Haya, utanılacak şeylerden utanma, insanın kınanma ve ayıplanma endişesi taşıması, böyle şeylerden uzak durması demektir. Bu güzel özellik olmadığı zaman insan her türlü kötülüğü yapacak duruma gelir. Haya, insanı kötülüklerden ve çirkin işlerden alıkoyan bir özelliktir. O düşmana karşı kullanılan bir kalkan gibidir. İnsan onunla kötü davranışlara karşı kendisini korur.
Haya utanma duygusu kötü ve çirkin sayılan şeylerden uzak durmak, tavır ve davranışlarında ölçülü olmak, herhangi bir işte haddi aşmamaktır. Haya duygusu bütün hayırların temel taşıdır. Haya İslam ahlakının vazgeçilmez unsurlarından biridir. O olmadan güzel ahlak düşünülemez. O imanın en önemli bölümlerinden biridir. O olmadan müminin imanı kemale ermez. Hayanın dinde değeri büyüktür. İslam her müminin bu duyguya sahip olmasını ısrarla teşvik etmiştir. Nitekim Resul-i Ekrem utangaç kardeşine bu huyunu terketmesini söyleyen Medineli bir müslümamn yanından geçerken ona arkadaşım kendi haline bırakmasını, zira hayanın imandan olduğunu söylemiştir.
Haya duygusu insanın kötülük yapmasına engel olur. İnsana insanlığını hatırlatır. Aklına esen her şeyi yapmaması konusunda kendisini uyarır. Bu çeşit telkinlerle haya imanı besleyip güçlendirir. Böyle olunca da haya insana ancak hayır kazandırır. Utanma duygusunu büsbütün yitirmeyen kimseler hayasızca davranışlardan kaçındığı gibi, dindar kimseler de dinin haram saydığı günahlardan uzak dururlar. Netice itibariyle insanlar bir yandan utanma duygusu, öte yandan Allah korkusu sayesinde kendilerine yakışmayan davranışlardan sakınırlar. Nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, haya duygusu baştan sona hayır olup insana ancak hayır kazandırır. Zannedildiği gibi bu asil duygu insanın hakkını elde etmesine engel olmaz. İnsanın rızkını kazanmasına, hakkını aramasına engel olan utanma duygusu değil, çekingenliği, korkaklığı ve beceriksizliğidir. Haya duygusuyla bunların bir ilgisi yoktur.
Bu güzel duygu ne yazık ki bazı telkinlerle zaafa uğrayabilir. Açılıp saçılmayı, utanma duygusunu bir yana atmayı çağdaş olmanın bir gereği gibi gösterenler, ne pahasına olursa olsun vazifesini layıkıyla yapmayı bir nevi aptallık sayanlar, kaytarmayı ve gününü gün etmeyi işbilirlik kabul edenler en büyük kötülüğü aslmda kendilerine yaparlar.
Haya insana ancak hayır getirir. İmran Ibni Husayn bir gün Efendimizin bu hadisini söylediği zaman mecliste bulunanlardan bir adam hikmetli sözlerde hayanın bir kısmının vakardan, bir kısmının da kararlılıktan kaynaklandığını söyledi. Bunun üzerine İmran Efendimizden ona hadis anlattığı halde onun kendisine eski kitaplardan nakilde bulunduğunu söyleyerek çıkıştı. Bir konuşma esnasında İmran bazı kitaplardan hikmetli söz seçerek kendisine karşılık vermesine haklı olarak kızmış ve Efendimizin sözüne hiç bir sözün denk tutulamayacağını söyleyerek adama haddini bildirmiştir. İbni Ömer de gerçekten haya ile imanın birbirine bağlı olduğunu, bunlardan biri kaldırılınca diğerinin de kalkacağını söylerdi.
Hayanın hepsi hayır kapsamı içindedir. Haya insanı kötülüklerden alıkoyar. Haya duygusu insana insan olduğunu, hayvan olmadığını, aklına her eseni yapamayacağını hatırlatır. İşte bu çeşit telkinlerle haya imam besleyip güçlendirir. Böyle olunca da haya insana şahsiyet kazandırır. İman büyük bir ağaca benzer. Nitekim Efendimiz bu konuda imanın yetmiş kadar dalının bulunduğunu, utanmanın da imanm dallarından bir dal olduğunu belirtmiştir.
İman ağacının dalları vardır. Yetmiş kadar olan bu dallar bir müminin inanması ve uygulaması gereken bölümleri oluşturur. Utanma duygusu, iman ağacının vazgeçilmez bir dalıdır. Nitekim bir gün Resul-i Ekrem Efendimiz utangaç kardeşine bu huyunu terketmesini söyleyen Medineli bir müslümanın yanından geçerken ona, arkadaşını kendi haline bırakmasını, zira hayanın imandan olduğunu ifade buyurdu. Efendimiz hayadan dolayı kardeşini azarlayan bir adama rastgeldi. Öyle ki adam kardeşine bir daha böyle bir şey yaparsa onu döveceğini söyler gibiydi. Bunun üzerine Efendimiz adama kardeşini bırakıp azarlamamasını, çünkü hayanın imandan olduğunu söyledi. Buna göre mümin, başkalarının yanında yapılması ayıp olan davranışlardan kaçınmalıdır, insana utanç veren hareketleri başkaları yaptığı zaman bundan rahatsızlık duymalıdır. Utanma duygusu bir kişilik zaafı değil, imanı yüceltip kemale erdiren vazgeçilmez ahlaki bir erdemdir. Bu vazgeçilmez ahlaki erdeme sahip olan en kamil insan da şüphesiz Resul-i Ekrem Efendimizdir.
Efendimiz örtünme çağına girmiş bir genç kızdan daha utangaçtı. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum onun yüzünden anlaşılırdı. Kendisine hoşlanmadığı bir şey söyleyen veya huzurunda uygun olmayan bir iş yapan kimsenin hatasını başkalarının yanında yüzüne vurmadığı için, onun bu nevi davranışlardan ne ölçüde incindiği bilinmez. Fakat onun mübarek yüzüne bakılınca, böyle bir kabalığın onu rahatsız ettiği çevresindekiler tarafından farkedilirdi.
Efendimiz kendisi haya sahibi olduğu gibi onun ashabı da haya sahibi idi. Efendimiz ashabı içinde haya sahibi olanları sever, onlara ayrı bir değer verirdi. Nitekim bir gün Efendimiz Aişe'nin evinde istirahat ederken Ebu Bekir içeri girmek için izin istedi. Efendimiz bulunduğu vaziyette ona izin verdi ve Ebu Bekir içeri girdi. İşini gördükten sonra dönüp gitti. Sonra Ömer içeri girmek için izin istedi. Efendimiz yine aynı şekilde iken ona izin verdi. O da içeri girdi, ihtiyacını karşıladıktan sonra evden ayrıldı. Sonra ardından Osman içeri girmek için Resul-i Ekrem'den izin istedi. Efendimiz uzanmış durumda iken doğrulup oturdu ve Aişe'ye de toparlanmasını söyledi. Osman içeri girdi, o da diğerleri gibi işini hallettikten sonra evden ayrıldı. Bu durumu göre Aişe Efendimize Osman'dan sakındığı gibi, Ebu Bekir'le Ömer'den sakınmadığını söyledi. Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz Osman'ın utangaç bir adam olduğunu, bulunduğu o halde ona izin verse derdini anlatamayacağından endişe ettiğini, meleklerin bile kendisinden haya ettiği birinden kendisinin de elbette haya edeceğini söyledi.
Osman haya yönünden örnek bir kişiliğe sahipti. Sahip olduğu haya sayesinde o güzel bir insandı. Saygı gösterilmeye, hürmet edilmeye değerdi. Haya böylesine güzel ve değerli bir huydu. Haya bulunduğu bir yeri süslerdi. Osman'ı da öylece süslemişti.
Haya sadece erkekleri değil kadınları da süslemelidir. Hatta utanma duygusu en fazla hanımlarda bulunmalıdır. Haya, olur olmaz her şeyi konuşmaya, her sırrı açıklamaya engel olacağı için pek çok ahlaki faziletleri içinde barındırır. Hak Teala Şuayb aleyhisselamın kızlarını hikaye ederken onların haya sahibi, utanan kızlar olduğuna işaret buyurmuştur. Musa aleyhisselam onlara işlerinin ne olduğunu, hayvanlarım neden sulamadıklarını sorduğu zaman onlar çobanların sulayıp çekilmeden kendilerinin onların içine sokulup hayvanlarını sulamadıklarını söylediler. Kız oldukları için erkeklerin içine sokulmuyorlar, herkesin çekilmesini bekliyorlardı. Su içmek için sabırsızlanan hayvanlarının suya gitmelerine engel oluyorlar, kendilerini yabancı erkeklerin bakışlarından koruyorlardı. Daha sonra o iki kızdan biri Musa aleyhisselamla konuşmak için utana utana geldi. Musa aleyhisselamla konuştuktan sonra onun arkasından yürüyerek babası Şuayb aleyhisselama götürdü. Kur'an'in hikaye ettiği bu kıssada müslüman hanımların alacağı ibretler bulunmaktadır.
Bu kıssada da görüldüğü gibi haya bütün dinlerin ortak ilkesidir. Nitekim peygamberlerin sözlerinden insanlara ulaşan sözlerden birinin "Utanmadığın zaman dilediğini yap" sözüdür. Haya geçmiş peygamberlerin dinlerinden olup hükmü kalkmayan doğruluğu, güzelliği üzerinde ittifak bulunan ve bu ümmete kadar nesiller boyu aktarılagelen bir huydur. İnsan utanmadığı zaman hayasız olur. Hayası olmayan insan da aklma eseni yapmaya başlar.
Haya denilen utanma duygusu ilk insandan beri vardır. İlk peygamberlerden itibaren bu duygunun önemi üzerinde durulmuş, peygamberlere verilen bir kısım ilahi emirler çağların değişmesiyle değişebildiği halde, utanma duygusu hakkındaki ilahi buyruk hiç değişmemiştir. Aksine her peygamber bu duygu üzerinde ısrarla durmuştur. Onların bu güzel ve hikmetli sözü nesilden nesile aktarılarak bugünlere kadar gelmiş ve kıyamete kadar da devam edecektir. Bu anlamlı söz, utanma duygusunun insanı fenalıklara dalmaktan alıkoyduğunu açık bir şekilde ifade etmektedir. "Utanmadıktan sonra dilediğini yap!" sözü, haya duygusundan yoksun olan birinin her şeyi yapabileceğini ifade etmektedir. Bu sözü bir tehdit olarak anlamak da mümkündür. O takdirde bu söz "İstediğin fenalığı yap bakalım; bir gün bunların hesabını tek tek vereceksin" anlamına gelir. Bir diğer manası da "Yapacağın işe iyi bak, şayet bu iş Allah'dan ve insanlardan utanılacak bir şey değilse, onu gönül hoşluğu ile yap! Eğer yaptığın takdirde Allah'dan ve insanlardan utanacaksan, onu kesinlikle yapma!" demektir. Bu sonuncu manasıyla bu söz insana bir davranış ölçüsü vermektedir. Yapılacak bir iş, neticede insanın utanmasına yol açacaksa ondan sakınmalıdır. Utanılacak bir durum mevcut değilse, onu yapmakta herhangi bir sakınca yoktur.
Utanmayan insan en akla gelmedik şeyleri yapar. Daha doğrusu, fenalıklardan kendisini engelleyecek bir başka bir duygu bulamaz. Ayıptan utanmayan, yüzünün kızarmasından endişe duymayan, nefsin kötü emellerine boyun eğen yaptığı hareketlerin sonucuna katlanır. İnsan yapacağı bir işin sonunda kendini zor duruma düşürecek, rezil edecek davranışlardan uzak durmalı, onlardan sakınmalıdır.
Çirkin ve kötü şeyler utanmayı gerektirir. Böyle işlerden kaçınmanın tek çaresi haya duygusuna sahip olmaktır. Haya insanı çirkin işler yapmaktan korur. İnsanın utanma duygusu önce yaratıcısına karşı olmalıdır. İnsanm Allah'dan utanması onun emirlerine sarılması ve yasaklarından kaçınmasıdır. Resul-i Ekrem Efendimiz bir gün ashabına Allah'tan hakkıyla haya etmelerim söylediği zaman onlar Allah'tan haya ettiklerini söylediler. Ama Efendimiz söylemek istediğinin bu olmadığını, Allah'tan hakkıyla haya etmenin başın ve onun taşıdıklarını, karnın ve onun ihtiva ettiklerini muhafaza etmek, ölümü ve toprakta çürümeyi hatırlamak, dünya hayatının zinetlerini bırakıp ahireti tercih etmek olduğunu, bu söylenenleri yerine getirenin Allah'tan hakkıyla haya etmiş olacağını haber vermiştir.
Allah'dan haya etmeyen yasakları çiğner, emirleri yerine getirmez. Allah'dan korkan ve ona saygı duyan kimsede haya olur. İmanı en mükemmel olanlarda da haya duygusu o derece mükemmel olur.
İnsanın Allah'dan haya ettiği gibi insanlardan da haya etmesi gerekir. İnsanlardan utanmayan, insanların ayıp ve çirkin gördüğü şeyleri yapar, onlara aldırış etmez. İnsanın kendi nefsinden utanması ki, insanın kendi yaşına ve haline bakarak yalnız basma bulunduğu zaman kötülüklerden sakınmasıdır. Bu olgun kimselerde bulunan bir durumdur. Bir kimsede haya hali bulunursa o insan kemale ermiş, olgunlaşmış demektir.
Utanma bir iman belirtisidir. İnsanlardaki haya duygusunu korumaya çalışmak gerekir. Olur olmaz her konuda insanları sık sık eleştirip azarlamak, küçük düşürüp hor görmek insandaki haya duygusunu zedeleyebilir. Onu arsız ve yüzsüz hale getirebilir, insanları sık sık eleştirerek onların ar damarlarını çatlatmasına, yüzsüzleşip arsızlaşmalarına sebep olmamak gerekir. İşlediği bir suçtan dolayı cezalandırılan bir kimsenin ayrıca bir de sözle kınanıp hakaret edilmesine izin vermemek lazımdır. Suçlu her ne kadar bir hata işlemişse de onun bu hatasının yüzüne vurulmasına, ayıbının ortaya çıkarılıp başkalarma anlatılmasına gerek yoktur. Bu tür davranışlar insanın onurunun kırılmasına, ar damarının çatlamasına sebep olur. Sonuçta ayıp ve kusuru deşifre edilip reklam edilen insanın utanma duygusu kaybolur. Böyle yapmak suçlunun tamamen suça itilmesine, günah çukuruna yuvarlanıp gitmesine yol açar. Halbuki kanayan bir yaranın iyileşmesi için örtülüp sarıldığı gibi, suç işleyen birinin de tevbe edip ıslah olması için işlediği suçun örtülüp kapatılması gerekir. İnsanın ayıbının ortaya çıkarılarak kamu önünde küçük düşürülmesi daha büyük bir kayıptır. İslam'm cezalarında bile suçluya şefkat ve merhametle yaklaşılır. Bundan dolayı suçluların teşhir edilerek toplumdan dışlanması asla doğru değildir. Bir müslümanın uğradığı felakete sevinerek adeta bayram etmek, herhalde daha büyük bir felakettir. Onun için böylesi bir acıklı duruma kimse düşmemeli, sevincini hiç değilse içinde saklamalıdır. Bir başka ifade ile ağlayamayanların bari gülmekten utanmaları gerekir. Utanmamak, edeb ve ahlaka aykırıdır.
Kamil bir mümin olmak için kötü ahlak ve çirkin huylardan uzak durmak, iyi ahlak ve güzel huylarla süslenmek gerekir. İnsanları kötülemek, lanetlemek, çirkin söz ve davranışlar sergilemek bir mümine yakışmaz. Bunlar imanın kamil olmadığına delil teşkil eder. Efendimizin ifadesiyle "Bir işte çirkinlik bulunması onu lekeler. Haya duygusunun bulunması ise onu süsler."
İslam, müslümanlara her hususta iyilik ve güzelliği ön planda tutmalarını, çirkinliğin her çeşidinden uzak durmalarını öğütler. Konuşma anında aşırı sertlik, uygun olmayan kelimeler kullanmak, yalan söylemek, iftira ve gıybet etmek sözleri lekeler, sevimsiz hale getirir. Böyle sözler dinlenilse bile, dinleyiciler üzerinde iyi etki yapmaz. Çünkü insanlara kötülük yapan biri dahi, aynı şeyin kendisine yapılmasını istemez. Hiçbir toplumda bu çeşit davranışlar tasvip edilmez ve hoş görülmez. İnsan tabiatı, kendisi bizzat yapsa bile kötülük ve çirkinliklerden nefret eder. Bu sebeple kötülük işleyenler o davranışları aleni değil, gizli saklı yaparlar.
Allah'dan ve insanlardan utanan bir kimsenin, nefsinin istediği her hareketi yapması mümkün değildir. Utanma duygusuna sahip olmayan bir kimsenin ise önünde hiçbir engel bulunmadığından böyle bir kimse her türlü çirkinliği kolayca yapabilir.
İnsanın değerini yükselten bu güzel duygu Efendimizin en belirgin özelliklerinden biriydi. Efendimiz örtünme çağma girmiş bir genç kızdan daha utangaçtı. Hoşlanmadığı bir şey gördüğünde bu durum onun yüzünden anlaşılırdı. Resul-i Ekrem kendisine hoşlanmadığı bir şey söyleyen veya huzurunda uygun olmayan bir iş yapan kimsenin hatasını başkalarının yanında yüzüne vurmadığı için, onun bu nevi davranışlardan ne ölçüde incindiğini bilemezlerdi. Fakat onun mübarek yüzüne bakınca, böyle bir kabalığın onu rahatsız ettiğini görürlerdi.
Hadiste Efendimizin sahip olduğu üstün haya duygusu anlatılırken genç bir kıza benzetilmiştir. İslam terbiyesiyle yetişmiş bir kız, erginlik çağına girdikten sonra, çocukluk devresini artık geride bıraktığı düşüncesiyle sözüne, davranışına, giyim kuşamına çeki düzen verir. Böylece onun hareketlerine daha bir incelik, zarafet ve ölçü hakim olur. İşte Allah'ın Resulü üstün edep ve haya duygusu itibariyle bir genç kızdan daha mükemmeldi. Onun bu üstün edebi, Allah'a veya insanlara ait bir hak çiğnendiğinde olayın ayıp veya çirkin oluşuna bakmadan derhal müdahale etmesine engel teşkil etmezdi. Efendimiz birbirlerinin yanında çıplak yıkanmaktan çekinmeyen, hatta Kabe'yi çini çıplak tavaf eden Araplarm bu hayasız davranışlarından nefret ederdi. O zamanlar Arabistan'da hamam yoktu. Fakat İran ve benzeri ülkelere gidip gelen tüccarlardan oralardaki hamamlarda çıplak yıkanıldığını duymuştu. Ashabına bu halin çirkinliğini anlattı. Oraları fethedeceklerini haber verdikten sonra, hamama gittiklerinde vücutlarım örtmelerini tenbih etti.
Haya insanı her türlü kötülükten alıkoyan böylesine güzel bir huydur. Yalnız ilim, zikir ve sohbet meclislerine katılmak hususunda fazla utangaç olmak doğru değildir. Zira Allah, bir sivrisineği hatta onun da üstünde olan ondan daha zayıf bir varlığı misal vermekten utanmadığını haber vermiştir. Allah'ın gerçeği anlatmak için her türlü misali vermekten haya etmeyeceği belirtilmektedir. Efendimiz bir gün ashabına Allah'tan layıkı şekilde utanmalarmı söyledi. Ashab-ı kiram zaten utandıklarını söyleyince Efendimiz "Hayır, öyle değil, Allah'tan hakkıyla utanmak, başı ve başın bellediği şeyleri, karnı ve içine aldığı gıdayı koruman, bunların güzel ve helal olmasına dikkat etmen, ölümü ve bedenin çürüyeceğini hatırlamandır. Ahiren isteyen, dünyanın zinetini bırakır. İşte böyle yapan, Allah'tan layıkıyla utanmıştır" dedi.
Müminin sahip olduğu haya ve utanma duygusunun aşırı dereceye vardırılması yanlıştır. Nitekim bir gün Resul-i Ekrem mescidde oturmuş, sahabiler de onun etrafını almışken karşıdan üç kişi çıkageldi. İkisi Resul-i Ekrem'e doğru yöneldi, diğeri gitti. Resul-i Ekrem'in yanma gelenlerden biri cemaatin arasında bir boşluk görüp oraya oturdu. Öteki ise cemaatin arkasına gidip oturdu. Üçüncü adam da çekip gitti. Resul-i Ekrem sözünü bitirince bunlar hakkında onlardan birinin Allah'a sığındığım, Allah'ın da onu barındırdığını, diğerinin insanları rahatsız etmekten utandığını, Allah'ın da ondan haya ettiğini, ötekine gelince onun meclisten yüz çevirdiğini, Allah'ın da ondan yüz çevirdiğini haber verdi. İlim meclislerinde ilim öğrenmekten mahrum olacak derece utanmak doğru değildir. Faydalı konularda daha cesur ve daha aktif davranmak gerekir. Bu asil duygu insanın hakkını elde etmesine engel olmaz. İnsanın rızkını kazanmasına, hakkını elde etmesine engel olan utanma duygusu değil, çekingenliği, korkaklığı ve beceriksizliğidir. Haya duygusuyla bu olumsuz özelliklerin hiçbir ilgisi yoktur.
Her bir dinin kendine özgü bir ahlakı olduğu gibi İslam ahlakının özü de hayadır. Haya, ahiret yolunda ciddi bir azık, sahibine iyi bir yoldaştır. Sahibini yolda bırakmaz, hedefine ulaştırır. Efendimiz "Haya imandandır, iman ise cennettedir. Yüzsüzlük cefadandır, cefa ise cehennemdedir" buyururken haya sahibinin ahiretteki yerine işaret buyurmuştur. Utanmak imandan bir bölüm olduğundan, iman sahibini cennete götürdüğü gibi, utanma duygusu olan haya da insanı cennete götürür. Katı yürekliliğe, kabalık ve arsızlığa cefa denir. Arsızlık ve hayasızlığa da beza denir. Allah'dan ve insanlardan utanmayanlar kaba ve görgüsüz kimselerdir ki, bunlar kötülükleri sebebiyle cehennemlik olurlar. Hayasızlık bunların ayrılmaz bir vasfı olduğundan, hayasızlar da onlarla beraber cehenneme girerler.
Haya güzel bir duygu olduğu gibi, sır saklamak da güzel bir huydur.