşit davranışlar tasvip edilmez ve hoş görül­mez. İnsan tabiatı, kendisi bizzat yapsa bile kötülük ve çirkinliklerden nefret eder. Bu sebeple kötülük işleyenler o davranışları aleni değil, gizli saklı yaparlar.
Allah'dan ve insanlardan utanan bir kimsenin, nefsinin istediği her hareketi yapması mümkün değildir. Utanma duygusuna sahip olmayan bir kimsenin ise önünde hiçbir engel bulunmadığından böyle bir kimse her türlü çirkinliği kolayca yapabilir.
İnsanın değerini yükselten bu güzel duygu Efendimizin en belirgin özelliklerinden biriydi. Efendimiz örtünme çağma girmiş bir genç kız­dan daha utangaçtı. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum onun yüzünden anlaşılırdı. Resul-i Ekrem kendisine hoşlanmadığı bir şey söyleyen veya huzurunda uygun olmayan bir iş yapan kimsenin hatası­nı başkalarının yanında yüzüne vurmadığı için, onun bu nevi davranış­lardan ne ölçüde incindiğini bilemezlerdi. Fakat onun mübarek yüzüne bakınca, böyle bir kabalığın onu rahatsız ettiğini görürlerdi.
Hadiste Efendimizin sahip olduğu üstün haya duygusu anlatılırken genç bir kıza benzetilmiştir. İslam terbiyesiyle yetişmiş bir kız, erginlik çağına girdikten sonra, çocukluk devresini artık geride bıraktığı düşün­cesiyle sözüne, davranışına, giyim kuşamına çeki düzen verir. Böylece onun hareketlerine daha bir incelik, zarafet ve ölçü hakim olur. İşte Al­lah'ın Resulü üstün edep ve haya duygusu itibariyle bir genç kızdan da­ha mükemmeldi. Onun bu üstün edebi, Allah'a veya insanlara ait bir hak çiğnendiğinde olayın ayıp veya çirkin oluşuna bakmadan derhal müdahale etmesine engel teşkil etmezdi. Efendimiz birbirlerinin yanın­da çıplak yıkanmaktan çekinmeyen, hatta Kabe'yi çini çıplak tavaf eden Araplarm bu hayasız davranışlarından nefret ederdi. O zamanlar Ara­bistan'da hamam yoktu. Fakat İran ve benzeri ülkelere gidip gelen tüc­carlardan oralardaki hamamlarda çıplak yıkanıldığını duymuştu. Asha­bına bu halin çirkinliğini anlattı. Oraları fethedeceklerini haber verdik­ten sonra, hamama gittiklerinde vücutlarım örtmelerini tenbih etti.
Haya insanı her türlü kötülükten alıkoyan böylesine güzel bir huy­dur. Yalnız ilim, zikir ve sohbet meclislerine katılmak hususunda fazla utangaç olmak doğru değildir. Zira Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstünde olan ondan daha zayıf bir varlığı misal vermekten utanmadığı­nı haber vermiştir. Allah'ın gerçeği anlatmak için her türlü misali ver­mekten haya etmeyeceği belirtilmektedir. Efendimiz bir gün ashabına Allah'tan layıkı şekilde utanmalarmı söyledi. Ashab-ı kiram zaten utan­dıklarını söyleyince Efendimiz "Hayır, öyle değil, Allah'tan hakkıyla utanmak, başı ve başın bellediği şeyleri, karnı ve içine aldığı gıdayı ko­ruman, bunların güzel ve helal olmasına dikkat etmen, ölümü ve bede­nin çürüyeceğini hatırlamandır. Ahiren isteyen, dünyanın zinetini bıra­kır. İşte böyle yapan, Allah'tan layıkıyla utanmıştır" dedi.
Müminin sahip olduğu haya ve utanma duygusunun aşırı dereceye vardırılması yanlıştır. Nitekim bir gün Resul-i Ekrem mescidde otur­muş, sahabiler de onun etrafını almışken karşıdan üç kişi çıkageldi. İkisi Resul-i Ekrem'e doğru yöneldi, diğeri gitti. Resul-i Ekrem'in yanma ge­lenlerden biri cemaatin arasında bir boşluk görüp oraya oturdu. Öteki ise cemaatin arkasına gidip oturdu. Üçüncü adam da çekip gitti. Resul-i Ekrem sözünü bitirince bunlar hakkında onlardan birinin Allah'a sığındığım, Allah'ın da onu barındırdığını, diğerinin insanları rahatsız et­mekten utandığını, Allah'ın da ondan haya ettiğini, ötekine gelince onun meclisten yüz çevirdiğini, Allah'ın da ondan yüz çevirdiğini haber ver­di. İlim meclislerinde ilim öğrenmekten mahrum olacak derece utan­mak doğru değildir. Faydalı konularda daha cesur ve daha aktif dav­ranmak gerekir. Bu asil duygu insanın hakkını elde etmesine engel ol­maz. İnsanın rızkını kazanmasına, hakkını elde etmesine engel olan utanma duygusu değil, çekingenliği, korkaklığı ve beceriksizliğidir. Ha­ya duygusuyla bu olumsuz özelliklerin hiçbir ilgisi yoktur.
Her bir dinin kendine özgü bir ahlakı olduğu gibi İslam ahlakının özü de hayadır. Haya, ahiret yolunda ciddi bir azık, sahibine iyi bir yoldaştır. Sahibini yolda bırakmaz, hedefine ulaştırır. Efendimiz "Haya imandandır, iman ise cennettedir. Yüzsüzlük cefadandır, cefa ise cehen­nemdedir" buyururken haya sahibinin ahiretteki yerine işaret buyur­muştur. Utanmak imandan bir bölüm olduğundan, iman sahibini cen­nete götürdüğü gibi, utanma duygusu olan haya da insanı cennete götü­rür. Katı yürekliliğe, kabalık ve arsızlığa cefa denir. Arsızlık ve hayasız­lığa da beza denir. Allah'dan ve insanlardan utanmayanlar kaba ve gör­güsüz kimselerdir ki, bunlar kötülükleri sebebiyle cehennemlik olurlar. Hayasızlık bunların ayrılmaz bir vasfı olduğundan, hayasızlar da onlar­la beraber cehenneme girerler.
Haya güzel bir duygu olduğu gibi, sır saklamak da güzel bir huydur.